Başkasının ne ve nasıl düşündüğünden çok bizim neyi nasıl düşündüğümüz önemli. Biz bizden sorumluyuz. Dilimizin güzelliği ruhumuzun güzelliğidir, ondan dışa yansır. Ruhun güzelliği insanı güzelleştirir.
Karanlık ruhluluğun insan üzerine ağdığı kuşattığı bir dünyadayız. Bu dönem çok farklı. Medya ve iletim ağları, kılcal damarlara, sinir uçlarına kadar etkili. İnsanın bu durumdan etkilenmemesi düşünülemez. İnsan kendi ruh dünyasının güzelliğinde seyretmeyince başkalarının dünyasının dairesine ve etkisine girer.
Güzel ruhlu bir dünyada bir ortamda bulunuyorsak bu hayatın bütününe yansır.
İnsanın insanı ezdiği, ötelediği, baskı altında tuttuğu bir zamanda, bir ortamda insanların iyi ve güzel düşünmesine fırsat olmaz. Zihin dünyaları meşgul ve etki altında olur. İnsanı kendine düşman görmek düşmanlığı körükler, şiddeti arttırır.
Yaşanan ve yaşanacak hayat hem uzun hem kısa. Günler ve yıllar hızla akıp gidiyor. İnsanın güzellikleri kalıcı oluyor. Bir insan dönüp baktığında kendisinden geriye ne kalmış, kalmış mıdır? Geçmiş geçip gitse de yapılanlar kalıyor. Güzelliklerin sonuçları yeşeriyor ve sürüyor.
Kötülükler bulaşıcıdır, insandan insana geçince insanın ruhu kararıyor ve daralıyor.
Besmele ile söze başlamak Allah’ı anmadır. Her anış kendisinin üzerinde bir yüceliğini ikrar ediyor, anıyor. Bu, insana hem güç hem güven veriyor.
İnsan ölümlüdür. İnsan yaptıklarıyla kalıcıdır. İnsanın gücü kendi kadardır. Kendisinin üzerindeki güç çok daha kuşatıcı ve ulaşılmazdır. İnsan kendisine belirlenen alanda gücü yettiğince varlık gösterir. Çok çabalayan, çalışan ve azmedenler yolculuklarını güzel sürdürürler.
Söz kalabalığından geçilmiyor. Ekranlar, medya sıradanlıklarla yüklü. İnsanların ruhlarına hitap edilmiyor. Magazin, spor dünyası, medya vaizlerinin şamatasından, laf kalabalığından geçilmiyor. Böyle olunca da insanda yansısı ve etkisi iyi ve güzel olmuyor. Bu, insanların da sıradanlaşmasına neden oluyor. Basit ve sıradan düşünüş, sözün tartısının uzağında oluş ve âdeta içindekileri dışarı boca ediş ortamı bulandırıyor.
Yüksek sesli konuşmalar, bağırışlar insanın yüz hatlarına yansıyor. Gergin yüz hattından insan kaçar, uzak durur.
Naif söz ve duruş insanı çeker. İnsanı yakınlaştırır, gönül kapılarını aralar. Kalpten kalbe gönülden gönle geçiş sağlanır. İnsanın gönlünün insana düşmesi cemre gibidir, içten içe işler. Bazı güzel sözler kalıcı olur ve dillerin değişmezi olur. Bazı deyimler kendi dillerinde çok etkili ve güzel görünür. Dillerin farklılıkları ruhların farklılığıdır. Bu insanlık zenginliği.
Kürtçede bir deyim ve hoş bir karşılığı bulunur. Bir genç bir genç kıza gönül düşürdüğünü şöyle ifade eder: “Dile mın ket te.” (Gönlüm sana düştü.) Dil, gönüldür, kalptir. Bu bir insanın bir diğerine rahatlıkla söyleyeceği bir ifade ve yaklaşım.
Kalbe ve gönle girmek güzel söz ile olur. Şiirin etkisi de bundan gelir. Güzel sözlerden ve ince düşünüşlerden olur.
Müslüman’ın hem kendine hem insanlığa karşı sorumlulukları var. Tebliğin en güzeli güzel, güzel hâl ve davranışlardır. İnsanlarına kafalarına tokmak veya çekiç vurur gibi sertliklerle değil, güzelliklerle olur. Bir âşık dili ve bakışıyla yaklaşılan insan kazanılır.
Kur’an’da çirkin ses bir eşeğin anırmasıyla tanımlanır. Çirkin ses itici olur.
Konuşurken yüz damarlarını şişirenlerden, gergin yüzlerden çekinilir, yaklaşılmaz, uzak durulur.
Sabır güzel sözün süzülüşünü yansıtır. Sabır ve tahammül. Sevgi ve güzel mütebessim bakış. İnsan kalbine giden ses güzelliğindeki seslenişle; insan, insan yerine konulur. Hem kendisi hem de muhatabı huzur bulur. Sözün şiddeti şu kış günündeki gibi insanın yüzüne çarpılan kamçılar gibidir. Sözün güzelinde olmanın güzelliğini yaşama erdemi bize gerek.