“Acem size bal verirse, biliniz ki, içine zehir katmıştır.” Qazi Muhammed
İran İslam (Şii) Cumhuriyeti, nüfusunun yarısından fazlası Kürtler, Azeriler ve Belucilerden oluşmasına rağmen, yönetim hakkı Şii mezhebini devlet ideolojisi haline getiren Fars toplumuna aittir.
“Kürdistan eyaleti” tabelası dışında hiçbir hakları olmayan Kürtlerin Fars egemenliğine karşı siyasal mücadeleleri çok eskiye dayanır. Safevilerden oligarşik molla yönetimine kadar İran’ın değişmeyen politikası, uzlaşma–barışma talebi adı altında farklı zaman ve mekanlarda Kürt siyasi aktörlere suikast düzenlemektir. “Batı’da düello, Doğu’da pusu” özdeyişi adeta İran için ihdas edilmiştir.
1930’da Simko Ağa, 1946’da Mahabad Kürt Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Qazi Muhammed’i infaz eden İran’ın 1989’daki Cumhurbaşkanı Haşimi Refsancani, Viyana’da yaşayan Irak Kürtlerinden Fadıl Resul aracılığıyla Qasımlo’ya bir mesaj ileterek “Kürdistan’a özerklik konusu ile İKDP’ye yasal bir kimlik kazandırmak” amacına yönelik olarak İranlı yetkililerle müzakere yapmaya davet ediliyordu.
Dr.Qasımlo Viyana’ya geçmeden bir gün önce eşi Helen ve partisi tarafından uyarılmasına karşın, “Müzakere savaşın bir parçasıdır” diyerek Viyana’ya gelir.
Görüşme 13 Temmuz 1989’da aracı Fadıl Resul’ün sevgilisi Reneta Faistauer’in evinde gerçekleşir. Görüşmeye İKDP Başkanı olarak Dr. Qasımlo, İKDP Viyana sorumlusu Abdullah Kadiri ile aracı Fadıl Resul katılırken, İran tarafından da Muhammed Caferi Sahraerudi katılır. Görüşmeler esnasında İran ajanları eve girerek İnfazları gerçekleştirirler. Qasımlo, Adullah Kadiri ve aracı Fadıl Resul katledilir. Müzakere, İran tarafından düzenlenen bir tuzaktır.
Bu suikastın faillerinden birinin, bir dönemin pasdarı, devrim muhafızı ve Cumhurbaşkanlığı da yapmış Mahmud Ahmedinejad olduğu iddia edildi. İtalya’da yakalanan bir Alman silah kaçakçısının suikastten bir kaç gün önce silahları Ahmedinejad’a teslim ettiğini açıklaması bu iddiayı güçlendirdi. Kürtlerdeki yaygın kanaat böyle.
“İran rejimi ne otonomiye ne de demokrasiye yol vermektedir” diyen Qasımlo’nun kendi sonunu hazırlayan müzakerelere katılmasını kaderin bir cilvesi olarak yorumlamak lazım.
1992 yılında Berlin’de Qaımlo’nu halefi Sadık Şerkendi İran gizli sevisini bir organize ettiği bir suikastle katledildi. Olay Alman makamları tarafında ortaya çıkarıldı ve failler cezalandırıldı .Ancak Qasaımlo suikasınınnı üzerinden 32 yıl geçmesine rağmen Avusturya hükümeti Kürt Liderin katillerinin yakalanmasına yönelik gerekli çabayı göstermemiştir ve olay aydınlanmamıştır.
1930 yılında Urmiye’nin Qasımlo kasabasında doğan Abdurrahman Qasımlo, yüksek öğrenimini Prag ve Paris’te tamamlar.
Siyasal yaşamına daha 15 yaşında iken kurucuları içinde yer aldığı “Yekitiya Lawani Demokrati Kürdistan” (Kürdistan Demokrat Gençler Birliği) isimli yapıyla başlar. Paris’teki üniversite yıllarında radikal komünist bir anlayışı benimseyen İran TUDEH saflarında mücadele ettiğini görüyoruz. O dönemde Nazı faşizminin yenilmesinde Sovyet Rusya’nın başat rol oynamasının komünizm adına yarattığı olumlu atmosferin etkisinde kaldığı düşünülebilir.
1949 yılında lisans eğitimi için bulunduğu Paris’ten Çekoslovakya’nın başkenti Prag’a gider.
1961-1976 yılları arasında Prag Ekonomi Fakültesinde öğretim üyeliği yapar.
Dr. Qasımlo 1970 yılında İKDP yönetimine girdikten kısa bir süre sonra genel sekreterliğe seçilir.
Abdurrahman Qasımlo’nun ideolojik ve politik yaşamında iki farklı dönem göze çarpmaktadır.
1947-1971 yılları arasında iktisadi ve kültürel konuları sınıfsal bir yaklaşımla katıksız Marksist-Leninist bir fay hattında ele almaktayken, 1971 sonrası ise demokrasiyi esas alan “demokratik sosyalizm” anlayışına sahip olduğunu görüyoruz.
Sınıfsal sorunu ulusal soruna önceleyen anlayış yerine, ulusal sorunu sınıfsal soruna önceleyen bir anlayışa evriliyor ki, bu da mücadele içinde pratize edilerek varılacak bir sonuçtur. Anılarında “Ben TUDEH partisindendim ama Qazi Muhammed’in evinde demokrat oldum.” der. (Abdurrahman Qasımlo altı ay boyunca Qazi Muhammed’in evinde saklanıyor.)
Abdurrahman Qasımlo, devrim öncesi Humeyni ile görüşür, görüşmede Humeyni, “demokrasi” ve “otonomi” kavramlarının Batı menşeli olduğunu, sorunun “İslam kardeşliği” temelinde çözüleceğini ifade etmiştir.
Humeyni’nin “İslam kardeşliği “tasavvuru, Orta doğu diktatörlerinin “İslam kardeşliği” tasavvuru ile aynıdır. Tek fark İran’da Sünnilere yönelik acımasızlık daha ileri bir aşamadadır.
Şah devrildikten sonra Humeyni tarafından oluşturulan Kurucu Ulema Meclisine Abdurrahman Qasımlo da Kürtleri temsilen seçilmişti. Ancak parti güvenlik gerekçesiyle toplantılara katılmasına izin vermiyordu. Rejim askerleri ile peşmerge güçlerinin 16 Ağustos’ta çatışması üzerine 19 Ağustos’ta toplanan meclis oturumunda Humeyni yaptığı konuşmada Kürtleri kastederek “Onların tek hedefi İran devrimini sabote etmek; bu nedenle de serbesteçe hareket etmelerine izin veremeyiz. Parti kapatılmalı, Qasımlo ve Şeyh İzeddin cezalandırılmalıdır. Dünya müfsidi bugün gelmemiş, eğer gelseydi onu tutuklayıp idam edecektim.” Bu bir nevi ölüm fetvasıydı.
Cenazesi 20 Temmuz günü, Paris’te düzenlenen bir törenle, Pere Lachaise Devrim Şehitleri Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Dr. Qasımo şöyle der: “Demokrasi, herkesin kendi fikrini söylemekte özgür olduğu anlamına gelir ve buna bizim hoşumuza gitmeyen fikirler de dahildir. Rakiplerimizin bizi eleştirmeye hakları vardır. Bizim düşmanımız olmayan herkes dostumuz olabilir.”
“Silahlı mücadele ve coğrafya bizi Kürd halkına zulmeden rejimlerden biri ya da öbürüyle gayritabii, derme çatma ittifaklar kurmaya mecbur bırakıyor” tesbiti bir gerçeğin ifadesi.
Qasımlo Yılmaz Güney’le Paris’teki evinde görüşüyor. Türkçe konuşuyorlar, o Rojhılat’a gidecek, cepheye , Yılmaz da ardından, orada film çekecek: “Bir Milletin Doğuşu”. Sağlığı elvermiyor. Vefatından sonra sürekli üzerinde taşıdığı tabancayı Fatoş Güney, Qasımloya hediye eder.
7 Ağusos 1989 tarhli Liberation gazetesinde Marc Kravetz’in yazdığı şu satırlar Qasımlo’nun özetidir: “Az tanınması, onun kalın bir gizem perdesi ardındaki gölgelerin adamı olmasından kaynaklanmıyordu. İran Kürdistan Demokratik Partisinin Genel Sekreteri, gerektiğinde komutan ama her şeyden önce bir siyasi lider olan Qasımlo, bir ilişki ve diyalog adamı olarak yaşamıştı. O, davasının tutkulu ve yorulmak bilmez bir elçisiydi ve bunu tanıtmak için dünyayı dolaşıyordu. Fakat hiçbir zaman, İran-Irak sınırındaki ıssız bir vadinin dibinde bulunan kerpiçten kulübesinde peşmergeleriyle beraber olduğu kadar mutlu olmuyordu; oradan oraya her taşınmada, ardında bir kütüphane sürüklerdi.”