arnie Sanders “gümbür gümbür” geliyormuş. Demokrat adaylar arasında kim daha sosyalizan bir dil kullanıyor; kim daha sosyalist bir portre veriyor yarışı başlamış... Yapılan araştırmalar gösteriyor ki eğitim harçlarını ödeyemeyen; bu yüzden tahsil yapamayan veyâ başladığı tahsil yarıda kalan; tahsilini tamamlasa bile ömrünün yarısı aldığı kredileri ödemeye mahkûm olan Amerikalı gençlerin %52’si sosyalizmi istiyormuş. Bu haber şimdilik çok ciddiye alınmıyor olabilir. Ama 1980-2000 arası doğmuş Y Kuşağı Amerikalılar arasında sosyalizan eğilimler bir hayli yaygınlaşıyor imiş.
Doğrusu, ben bu değerlendirmeyi biraz abartılı buluyorum. Amerikalılar, Amerikan kültürü, zihniyeti ve sosyalizm arasında bir bağ kurmakta zorlanıyorum. Meselâ bu haber Fransa veyâ Almanya’dan gelseydi, fotografı pozitif tarafıyla değerlendirmekten çekinmezdim. Çünkü bu gerek Fransızların, gerek Almanların çok kuvvetli bir sosyalist hareket üretme kaabiliyeti ve bu yolda yüklü bir sicili var. Sosyalist tasavvur bana göre Kıt’a Avrupası kültürünün ürettiği bir olgudur. Evet İngiltere’de Leveller, Digger, Sol Whig oluşumlar, Chartist hareket ve benzerleri mebzûl miktardadır. E.P.Thompson İngiliz İşçi sınıfı târihinin mufassal târihini yazmıştır. Görünen o ki, Adalı Avrupa, sosyalist hareketleri radikal-devrimci çizgisinden koparmayı ve kapitalizm ile uyumlulaştırmayı ilke edinmiş; bu siyâsal “know how” işinde çok başarılı olmuştur. İngiliz Komünist Partisi ise dâima İngiltere siyâsetinin çeperlerinde seyretmiştir. Asla bir Fransız Komünist Partisinin ihtişamına ulaşamamıştır. ABD ise sosyalizme Ada Avrupası’nın olduğundan çok ama çok daha uzaktır. George Steinbeck, Jack London ve diğer etkili komünist yazarlarının varlığına, 1929 Buhrânında halkının açlıkla boğuşmasına rağmen ABD’den tesirli bir sosyalist-komünist hareket çıkmamıştır.
Ben yukarıdaki araştırmayı tıpkı bir fotoğrafda olduğu üzere, negatif ve pozitif taraflarıyla farklı değerlendiriyorum. Anket sorularını görmedim ama, bu ve buna benzer araştırmaların ortaya çıkardığı ABD’li gençlerin sosyalizme meyyâl olmalarından çok kapitalizme nasıl bilendikleridir. Yâni ben fotografın pozitifine değil, negatifine bakmaktan yanayım. Modern kapitalizmin şâhikasına ulaştığı ABD’de sosyalizm değil, kapitalizm karşıtlığı bileniyor. Bunu ABD’deki Y Kuşağının sosyalizme ısınmakta olduğu yolunda değerlendirmek aşırı bir yorum olur. Kapitalizmden soğumanın illâki sosyalizme teveccüh etmek olmadığını görmek gerekir.
Merhûm Celâl Bayar, uzun ömrününün son senelerinden birisinde yaklaşan kış mevsimine işâret ederek, “Bu kış memlekete komünizm gelecek” öngörüsünde bulunmuştu. Tabiî ki Türkiye’ye ne o kış ne de sonrasında komünizm geldi. Ama Merhûm Bayar’ın öngörüsünü alaya alanlar kadar, “büyük adamdır; herhal bir bildiği vardır “deyip bundan korkanlar da oldu. Türkiye’de solun zâten iktidâra gelmek potansiyeli hiçbir zaman olmadı. Hele hele komünizmin hiç şansı olamazdı. (Hâlen de yoktur.) Ama komünizm korkusu işlenerek verimsiz bir ekonomi ve çarpık bir paylaşım düzeni on senelerce, çürüyüp kokuşuncaya kadar ayakta tutuldu. Binlerce gencin ölümü de unutuldu gitti. Ama zaman zaman düşünmekten kendimi alamam. Meselâ, ez kazâ, bu hareketlerden birisi “devrim” yapsaydı, ne olurdu? Hayâl gücümü sonuna kadar zorluyorum; Alla Turca bir BAAS Rejiminden başka bir resim çıkmıyor... İsyanlar târihinin üzerinde durulmaya, “kendi içinde” düşünülmeye değer bir târih olduğu kanâatindeyim. Bir defâ isyanlar târihi basit bir mekanik târih değildir. Meselâ “bir yerde kitleler adâletsizliğe mâruz bırakılıyorsa isyan eder veyâ edebilir” demek yanlış değildir. Ama bununla iktifâ etmek ve çekilmek süreci anlamaya yanaşmamaktır. Sürecin mekanik tarafı, yâni etkiye tepki prensibi onun yüzeye vuran tarafıdır. Hâlbuki aynı süreci diyalektik tarafları çok daha ilginç olduğunu düşünüyorum. Diyâlektik, beklenmeyenin beklenen üzerindeki tesirini gösterir. O zaman, meselâ Fransız Devrimi nasıl oldu da Terör ile bitti; nasıl oldu da Fransız Cumhûriyetçiliği, etki ve gücüyle Borboun Hanedânına, meselâ Güneş Kralı 14.Louis’ye rahmet okutan Napoleon Bonaparte‘ın imparatorluğuna evrildi; anlarız ve şaşırmayız. Louis Bonapart’ın ismiyle anılan Bonapartizm nasıl bir siyâsal amalgamdır? 16.Louis’yi devirenler ile Louis Bonaparte’ın popülist siyâsetlerine destek veren kitleler aynı kitleler değil miydi? Sovyet Devrimi, Çarlık Rusya’sının mujikler üzerindeki derin ve despotik bürokratik birikimini sosyalist partitokrasiye taşımanın dışında ne yaptı?
Kapitalizm ile insanlığın ilişkisinin derin bir diyalektiğe sâhip olan bir aşk ilişkisi olduğunu düşünüyorum. Tutkuyla bağlanma, büyük umutlar, kazananların huysuzlaşması; kaybedenlerin ise nefret biriktirmesi. Fargo dizisinin 3. Sezonunda Vargas rolünü muhteşem oynayan David Thewlis, kayıt dışı pis işlerini temellendirirken “aşağıdakilerin” gelmek üzere olduğunu, hesap soracaklarını, bu sebeple kayıt bırakmadığını söylüyordu. İnsanlığın “Jokerleştiği” bu evrede soru şu: “Evet, belki de geliyorlar. Gelişi görebiliriz; ama Allah aşkına gidiş nereye?”...