Günümüz dünyasında gelişmeleri değerlendirirken, olayları birçok boyutuyla masaya yatıramazsanız fotoğrafı net olarak görme imkânınız olmuyor. Özellikle İslam dünyasında, bir tarafta halkların baskı ve yoksulluk altında yaşam mücadelesi verdiklerini görmeniz, aynı zamanda onların bu mağduriyetleri üzerinden emperyalist güçlerin yeni oyunlar çevirmesine de dikkat çekmeniz gerekiyor.
İşte Sudan. 1989 yılında askeri darbe ile işbaşına gelen Ömer Beşir yönetimi halkın sokaklara dökülmesinin ardından 30 yıl sonra devrildi. Halkın temel itiraz noktası ekmek ve benzin fiyatlarındaki artıştı. Ömer Beşir´in iktidarı boyunca öncelikli hedefi gücünü korumak oldu. Kendisine destek olan İslami hareketin lideri Hasan Turabi´yi bile kendisine tehdit olarak gördü. Onu hapsettirdi. Hasan Turabi ise yakın zamanda Adem Özköse´ye ?Hayattaki en büyük pişmanlığım askerlere güvenip devrim yapmaktı? diye açıklama yapmıştı.
Beşir bir anlamda benmerkezci bir rejim kurdu. Halk mağdurdu. Açtı. Güney Sudan´ın bölünme süreci Siyonizm merkezli planların sonucuydu. Ülke bölündükten sonra İsrail Güney´de üsler inşa etti. Beşir bir de ülkesinin bölünmesiyle birlikte Uluslararası Ceza Mahkemeleri´nin tehdidi ile karşılaştı. Bundan dolayı hareket alanı gittikçe daraldı. Bir ara çıkışı Türkiye üzerinden aradı. Zaman zaman bunda başarılı da oldu. Darfur meselesinin merkezinde, özellikle suyun paylaşımı konusunda bölge halkları arasındaki çatışmalar vardı. Bütün bunlar olurken çoğu İslam ülkesi gibi ülkede yolsuzluklar, usulsüzlükler, adam kayırmalar, baskı ve şiddet aldı başını gitti. Ülkenin en önemli kaynakları yandaşların kullanımına açıldı. Halk yoksulluk içinde kıvranırken Beşir´e yakın olanlar bundan etkilenmediler. Hartum´a gidenler bilir. Başkent olmasına rağmen şehrin yarısından fazlasında altyapı hâlâ yok. Ana yollar dışındaki caddeler toz toprak içinde. Buğday gibi en önemli gıda kaynağı silolar aracılığıyla değil, vahşi depolama yöntemleri ile korunmaya çalışılıyor. Ülkede kişi başına neredeyse 3´ten fazla büyükbaş hayvan düşüyor. Soğuk hava depoları, entegre tesisler olmadığı için bu ekonomik değerden olması gerektiği gibi istifade edilemiyor. Ülkenin en önemli yeraltı kaynağı altın. Ülke bütün döviz ihtiyacını altın üzerinden sağlamaya çalışıyor. Diğer taraftan Güney´in ayrılmasından sonra petrolün yüzde 70´i o tarafta kaldı ama an makul çıkış Kuzey´den, Port Sudan´dandı. Bu açıdan bakıldığında iki taraf da aslında birbirine hâlâ muhtaç. Yani Beşir dönemi Sudan´ın hali pür melali buydu.
Sudan´daki gelişmelerin bir de bölgesel birliktelikler üzerinden dünya siyasetini ilgilendiren boyutları var tabi. Daha önce bu köşede ?Ömer Beşir´in Ayak İzleri? diye bir yazı kaleme almış ve Beşir´in Şam ve Moskova ziyaretlerini yorumlamaya çalışmıştık. Beşir bir çıkış arıyordu. Belki de onun bu çabasını görenler, halkın haklı taleplerini manipüle ettiler ve işi darbeye kadar götürdüler. Şimdi bir de Arap Birliği´nden Sudan´daki darbeye destek açıklamaları geldi. Bunun yanında S. Arabistan, BAE ve Mısır da özellikle askeri konseye maddi-manevi destek için hazır oldukları açıklamasını yapıyorlar. Yani aslında Sudan, bölgesel aktörler üzerinden küresel güçlerin özellikle Amerika´nın yeni bir oyun alanı haline getiriliyor.
Geliniz şimdi tekrar başa dönelim. Halk Sudan´da mağdur mu, evet. Halkın alın teri yönetim tarafından istismar edilmiş mi, evet. Yolsuzluklar, usulsüzlükler, adam kayırma, ülke kaynaklarını eş-dost-akrabaya peşkeş çekme var mıydı, evet. Diğer taraftan ırkçı emperyalizmin Sudan´ı sömürmek ve her açıdan ele geçirmek gibi bir hedefi var mı, onun cevabı da evet. Onlar devreye girerse, halk Beşir dönemini arar mı, emin olun şüphesiz evet. Irak Saddam´ı, Libya Kaddafi´yi nasıl arıyorsa, Sudan halkı da her şeye rağmen Beşir´i arayabilir.
Peki, bu durumda nasıl çıkacağız işin içinden? Aslında çok basit. Ne zaman ki, İslam ülkelerinin yöneticileri bulundukları makamlarda hakkı, hukuku gözetirse ancak o zaman halk idarecisine sahip çıkar ve dış müdahale riski minimum seviyeye iner. Aksi takdirde bir Sudan biter, başka bir Sudan´ı konuşmaya başlarız.