Tarih: 22.02.2020 14:23

Şu darbe düşünü neye yormalı?

Facebook Twitter Linked-in

Türkiye’de darbe söylentilerini kim çıkarıyor kim ciddiye alıyor bilmiyoruz, ama konu bir anda herkesin konuşmak durumunda kaldığı bir mevzuya dönüştü. Cumhurbaşkanı kendisine sorulunca konuyu saçma bulduğunu ama her halükarda aklına darbeyi getirenlerin 15 Temmuz’u akıllarından çıkarmamaları gerektiğini söyledi.

Öyle ya, 15 Temmuz, Türkiye’de darbe tarihi konusunda gerçek bir kırılma anıdır. Darbe konusunda Türk halkında oluşmuş olan yüksek duyarlılığın bundan sonraki bütün darbe heveslilerinin hafızasında patlayan, unutamayacakları bir şamar olmuştur. Darbeyi Türkiye’de meşrulaştıracak, haklılaştıracak bir durumun bir daha oluşmadığı, oluşamayacağı cümle aleme ilan edilmiştir.

Bu aynı zamanda Türkiye’de sivil-asker ilişkilerinin bir daha eskiye geri dönülemezcesine sağlıklı bir zemine oturmasını sağlamış bir kazanım da olmuştur. Türkiye’de vatandaşlık bilincinin ulaştığı seviye askeriyle milletiyle sağlıklı bir ilişki içinde bütünleşmesini de sağlamıştır. Halk seçilmiş yönetimi, demokrasiyi, devleti darbecilere karşı koruyarak devlet-millet-demokrasi bütünleşmesi hususunda cümle aleme emsalsiz bir modeli destansı bir duruşla göstermiştir.

Millete sahip bir ordu veya devlet yerine orduya ve devlete sahip bir millet bütün organlarıyla olgunlaşmış ve daha güçlü hale gelmiştir.

Bugün askerin darbe yapmayacak veya yapamayacak olması, onun daha zayıf olduğunun bir işareti değilAksine bugün Türk Silahlı Kuvvetleri Cumhuriyet tarihi boyunca hiç olmadığı kadar güçlenmiş, kapasitesi ve yetenekleri itibariyle dünyanın sayılı orduları arasına yükselmiştir.

Bugün TSK’nın gerek ülke içinde terörle mücadele konusunda gerekse yurt dışında icra ettiği operasyonlarıyla dosta güven, düşmana korku salan yetenekleriyle göz dolduruyor. Bunu da artık kendi asli işine odaklanmasına, üstüne vazife olmayan işleri yüklenip asıl işini ihmal etmemesine borçlu.

Aklı fikri darbelerle siyasete müdahale olan askerler savaşma kabiliyetlerini yok ederler. Ortadoğu’daki orduların önemli bir kısmı ülkelerinin düşmanlarına karşı değil bizzat kendi halklarına karşı konuşlanmış oldukları için savaşma kabiliyetleri son derece sınırlı olmaktadır. Çünkü amaçları ülkelerini dış düşmana karşı korumak değil, ele geçirmiş oldukları ve kendisinden bir sosyal tabaka veya zümre olarak beslenmekte oldukları rejimi kendi halklarına karşı veya başka askeri cunta teşekküllerine karşı korumaktan başka bir endişeleri ve meşgaleleri yoktur.

O yüzden kendi halklarına karşı varlıklarını devam ettirmek için harici destek arayışları içine girmektedirler. Kendi halklarıyla çatışma ve gerilim onların asıl uzmanlık alanları haline geliyor. Kendi halklarıyla barışık olmadığı için, asıl tehdidin kendilerine kendi halkları tarafından geleceğini düşündükleri için çok yoğun ve acımasız bir muhaberat ve güvenlik-kontrol sistemi oluştururlar.

Bu tür rejimler, o demokrasi havariliğini elden bırakmayan Batılı müttefikleri için de ne yazık ki daha fazla tercihe şayan oluyor. İslam dünyasında asla demokratik bir rejimle değil bu tür darbecilerle çalışmak onlar için daha kabule şayan oluyor, çünkü onlara istediklerini daha kolay yaptırıyorlar.

Türkiye’de de maalesef darbeciler kendileriyle daha kolay çalışılan kadrolardı. Çünkü onlar, gelişleri halka rağmen olduğu için muhtaç oldukları meşruiyeti ve siyasi desteği dışarıdan, mandalarından temin ediyorlardı. Bir 15 temmuz Allah muhafaza amacına ulaşmış olsaydı, o darbenin Türk halkı nezdinde kabul görmesi mümkün olabilir miydi hiç?

O darbecilerin içinde bulunduğu TSK’nin savaş kapasitesi de düşüktü, çünkü bir ur gibi yapıyı kaplamış olan ihanet, orduyu asıl işinden uzaklaştırıyor ve asıl işinde başarısız kılıyordu. O yüzden onyıllara terörle mücadele diye dağı taşı bombalamak durumunda kaldı, çevremizdeki hiçbir meselede gerçek anlamda caydırıcı veya oyun kurucu bir role talip Türkiye’ye bir mesnet oluşturamadı.

Oysa Türkiye 15 Temmuz’dan sadece bir ay sonra, içindeki ihanetten bir nebze kurtulduğu andan itibaren çok başarılı bir Fırat Kalkanı harekatına girişebildi. Akabinde yine Zeytin Dalı ve Barış Pınarı operasyonlarını sürdürdü. Katar ve Libya’da bir caydırıcı güç olarak bütün dengelerin değişmesinde etkili oldu. Ülke içinde bütün dünyanın hayranlıkla izlediği, hiçbir sivil kaybına, hak ihlaline yol açmayacak biçimde terörü ülkenin gündeminden düşürdü.

Bütün bunlar Türkiye’de büyük ölçüde askerin zihninden darbe düşüncesinin çıkmış olmasından ve askerin asıl işini en iyi şekilde yapmaya odaklanmış olmasından dolayı mümkün olabilmiştir. Aynı zamanda TSK bu sayede olabilecek en güçlü haline ve milletiyle en güçlü biçimde bütünleşmiş bir kıvama gelmiştir.

Şimdi bu kadar kısa süre içinde bu kadar büyük başarılara imza atan Türkiye’nin bu başarılarının merkezinde yer alan TSK için darbe söylentilerini ciddiye alacak bir münasebet yok. Ama işte, belki tam da bu münasebetsizlikten bir şeyler hedefleniyor. Darbe söylentisiyle birileri bu münasebetsiz fikri insanların akıllarına düşürmeye çalışıyor. Böylece askerin artık geride bırakmış olduğu bu kötü alışkanlığı bir daha hatırlatabilmeyi umuyorlar.

Baksanıza, daha şimdiden konuyu Amerika’daki meşhur düşünce kuruluşu Rand Corporation’ın gündemine de getirmeyi başardılar. Şimdi bu kuruluşta bu münasebetsiz konu bu düzeyde tartışılınca, dönüp Türkiye’de konu biraz daha ciddiyetle ele alınacak. Böylece şüyuu vukuundan beter bir durum oluşacak.

Bu nasıl bir hesap? Olsa olsa müflis tüccarların hesabı gibi bir hesap olabilir. Biraz da Türkiye’deki durumdan umutlarını kesmiş olanların gördüğü ve gerçek olmasını arzu ettikleri boş bir rüya olabilir.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —