Süleymani suikastı konusunda dünyamızın geleceğini de ilgilendiren farklı görüşlerim var…

Fehmi KORU ANALİZ ETTİ...

Süleymani suikastı konusunda dünyamızın geleceğini de ilgilendiren farklı görüşlerim var…

‘Mehdilik’ konusunu Musevilik’ten devşirilme Hıristiyanların ‘Mesih’ inancı ve Şiilerin 12. İmam telakkisi terazisinde tartmaya çalıştığım dün, Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı resmi sıfatını taşıyan İran’ın en önemli askeri ve istihbari ismi General Kasım Süleymani Amerikalıların bir saldırısı sonucu Irak’ta hayatını kaybetti.

ABD başkanı Donald Trump“Çok cana kıymış Amerika düşmanı kötü bir adamdı, öldürülmesi talimatını ben verdim” diye özetlenebilecek bir açıklamayla suikastı şahsen üstlendi.

Bu arada, yine Trump, kendisinden önceki ABD başkanlarını da, kendilerinin eline de benzer bir suikastla Süleymani’yi öldürme fırsatı geçtiği halde gereğini yapmamakla suçlamayı da ihmal etmedi. 

Muhtemelen bu iddia doğrudur. 

Kast ettiği başkan, Trump’tan önceki sekiz yıl boyunca Beyaz Saray’da oturan Barack Obama olmalı…

Sorularım başlıyor

Neden acaba? Neden Obama eline fırsat/lar geçmişken Süleymani’yi öldürmekten kaçındı ve neden Trump suikast sonrasında İran’da yükselen ‘intikamcı’ mesajların da hatırlattığı gibi, sonuçları hiç de iyi olmayabilecek bu suikastın mimarı oldu?

Obama’nın ‘Evanjelik’ görüşlerle bir ilgisi olmamasına rağmen, Trump’ın ‘Mesihçi’ bir anlayışla kıyameti zorlamaya çalışan ‘Evanjelik’ kesimlerle yakınlığının bu tavrında bir etkisi bulunabilir mi?

Düşünmeye değer.

Tabii bir de şu var: Halefinin şu anda neredeyse tek meşgalesi olan Kongre tarafından azledilmek gibi bir derdi bulunmuyordu Obama’nın… Trump ise iki gün sonra Senato’nun Yüce Divan türü bir yargılama mekanizmasına dönüşmesiyle birlikte, başkanlığının yüz kızartıcı biçimde kısaltılması tehdidiyle karşı karşıya…

Popülist liderler çağında yaşıyoruz ve dünyanın en etkili ülkesi bilinen ABD’nin hasbelkader başkanı olduğu için Trump’ın popülist çözümler üretmesi hemen her ülkeyi ilgilendiriyor. 

Ve popülist liderlerin en önemli özelliği de, bulundukları konumu kaybetmemek için yapabileceklerinin sınırı olmaması…

Süleymani suikastı da sınırsız içgüdüsel popülist tepkilerden biri gibi görünüyor.

Hiç değilse bana öyle görünüyor.

Global bir savaş çıkaracak olsa bile, popülist bir lider olan Trump’ın konumunu korumasını getirecekse, suikast buna değebilir.

Barack Obama’ya eline Kasım Süleymani’yi suikast ile öldürme fırsatları geçtiğinde “Aman efendim, böyle bir girişim dünya dengelerini değiştirecek köklü sarsıntılara yol açabilir, zaten baş veren savaşların daha da vahşileşmesini getirebilir, böyle bir sonuç doğurmasa bile İran’da bizim sevmediğimiz rejimin ömrünün uzamasına, Lübnan’da zayıflamış Hizbullah’ın daha da güçlenmesine, Irak’ın büyük bölümünden Şii bir devlet çıkmasına, Suriye’ye Hizbullahi savaşçıların daha yoğun biçimde akmasına ve onun için kendilerini feda edecek kişilerin dünyanın değişik köşelerinde gerçekleştirecekleri ölümcül eylemlere sebep olabilir” telkininde bulunan uzmanlar, mutlaka Donald Trump’a da benzer uyarılarda bulunmuşlardır.

Herhalde bulunmuşlardır.

Yukarıdaki uzun cümle içerisinde yer alan ihtimallerin herbiri ve benim aklıma gelmediği için oraya yerleştirmediğim nice başkaları önümüzdeki günlerin gündemini teşkil edebilecek.

Trump’ın umursayacağını hiç zannetmiyorum.

‘Evanjelik’ inanışa yakın görüşleri onu “Olursa olsun” noktasına götürebildiği gibi, popülist lider anlayışı da “Amerika’nın en büyük düşmanını ben öldürttüm” açıklamasıyla siyasi ömrünün uzamasını sağlayacağından, bu, Trump için yeterli olacaktır.

Benzetmek gibi olmasın da…

Dünya üzerindeki etkileri çok yönlü olan Birinci Dünya Savaşı ilk günlerde dikkati çekmeyen bir suikast yüzünden çıkmıştı. 

Avusturya Macaristan Veliahtı, Saraybosna’da, bir Sırp militan tarafından öldürüldüğü için çıktı o savaş. Kendi ülkesinde bile fazla sevildiği söylenemeyecek biri, bir başka ülke sınırları içerisinde, nihilist bir genç tarafından öldürüldü diye, Avrupa ülkeleri birbirine girdi ve o suikast dünyanın o güne kadar bildiği düzeninin sonunu getirdi.

İmparatorluklar yıkıldı.

Trump’ın baktığı noktadan sıradan biri olarak görüldüğü anlaşılan Kasım Süleymani’nin suikasta uğratılmasının sonucu, bir dünya savaşı çıkması olmayabilir.

Günümüz artık global savaşlar üretmiyor; daha yıpratıcı ve bir çok yönüyle daha büyük tahribatlara yol açan kalıcı ihtilaflar ve onun sonucu ciddi hayat kayıpları söz konusu oluyor.

Suikast ülkemizi etkiler mi? Etkilerse nasıl etkileyebilir? 

Üzerinde derin düşünülmesi gereken soru budur.

Birinci Dünya Savaşı patladığında (1914) Türkiye Osmanlı İmparatorluğu idi. Ülkeyi yönetenler kendilerini bulunmaz Hint kumaşı sayan türden siyaset cahili bir kadroydu. İbnülemin Mahmut Kemal İnal‘Son Sadrazamlar’ adlı eserinin Sait Halim Paşa’ya ayırdığı bölümünde, savaşa girme kararının nasıl alındığını ayrıntılarıyla anlatır. Karar Sadrazam Sait Halim Paşa’nın muhalefetine rağmen alınır. Kararı destekleyen kadro savaştan büyük kazançla çıkılacağı umudundadırlar.

Savaş bittiğinde (1918) Osmanlı değsen yıkılacak hale gelmişti ve savaşa girme kararını alan kadro daha güvenli saydıkları ülkelere gitmek üzere birerli ikişerli ülkeyi terk etti. Pek çoğu gurbet ellerde ve suikastlarda hayatlarını kaybettiler.

En son sorum şu: Kuvvetli biçimde ‘Mehdi’ inancına sahip bir ülkenin yöneticileri ile bir başka ülkenin farklı dinden ama kıyameti kendi hayatlarında görmeyi şiddetle arzulayan ‘Mesih’ inançlı yöneticilerinin çekişmesi önümüzdeki dönemde acaba nelere yol açacak?

Yaşayıp göreceğiz.