Konuşmak zorunda değilsin, susma hakkına sahipsin, unutma, söylediğin her söz mahkemede aleyhine delil olarak kullanılabilir.?
Hollywood filmlerinde suçüstü yakalanan suçlulara bile polisin hatırlattığı, herkesin ezberine kazınmış bir sözdür bu. Suçüstü yakalanmışsa bile mahkuma, bir bakıma kendini savunmak, başka izahı zor görünen bir durumun içinden kendini aklayarak çıkabilmek için bir fırsat tanır. Bir bakıma da, zaten objektif bir durum sözkonusu, veriler en tarafsız biçimde toplanarak adaletin gereği yerine getirilecektir, sanığın söyleyeceği gereksiz sözlerle kendini daha fazla batırmaması sağlanır.
Kaşıkçı cinayetinde suçüstü bir durum söz konusudur. S. Arabistan devletine ait bir mekanda, devletin en üst düzey yetkilerini kullanmadan hareket edemeyecek insanlar tarafından, yine devletin bütün imkanlarını kullanarak işlenmiş bir seri-cinayet sözkonusudur. Ama olayı soruşturmakla ilgili devletçe görevlendirilen S. Arabistan Başsavcısı baştan itibaren cürmün en kuvvetle muhtemel sanıklarını bu işten ayırarak işe başlıyor. Böylece savcılık değil avukatlık rolünü üstleniyor. Avukat olarak da söylediği her söz bir süre sonra sanıkların aleyhine kullanılacak bir delile dönüşüyor. Tabii ki onun sanık olarak belirlediği ve haklarında idam istedikleri aleyhine değil, daha çok alenen korumaya çalıştıkları aleyhine birer delile.
Cinayetten 44 gün sonra kameraların karşısına geçerek neredeyse cinayeti kendine göre tamamen aydınlatmış bir tuhaf özgüvenle konuşuyor. Soruşturmasını tamamlamış, iddianameye dönüştürmüş ve iddianamesinde kimin suçlu kimin masum olduğuna bile karar vermiş. Kesin bir dille kimin bu işten masum olduğunu söylüyor.
Hangi ara tamamlandı soruşturma? Olayı aydınlatmak için ihtiyaç duyduğu delillerin hepsi onda değil ki. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısıyla paylaşılmayan 18 kişinin ifadesinde ne var? Onların ifadeleri bile eldeki delillerle desteklenmediği sürece bir anlam ifade etmez ki. Bunlar kendi başlarına en ufak bir kararı alamayacak görevli insanlar. Onları kimsenin görevlendirmemiş olduğunu, bu kadar feci, önceden bütün hazırlıkları bütün detaylarıyla yapılmış olan bir cinayeti kendi başlarına işlemeye karar vermiş olduklarını kendileri mi söyledi? Hiçbir baskı altında olmadan?
Hadi bunu onlar dediler, siz buna nasıl ikna olabildiniz? Devletçe kendilerine tahsis edilmiş uçaklara önceden yanlarında itinayla hazırlamış oldukları insan kesme, biçme ve yok etme alet-edevatlarını neden getirmiş olduklarını nasıl açıkladılar da siz nasıl inandınız? Amacı Kaşıkçı ile görüşüp ikna etmek olan bir ekibin içinde adli tıp uzmanı ne arar diye soruldu mu?
Aslında, Kaşıkçı, ülkesini o kadar özlüyordu ve seviyordu ki, onu üst düzey bir yetkili bile rahatlıkla telefonla ikna edebilirdi dönmek için. Zaten hakkında yapılmış bir suçlama, bir mahkumiyet, bir arama kararı yoktu ki. Dönmek için niye ikna edilecekmiş? Kendisine yapılan işlemi İstanbul Başkonsolosluğu´nda değil de Riyad´da yapmak için mi?
Suudi Başsavcı konuştukça birbiriyle çelişen, her bir sözü korumaya çalıştıkları aleyhine delil olarak değerlendirilebilecek sözler sarf ediyor. Ortada bir değil birden fazla cinayet var. Tabiri caizse bir seri cinayet var.
Ölen tek kişi ama cinayetten önce ve sonra yapılan işlemler bir seri cinayetinki kadar vahim. Kaşıkçı´nın öldürülmesi bir cinayet, ama sonra onun cesedinin parçalanması, konsolosluktan çıkarılıp başka bir mekanda başka işlemler yapılması, sonra 12 gün boyunca onun ne olduğuna dair söylenen yalanlar, cinayetle ilgili bütün delillerin herkesin gözü önünde karartılmaya çalışılması; bunların her biri cürme cürüm katan, cinayeti seriye bağlayan eylemler.
S. Arabistan Başsavcılığı daha önce cinayetin önceden planlandığını kabul etmişti, şimdi ise kararın İstanbul´a gelmiş olan 15 kişilik ekip tarafından aniden gerçekleştirilmiş olduğunu söylüyor. Bu hikayeyi ilk etapta adına ?arbede? diyerek anlatmışlardı ama kimseyi inandıramamış oldukları için kısa süre sonra bundan vazgeçmiş, onun yerine ?önceden planlanmış cinayet? açıklamasını itiraf etmişlerdi. Şimdi tekrar başa dönülüyor, neden?
Aynı şekilde cesedin nerede olduğuna dair soruya Dışişleri Bakanı Cübeyr´in ?yerel işbirlikçi? açıklaması, başsavcı tarafından reddedilmişti. Hatta bunun Cübeyr tarafından söylenmediğini, medya tarafından uydurulduğunu söylemiş de kendisi bile bu açıklamayı ikna edici bulmamıştı. Şimdi ise tekrar ve bu sefer resmen ?yerel işbirlikçi? açıklamasına geri dönülüyor. Böylece çocukların bir çizgi filimde karşılaştığında bile saçma bulabilecekleri bir açıklamaya bir ülkenin başsavcısı inanmış da bizi de inandırmaya çalışmış oluyor. Yani bunca zahmetle ve büyük bir suç irtikap ederek işlenmiş bir cinayetin bedenini yolda geçerken, tanımadıkları bir adamla oracıkta anlaşıp ona teslim etmiş oluyorlar, öyle mi? Baksanıza, bu yerel işbirlikçinin kim olduğunu hala kendileri bile bilmiyorlar ki, simasına yaklaşık olarak daha yeni ulaşabilmişler.
Bu arada cinayetin tamamen sözkonusu ekip tarafından İstanbul´da gelişen durumla gerçekleştirildiği söylenerek sorumluluğunun S. Arabistan´da başta Kahtani olmak üzere hiç kimseye bulaşmaması sağlanmaya çalışılıyor. Geriye suçlamak üzere infaz ekibinden başka kimse kalmıyor. Belli ki onlar sahipsiz, arkalarında herhangi bir kabile mensubiyeti veya desteği yok.
Neresinden bakarsanız dökülen, hiçbir inandırıcılığı olmayan bu hikayenin tek iyi tarafı söylenen her sözün ortaya koyduğu çelişkilerin arkasındaki asıl sorumluları gizleme çabası. Bu açıklamalar çok aşikar ki gerçek suçluyu gizlemeye çalışıyor ve bu da cinayetin asıl sorumlularını daha fazla açığa çıkarıyor.
Bana kalırsa daha fazla delil aramaya bile gerek kalmıyor. Az daha sabır, hikaye bütün netliğiyle ortaya çıkacak.