Tarih: 01.06.2024 13:47

Sporun ve Kültürün Kutsal Kaynakları…

Facebook Twitter Linked-in

Sait Alioğlu Yazdı;

Biz, kültürü tekten çoğa, üretilen ve husüle gelme açısından, toplumsal faaliyetlerin belli bir şekilde hitama ermesi demek olan medeniyet olgusuna etki eden esaslı bir unsur olarak değerlendirebiliriz.

Spora gelince, onu da inancın, zahirde ve batında bedenin ve ruhun zinde kalmasına yönelik insanî bir eylem, iş ve oluş bağlamında değerlendirebiliriz.

Bu iki yöne dikkat çektiğimizde, spora, hem maddi, dünyevî; hem manevi; uhrevi bir amaçtan söz edilebilir.

Maddi yöne; beden eğitimi başta olmak üzere, toplumsal sportif faaliyetlerden tutunda, en astronomik transfer ücretlerine kadar geniş bir alanda kendini ortaya koyar.

İşin manevi yönüne gelince; ruhun eğitilmesi, insanın kendi iç dünyasını zenginleştirmesi çerçevesinde ondan deruni bir şekilde maksat hasıl edilmiş olur.

Kültürden ziyade spor açısından, işin deruni yönü ele alındığında, bu iş karşımıza mistisizm şeklinde çıkabilir.

Yukarıda özetlemeye çalıştığımız sporun ve kültürün, “insan için “ ele alınış, yapılış tarzı ve kendi açısından, onların kutsal kaynaklarının da var olduğu kabul görür. Zira hayatın öznesi olan insan ve o da itici bir güç tarafından yaratılmış ve ona O’nun ruhundan üflenmiş ise, insanın birçok alanda olduğu üzere, her iki alanda da bir kutsallıktan bahsedebiliriz.

Bu konuda Gazi Muhammed’in,(*) 2001 yılında İnsan Yayınları tarafından “Alternatif Düşünce” kategorisi içerisinde yayımlanmış bulunan “Spor ve Kültürün Kutsal Kaynakları” adlı eseri, işlediği konu açısından dikkat çekmektedir.

Evet, “dikkat çekmektedir” zira bu eseri, ilk yayınlandığı alıp okumuş olmamıza rağmen, onunla ilgili bir çalışmada bulunmamıştık.

Oldukça uzun bir süre, ama olsun…

Gazi Muhammed, eserin önsözün girişinde, onu kaleme almanın maksadına dair şu ifadeleri kullanmakta; “Bu iki incelemeyi kaleme almamın sebebi, iki konu hakkındaki ciddi bir kafa karışıklığı olduğunu düşünen ve belki benimki gibi iki geleneksel felsefi monografinin daha ileri okumalar için faydalı bir başlangıç noktası olabileceğine inanmamdır.” (Önsöz kısmından)

Yazar, kültür konusuna giriş sadedinde Matthew Arnold’dan şu alıntıda bulunuyor; “Kültür; Bugüne kadar söylenmiş ya da düşünülmüş olan şeylerin en iyisini bilmek.”

Bu ifadenin, kültür kavramının ne olduğuna dair insana bir şeyler verdiği gibi, konunun anlaşılmasında da ona katkıda bulunduğunu belirtebiliriz.

Kültür kelimesine yönelik, onun İngilizcede kullanım alanına dair; “Kültür İngilizcede en geniş kullanım alanına sahip ve en fazla suistimal edilen kelimelerden biridir. Manası, ele alındığı kodekse ve alana göre değişmekte, belirginleşmekte veya karanlıklaşmaktadır.” (1)

Yazar kültür teriminin de jure ve de fakto(*)anlamlarından bahis açmakta, terimin içeriğine yönelik saptamalarda bulunmaktadır.

De jure bağlamında kültür kelimesinin İngilizcedeki kullanımına atfen, ona yönelik olarak şu ifadeleri kullanıyor; “Toprağı işlemek. Yani toprağın işlenmesinde; “cultivate” (az veya çok cultura kelimesinin anlamını alarak) bağlılık, gönüllülük ve kölelik faktörlerini içeren “cult” kelimesiyle açık biçimde ilişkilidir… Zihin ve davranışları işlemek ve geliştirmek vb. Eğitimle ve öğretimle geliştirmek… Bir toplum veya gurubun görenek, beşeri ürün, görünüş vb. gibi ayırıcı özellikler, toplum veya grubun yaşama biçimi.” (2)

Terim için de fakto anlamına dair, terimim bazı belli başlı sözdizimlerinin gözden geçirilmesini salık veriyor.

Yazar, de fakto durumuna; kültür ile onun din ile ilişkisi üzerinden göz atar.

“Kültürün din tarafından tam olarak belirlenemeyen ya da tanımlanamayan ya da değiştirilmeye çalışılmadığı iki yönü daha vardır; çünkü dünler kültürün bu yönünü över (veya bu konuda suskun kalır ki bu da gerçekte –de fakto- tolere ettiği anlamına gelir) veya bu yön, dinin değiştirmek istemeyeceği tabii bir fenomendir.” (3)

Bu terimim içeriğine dair ise, yazar, onun için şu ifadeleri kullanmayı tercih eder; “Baştan denilebilir ki “kültür” daha iyi bir hale doğru gidiş göz önünde bulundurularak; tabiattaki gelişme sürecinin tamamı anlamına gelir. … Kültürün insan yapımı olan her şeyi.insan medeniyetini oluşturan her şeyi, toplumu, karşılıklı etkileşimi, çevreyi potansiyel olarak kapsaması nedeniyle, bütün insan davranışlarının yarısından sorumlu –genetik ve tabiat da öbür yarısını oluşturmktadır- olduğu düşünülebilir.” (4)

Kültür kavramının kullanılışına gelince yazar, bu konuda ve olgudan önce, bu fiillere verilen öneme işaret eder; “Çoğu isim ve fiilin ifade ettiği gerçek isimler ve eylemler vardır ki bunlar dildeki varlıklarından önce de mevcutturlar. Bu durum, “kültür” kelimesi için ve onunla birlikte kurulmuş kelimeler veya onunla birleşmiş kelimeler için ayrı değildir. Çünkü insan yapımı şeyleri ifade ediyor olması bir yana, aynı zamanda günümüzde dilin ve anlamının nasıl bir araya geldiğini anlamak için ilk temel olan ideolojiyi de ifade etmektedir.” (5)

Yazar, bu eserin ilk makalesi olan “kültür”le ilgili olarak “sonuç” babında neyi kastettiğini şu ifadelerle belirtiyor; “Sonuçta, bir not düşülerek denilebilir ki, bu metin, kültür konusunu ele almak için çok özet. Bununla birlikte inanıyorum ki, konunun ana yönleri ve zorluklarını göstermek yolunda yeterli olsun.” (6)

Şimdi gelelim sporun kutsal kaynakları mes’elesine…

Yazar, bu konuda sporun kaynağını anlama, yapısına ve onun, modern dünyada uygulanışına dikkat çekmektedir.

İnsanlar genellikle ilgi alanlarına giren herhangi bir konuda, onun ruhuna ve oluşan felsefesine pek dikkat etmeden, hatta onları görmezden gelerek, işin popüler yanıyla ilgilenmeye çalışırlar.

Bu durum, elbette spor içinde geçerlidir.

Yazar, bu konuya dikkat çekmekte; “Bu deneme, sporun potansiyel yararlarını (ve zararlarını) ve derinlikli anlamını ortaya çıkarmayı amaçlayan felsefi bir metindir. Ama söylemeliyiz ki, her okuyucunun veya sporla ilgili olan her okurun ilgisini çekmeyebilir. …

Denememizin amacı spor edimini daha bilinçli ve kontrollü hale getirmek, faydalarından daha fazla yararlanmak ve tümüyle anlaşılmasını sağlamak, aynı zamanda kötüye kullanılmasını engellemek doğrultusunda sporun en önemli maksadını, doğasını ve kökenini açıklamaktadır.” (7)

Yazar, sporun kaynağı konusunda, onunla ilgili iki farklı yönüne değinmekte ve şu saptamada bulunmaktadır; “Sporun kökeni sorusuna gelecek olursak; konuya ait iki farklı yönelimi birbirinden ayırmak gerek. Birbirlerini kısmen kapsasalar da, bu yönelimlerden birincisi, nesnel ve tarihi, ikincisi ise; öznel ve psikolojiktir.” (8)

Bu iki yönteme dikkat edildiğinde, sporun tarih, arkeoloji, antropoloji ve edebiyat disiplinleri açısından, çok eskiye dayanan kökenleri olduğu kanaati hasıl olur.

“En ünlü antik dinsel gelenek, olarak bilinen Olimpiyat Oyunlarının geleneksel olarak başlanıcı MÖ 776’ya dayandırılsa da daha erken başladığı kesindir. Oyunlar sayısız Olimposlu ‘tanrı’ya… Özellikle Zeus, Apollo, Gayya’ya adanmıştır. Ve bunun gibi bütün Antik Yunan’da Hera, Athena, Ares ve diğer tanrılarla tanrıçalara adanan oyunlar mevcuttur. Ancak Roma’da da durum farklı değil” (9)

Tanrılara adanan Olimpiyat Oyunlarının dünden bugüne değişim, diline, maksadına, içeriğine, alınmış olduğu mesajına bakıldığında da farklı bir durumun bugünde yaşanmadığını söyleyebiliriz. Sadece değişmiş olan araçlardır.

Yazar, sporda mistisizm konusunda, sözü din ve mistisizme getirerek öncelikle manevi açıdan, her ikisi arasında var olan farka ve aynı zamanda insanın ruh ve bedenden oluştuğundan hareketle, bu alanların, ne anlama geldikleri üzerinden İslam ve Hristiyanlıktaki ele alınan anlamlarına dikkat çeker.

Tabii ki, burada din ile mistisizm arasında var olan belirgin farklara da dikkatimizi yoğunlaştırmamızı sağlıyor.

Yazar, sporun, İslam ve Müslümanlar söz konusu olduğunda, onun maksadına ve ondan ne arzulanması gerektiğine dair Hz. Peygamber’in(s) “hakikate hizmette daha güçlü kılabilmek için gönlümü bazı önemsiz şeylerle rahatlatırım.” Hadisinden yola çıkarak, spordan, ondan hiçbir maddi çıkar beklemeden de yararlanılabileceğini bizlere hatırlatmaktadır.(10)

Bundan, sporun bedenle birlikte nefse de yararlı olduğu aşikârdir.

“Spor sadece bedene faydalıymış gibi göründüğü zamanlarda bile aslında nefse de yararlıdır (ya da tersi) Aynı zamanda –daha önce ortaya konulduğu üzere, özünde sağlığa yararlı ve geliştiricidir; nefs kadar beden için de yararlıdır; orijinal ve manevi formlarında bilinçli olarak ele alınmasalar bile. Bu konuda hiç şüphe yoktur, Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyuruyor; Ok atın, bu sizin için iyidir.” (11)

Bugün, modern dünyada iyisi, doğrusu ve yanlışıyla sporun gelmiş olduğu noktanın elbette ki farkındayız.

Spor bedeni hantallıktan kurtaran, ruhu da incelten ve o iki olguyu uygun bir anlayışla destekleyen bir şey olmaktan çık(arıl)ınca, spor, kendisinden hareketle paradan, şöhrete ve onunda ikon kılınmışlardan hareketle, o masumiyet karinesini yitirmiş bir şeye dönüşürdü.

Sporun, sistematik ve aynı zamanda) formel değil, sadece ondan bedeni ve hefsi yararlanmaya yönelik İslam’ın bakış açısı(Hz. Peygamber(s) örneği) ile mistisizm saikiyle Uzakdoğu dinlerinin onunlar var olan (onu bir nevi ibadet yoluyla ele almak) ilişkisine nazaran

Antik Yunan’da ve Roma’da, sporu bizatihi ilahlara bağlama düşüncesinin, günümüzde de Anglo-Sakson anlayışın, insanı “tanrılaşma yolunda” sporu ele aldığını gözlemlemekteyiz.

“Anglo-Sakson spor tutkusu her geçen gün dünyada yaygınlık kazanıyor; elinden geldiğince kaslarını güçlendirmiş “hayvan-insanlar” modern dünyanın ideali;kahramanları ise atletler, hayvan gibi bile olsalar fark etmeyen, popüler anlamda ilgi uyandıran ve başarıları kalabalığın ihtiraslı ilgisini yönlendirebilecek atletlerdir.” (12)

Sonuçta, sporun gelmiş olduğu getirildiği hâl, aynı zamanda sporu ruh ve beden için yararlı bir şekilde kullanmaktan ziyade; salt bedeni öne çıkarıp onu kullandığı, ruhu ezdiğini, onu ‘hiç’e indirgediği, her konu için geçerliği düşünülen bir felsefeye yer vermeyişi dikkate alındığında; spordan elde edilmek istenen faydanın; para, şöhret, fanatizm ve var olan, aranması gereken hakikatin önünü tıkama düşünce ve eylemi, bize bu konunun, yeniden ele almasının gerekli olduğunu hatırlatıyor.

*)Prens Gazi bin Muhammed (15 Ekim 1966 doğumlu), Ürdünlü bir prens ve felsefe profesörüdür. Ürdün Prensi Muhammed bin Talal ile ilk eşi Prens Firyal’in oğludur. Ürdün Kralı Talal’in torunu ve dolayısıyla Kral ıı. Abdullah’ın birinci dereceden kuzeni ve Ürdün tahtının varis sıralamasında on altıncı sırada yer alıyor . 2013 yılında hakkında bir kitap yayımlanan dini girişimleriyle tanınıyor.(Wikipedi)
**)De jure; De jure, Latince deyim. “De jure”, de facto teriminin karşıtıdır. “Kanuna göre” veya “hukuki olarak” manasına gelir. / De Fakto; De facto veya defakto, “gerçekte”, “uygulamada”, “fiilen”, “fiilî” ya da “pratikte” anlamında kullanılan Latince deyiş.

Dipnotlar:
1) Gazi Muhammed, Sporun ve Kültürün Kutsal Kaynakları, S, 12
2)S, 13, 14
3)S, 19
4)S, 21
5)S, 24
6)S, 43
7)S, 55
8)S, 57
9)S, 57
10)S, S, 85) (Ebu Derda hadisi; bkz. Kitabın “Notlar” kısmı, 78. Not.
11)S, 87
12)S, 90

 

Gazi Muhammed, Sporun ve Kültürün Kutsal Kaynakları, İnsan Yayınları, 2001 İstanbul

 

Kaynak: Farklı Bakış
 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —