3 Temmuz 2013 Mısır´da Arap baharı sonrası halkın oyuyla iktidara gelen Mursi´ye karşı yapılan darbenin yıldönümüdür. Darbenin üzerinden 5 yıl geçti.. Darbe sırasında binlerce insan öldü, öldürüldü, zindanlara atıldı, yuvalar yıkıldı vs. Peki, Mursi´ye karşı yapılan darbede başrolü oynayan ya da oynadığını sanan Sisi ve onun destekçileri istedikleri sonuçları elde edebildiler mi? Hayır! Zira Sisi de ona destek olanlar da bırakınız Mısır´a huzur ve refahı getirmeyi, daha da kötüye götürdüler. Arap Dünyasının önde gelen ülkesi Mısır, bugün çapulcu Muhammed b. Zayed, Muhammed b. Selman ve Muhammed b. Dahlan´ın kuklası haline geldi/getirildi.
Mart 2011´de başlayan Arap Baharının devamı olarak 25 Mart 2011´de ayaklanmalar Hüsnü Mübarek´in devrilmesiyle bir ivme kazanmıştı. Sanki Mısır halkı Firavunlar silsilesinden kurtulmuştu. Nevar ki Cemal Abdünnasır ile başlayan çağdaş firavunlar zinciri Haziran 2012´de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimiyle bir inkıta dönemine girmişti. Bu dönem Mursi´nin 3 Temmuz´da Sisi tarafından devrilmesinin ardından tekrar devam etmeye başladı. Bilmiyorum, bu Müslümanlar Allah´ın elçisi Hz. Muhammed Mustafa (as)´nın siyasi sünnetine, stratejik sünnetine ne zaman ittiba edecekler? Namaz´ı onun sünnetine göre eda edenler, Oruc´u onun sünnetine uygun bir şekilde ifa edenler; onun en büyük sünneti olan ve tevhid akidesinden sonra en çok dikkate almamız gereken ?ilkeli olma? sünnetine ne zaman uyacaklar/uyacağız?
Açalım efendim! Mekke´de inzal olunan Hicr Suresinin 94´cü Ayet-i Kerimesinde Yüce Allah mealen: ?Ey Muhammed! Artık sana emrolunanı açıkça ortaya koy. Puta tapanlara aldırış etme..? Bu Ayet-i kerime aynı zamanda aleni tebliğ döneminin başlaması emridir. Sonrasında çeşitli merhaleler, müdahaleler, eziyetler, işkenceler, servet teklifleri, iktidar teklifleri Hz. Muhammed´i ve arkadaşlarını bekliyordu. Tüm bu olanlar karşısında ne o kutlu Resul ne de arkadaşları putperestlere meyletmediler, onların tekliflerine metelik vermediler, emrolundukları gibi dosdoğru yollarına devam ettiler. Bu arada beşeri olarak ve fiziki olarak güçsüzlüklerinin farkında oldukları için onların şirk düzenlerini yıkıp yerine kendi düzenlerini inşaa bağlamında bir meydan okumadan da uzak durdular. Zira Hz. Resul (a.s.) biliyordu ki; güçlüye karşı güç gösterisinde bulunmak, güçlünün gücünü ölçüsüz bir şekilde kullanmasına meşruiyet kazandırır. Nitekim Kur´an da bu konuda geçmiş elçileri uyardığı gibi son elçi Hz. Muhammed´i de uyarıyordu: ?Ey kavmim! Buna karşılık sizden herhangi bir ücret makam, mevki istemiyorum. Benim ücretim, makamım, mevkiim sadece Allah´a aittir.? (26/127, 11/29) Ayetlerini müşriklere ve onların temsilcilerine ulaştırıyordu. Bununla da karşı tarafın tepkilerini azaltıyor, onları düşünmeye sevkediyordu. Elbette bu yaklaşım bir edilgenlik değildi, bilakis ilahi emirler doğrultusunda stratejik bir yaklaşımdı.
Mısır´da ve diğer Arap Baharı´nın etkili olduğu ülkelerde Müslümanlar hiçbir stratejik hesap neredeyse yapmadılar. Bilakis fiziken kendilerinden daha güçlü olanlara meydan okumayı marifet bildiler. Oysa karşılarında ekonomik, bürokratik, siyasi kadrolaşmaların yanısıra; itikadi, ameli ve stratejik açıdan donanımlı bir kadro oluşmadan/oluşturmadan atılacak her adım, varılacak her iktidar merkezli davranış ancak hüsran getirirdi. Nitekim Libya, Mısır, Suriye´nin başına gelenler de bu yüzdendir.
Sanıyorum Mısır özelinde İhvan ve onun İslami anlayış ve stratejisini Müslümanlar yeniden masaya yatırmalıdırlar. Zira merhum Hasan El-Benna´nın 1928´de kurduğu İhvan ve onun stratejisiyle bugünkü İhvan ve stratejisi arasındaki farkı farketmek zorunludur. Hasan El-Benna Osmanlı sonrası İslam dünyasının yeniden ?TECDİD? sürecine girmesinin gerekliliğinden hareketle irşad ve tebliğ merkezli bir harekat başlatmıştı. 1948´de şehid oluncaya kadar da bunu sürdürdü. Ya sonrası? Evet sonrasında harekat irşad ve tebliği merkezli olmanın yanında siyasi otoriteyi elde etmeye odaklandı. Oysa bunu yapabilmek için tıpkı Hz. Resul gibi düşünce ve itikadi temelli kadrolaşmaya öncelik vermek gerekirdi. Maalesef bugün birçok İslam coğrafyasında sözde demokrasi ve onun kuralları ile iktidar hesabı yapanlar hep hezimeti tatmışlardır. Hatırlayınız, Cezayir´de FİS (İslami Selamet Cephesi) 1989 Cezayir Anayasası´na göre kurulmuş bir parti idi. Bu anayasaya göre 1991´de genel seçimlere iştirak etti. Birinci turda önemli bir başarı elde etti. 1991 Aralık ayının birinci haftasında ikinci tur seçimleri yapılacaktı. Fakat askerler buna izin vermedi, askeri darbeyle her şey bitirildi. Ali Belhaç, Abbas Medeni ve arkadaşları zindanlara atıldı. Adı geçen darbe sonrası 120 bin Cezayirli katledildi. Keza 6 Ocak 2006´da Filistin´de demokratik (!) seçimler yapıldı. Hamas 132 saldalyeli Filistin meclisinin 76 sandalyesini kazandı. Carter´ın gözlemci oluğu bu seçimler için sayılmaz dediler. Mursi Haziran 2012´de uluslararası gözlemciler eşliğinde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimini demokratik (!) usuller doğrultusunda kazandı yine sayılmaz dediler. O zaman, ey İhvan, ey Müslümanlar demokrasi ve onun getirdiklerinden istifade etmeniz için, Allah´ın egemenlik vasfını sürgüne göndermeden size o fırsatları, o iktidarları vereceklerini mi düşünüyorsunuz?
Evet, Mısır´da yapılan darbenin yıldönümü nedeniyle son olarak şunları ifade edebilirim. Birçok İslam coğrafyasında olduğu gibi Mısır´da da Müslümanlar demokratik oyuna getirildiler. Zira İhvan´ın cumhurbaşkanlığına talip olduğu zaman diliminde, karşısında El-Baradey, Amr Musa, Hemdan Sabbahi gibi güçlü muhalefet liderleri vardı. Bürokratik muhalefet bütün çeşitleri ve şiddetiyle ayaktaydı. Bu muhalefetin başını yargı bürokrasisi çekiyordu. Yargının elebaşları cumhuriyet baş savcısı Abdül Mebuid Mahmut ile yargıçlar kulübü başkanı Ahmed el-Zind çekiyordu. Muhalif siyasilere ve Mursi´nin iktidarına karşı olanlar en büyük desteği dış güçlerin yanısıra; Suudi Arabistan, BAE gibi ülkelerle birlikte medya ve ekonomik gücü elinde bulunduranlardan geliyordu. Bunların yeterince hesabı yapılmadan ortaya konulacak her davranış, her proje hüsranla sonuçlanmaya mahkumdur. Unutmayalım: ?Bir mü´min bir delikten yılana bir kere sokulur.? (Hadis)
HER TARAF