Türkiye iktidardaki Cumhur İttifakı ile muhalefetteki Millet İttifakı arasında neredeyse ortadan ikiye bölünmüş durumdayken, bir yandan da ittifaklar arasında taktik savaşları yaşanıyor.
Bu taktik savaşlarının en önemli fasıllarından biri de Kürt Meselesi.
Kürt Sorunu ‘vardır!’, ‘Yoktur!’ tartışmaları yeri göğü inletiyor.
Kimi ‘öyle’ derken, kimi ‘böyle’ diyor!
Lakin öyle bir mevzu var ki ne Kürt, ne Alevi, ne laik, ne de dindar dinliyor.
Demirel’in tabiri ile ‘tencere-tava Partisi’ almış başını gidiyor.
Bu ‘tencere tava meselesi anlı şanlı iktisat profesörlerini de
Orhan Veli’nin sitem ettiği;
‘Ne atom bombası
Ne Londra Konferansı
Bir elinde cımbız,
Bir elinde ayna;
Umurunda mı dünya!’ diyenleri de ilgilendiriyor.
Çünkü ‘cımbız, ayna’ fiyatları da almış başını gidiyor.
Resmi enflasyon oranı % 19-20 olarak açıklanırken, piyasalardaki elle tutulur, gözle görülür esas fiyat artış oranları % 50-60’ları; başta demir, alüminyum, bakır, PVC ve çimento olmak üzere bazı kalemlerde ise % 90’ları buluyor.
Üstüne üstlük bir çok ürün de piyasa bulunmuyor.
Stoksuz çalışan veya yüksek fiyat artışı beklentisi içinde olan firmalar parayı tahsil ettikten sonra teslimat tarihi veriyor. Bazı mobilya ve özellikle de yatak firmalarında bu süre en 45 günü aşıyor.
Demir, çimento, bakır, Alüminyum…daki fiyat artışları vatandaşa dolaylı olarak yansırken çarşı pazardaki sebze, meyve, et, bakliyat, deterjan…fiyatları doğrudan el yakıyor, yürek dağlıyor.
Bir diğer çok ilginç durum da şu:
Bugüne kadarki ilmimize, görüp geçirdiklerimize göre birbirleri ile ters orantılı olan faiz ve döviz de şaşırmış durumda.
Faizler artınca döviz ve millet malını mülkünü satıp faize yatırdığı için emlak ve arsa fiyatları da düşerdi.
Oysa ne hikmetse faiz de, döviz de, emlak, arsa, sebze ve meyve fiyatları da artıyor.
50 gramlık iktisat ilmimiz olan bitenleri anlamamıza yetmiyor!
Hadi bizim gibi fakiri pür taksirler neyse de gece gündüz televizyonlarda arzı endam eden 550 gramlık!allameler de bir şey izah edemiyor!
Allah aklımıza fikrimize mukayyet olsun!
Tam bu hengamede Cumhurbaşkanı Erdoğan tüm faturayı marketlere, özellikle de 5 büyük firmaya kesti.
Bunların üzerlerine gideceklerini söyledi.
Kast ettiği sanılan beş firmadan birinin sahibi Murat Ülker de zehir zemberek açıklamalarda bulundu.
Kim kime ne demiş, niye demiş, nasıl demiş ayrı bir mevzu.
Ancak sayın Cumhurbaşkanı’nın da bilmesi gerekir ki bu iş öyle 5 marketin işi değil.
Kazmanın-küreğin, traktörün- patosun, iğnenin-ipliğin, cep telefonun- bilgisayarın, elbisenin ayakkabının… fiyatlarını da marketler arttırmıyor.
Ekonomik sorunların çok daha ağır ve derin sebepleri var.
Açık ve kesin olan bir şey var ki köklü, kalıcı ve uzun vadeli çözümler üretilemezse bu sıkıntı daha da büyüyecek.
Tabir pek şık olmasa da halkımız ‘Aç it fırın yıkar!’ sözünü boşuna söylememiş.
Ekonomik sıkıntıların dini, dili, mezhebi… olmaz.
Mart 2019’da yapılan İstanbul Belediye seçimleri öncesi markette patlıcan fiyatının 16 TL olduğunu gören bir yakınım ‘Ahd olsun AK Parti seçimi kaybederse patlıcan kebap ziyafeti vereceğim’ dedi; seçimin ertesi günü de dediğini yerine getirdi.
Dikkat ederseniz ‘Ekrem İmamoğlu kazanırsa…’ demedi, ‘AK parti kaybederse…’ dedi!
AK parti’yi İmamoğlu değil,’patlıcan biber’ devirdi!
Durum bu!
Siyaset polemik ve demogojilerle sürdürülemiyor.
Kaynak: Farklı Bakış