Soğuk Savaş döneminde dünyanın bazı bölgeleri askerî cuntalarla idare edilirdi. Soğuk Savaş sonrasında Latin Amerika´dan Doğu Avrupa´ya, Afrika´dan Uzak Doğu´ya dünyanın farklı yerlerinde pek çok ülkede demokratik yönetime geçilse de son yıllarda duraklayan küresel ekonomiyle birlikte adeta Soğuk Savaş günleri tekrar geri dönmeye başladı. Bahsi geçen bölgelerde bir yandan fakirlik ve şiddet ortamı genişlerken bir yandan da yeni darbeler görülür oldu. Son günlerde yaşanan Sudan darbesi de bunlardan biri olarak dünya gündeminde öne çıkan gelişmeler arasında yer aldı.
Sudan´daki krizlerin tarihinden sadece dış güçleri mesul tutmak elbette mümkün değil ancak ülkenin geçmişine bakıldığında Amerikalılar ile Çinlilerin sahaya girişinden sonra Sudan siyasetinde yaşananların oldukça dikkat çekici olduğu görülmekte. 2011 yılında ülkenin güneyi ile kuzeyi siyasi olarak ayrılsa da bu iki yapı hâlâ birbirine bağımlı ve bu jeopolitikte yatırımcı olan dış aktörler de buradaki siyasette belirleyici unsurlar arasında. Peki, Sudan´ın küresel yatırımcıları kimler ve Ömer el-Beşir´i deviren darbe ile eski darbeler arasında nasıl benzerlikler kurulabilir?
Güneyde Çin´in Ağırlığı Artarken Kuzeyde Darbe
Osmanlı kaynaklarında geçen ?Bilad-ı Sudan? ifadesi bugün ?Sahra-altı Afrika? olarak anılan bölge için kullanılmıştır. 20. yüzyılda ise ?Sudan? denildiğinde Mısır´ın güneyinden Habeşistan (Etiyopya) ve Uganda´ya kadar uzanan bölge kastedilmiştir. 2011´den itibaren Hristiyanların yaşadığı Güney Sudan´ın müstakil bir devlet olarak ilan edilmesiyle de dünya haritasında iki ülke bu isimle zikredilmeye başlanmıştır.
Osmanlı nüfuzu Mısır üzerinden bölgeye ulaşsa da buradaki etki alanı sınırlı kalmış, daha sonradan Mısır´ı işgal eden İngilizler Sudan´ı da müstemlekeye çevirmiştir. Afrika ülkeleri 1950´lerden itibaren İngiliz ve Fransız sömürgeciliğine karşı bağımsızlıklarını kazanmıştır. Bugün millî bayrakları, başkentleri ve siyasi sınırları tanınan Afrika ülkelerinin finans, eğitim ve siyasi sistemlerinin ne kadar bağımsız olduğu ise ayrı bir tartışma mevzusudur. Sudan da bağımsızlığını kazanan ilk Afrika ülkelerinden biridir. Bağımsızlıktan kısa bir süre sonra İtalyan şirketleri vasıtasıyla ülkenin bazı bölgelerinde petrol arama çalışmaları yapılmış ancak bu çalışmalardan sonuç alınamamıştır. Soğuk Savaş döneminde geri kalmış bir ülke olarak yer altı kaynaklarının keşfedilmesini bekleyen Sudan, bu süreçte Batılı petrol şirketleriyle irtibatlı olarak dış destek arayışı içine girmiştir. Bu yıllarda Amerikalılar ve bazı tanınmış Suudi isimler Sudan´ın petrol rezerviyle ilgilenmiştir.
Jeopolitik çıkarlar gereği ABD´den destek alınsa da Sudan-ABD ilişkileri uzun vadede Çin´in sahaya girmesinin önünü açacak şekilde sonuçlanmıştır. Sudan, süreç içerisinde artan nüfusu ve fakirliğin etkisiyle de şiddet mağduru ülkelerden birine dönüşmüştür. Batılı dev enerji şirketleri ülkenin tabii kaynaklarını çıkarıp işlemek isteseler de ülkedeki istikrarsız ortam sebebiyle uzun yıllar boyunca bu gerçekleşememiştir.
Sudan´da Arapça konuşan halk, kabileler ve dinî gruplar olarak bölünmüş, 21. yüzyılla birlikte de ülkeyi ikiye bölecek kadar şiddetlenen çatışmalar, devleti fazlasıyla yıpratmıştır. Güney Sudan´da yıllarca devam eden savaşa Çin tarafından gönderilen silahların Sudan´ın ikiye bölünmesine kayda değer bir katkı(!) sağladığı söylenmektedir. 2011 yılına gelindiğinde Güney Sudan, Hartum´dan ayrılıp başkenti Juba olan yeni bir devlet olarak ilan edilmiştir. Ancak kısa süre içinde bu kez Güney Sudan´da iç savaş başlamıştır. 2018´de sona eren Güney Sudan iç savaşı, ülkenin petrol üretim alanlarında cereyan etmiştir. Sudan´ın başkenti Hartum´un geri kalmış bir köyü gibi görünen Güney Sudan´ın başkenti Juba´nın geliştirilmesi ve kuzeydeki Sudan´dan uzaklaşıp Kenya ve Etiyopya gibi Hristiyan komşularıyla yakınlaşması için Çin´den sağlanacak altyapı ve finans desteğinin değerlendirilmesine karar verilmiştir. Güney Sudan´ın önce yeni otoyollarla, sonrasında ise demiryollarıyla zikredilen Doğu Afrika ülkelerine bağlanması için Çin´in kredilerinin ve teknik desteğinin alınması planlanmıştır. Zira güneydeki kaynakları kuzeydeki Port Said Limanı´na bağlayan petrol boru hatları da Çin desteğiyle inşa edilmiştir.
Kaynak: insamer.com/tr