Modern iletişim araçları artık dünyanın herhangi bir noktasında gerçekleşen bir olayı bizlere dakikalar içerisinde aktarmayı başarırken bunu yanında dakikalar içerisinde haberin doğruluğunu veya yanlış olduğunu teyit etme şansını da sunuyor. Bu teyit etmeyi çok küçük araçlarla gerçekleştirebiliyoruz. Halk tabanı ise teyitte değil önüne gelen kaynağı belirsiz haber ile yetinmeyi tercih edebiliyor. Ülkemizde 2011-2018 yılları arasında toplumsal infiale neden olan birçok olay bizi bu alanı anlamaya ve bu alanı doğru kullanma yollarını bulmaya mecbur bırakıyor. Bunun yanında hayatımızın bir parçası olan sosyal medya bir anda toplumsal ve kitlesel örgütlenme yapma, kitleleri hareketlendirme, manipüle etme ve linç girişiminde bulunduracak bir alana da dönüşebilmektedir. Bu alan artık bir yaşam alanıdır bu alana dair isimlendirmeden kurallara kadar birçok yönünü yeniden yorumlamak zorundayız.
Bu alan internetin birbirine bağladığı cihazlar ve sistemler arasında enformasyon akışının bireyin ve işletmelerin hayatında etki ettiği noktayı sınırlamak veyahut müdahale etmek değildir. Hayatın kendi içinde oluşturduğu ahlaki ve etik değerleri bu alana nasıl uygulayabiliriz tartışması oluşturmaktır. Gezi eylemleri ve 6-8 Ekim Kobani bahaneli vahşette ile ilk karşı karşıya kaldığımız sosyal medya kitlesel teröründe belli bir kesimin dezenformasyon, operasyonel ve profesyonel ekiplerle sosyal medyadan sosyal alana doğru oluşturulan dominant etki aslında karşı karşıya kaldığımız yeni bir medya olgusuydu. Bu alanda bazen bir öğrenci bazen bir manav bazen yoldan geçmekte olan bir vatandaş çağın imkânları ile bir anda bir muhabir veya haberci kimliğine bürünüp elindeki malzemeyi bu alanda kullanabiliyor. Sıradan bir vatandaşın bunu yapabilmesi için basın kimliğine veyahut üniversitelerin iletişim fakültelerinden mezun olmasına ihtiyacı yoktur. Problem bundan sonra doğacaktır. Sıradan vatandaşın çektiği her kareyi paylaşma, yayma yorumu bir özgürlük olarak görülmesi doğru değildir. Kendi şahsi özgürlüğünü kapsayan bir fotoğraf karesi veya video tanımadığı üçüncü bir şahsın özel yaşamını daraltabilecek öğeler barındırabilir.
Geçmişten günümüze kamusal alanın hassasiyet noktaları gözetilerek bazen bir sosyal medya platformunu tamamen yasaklama veya engelleme çare olarak görülmüş olabilir toplum ahlaki yapısını zedeleyecek her türlü içeriğe erişim engeli toplumsal bir mutabakattır. Ama şunun kesinlikle ifade edilmesi lazım sosyal hayatın kuralları olduğu gibi sosyal medyanın da kuralları, ilkeleri olması gerekmektedir. Sosyal medya bir yaşam alanını teşkil ediyor. Bu alan her türlü paylaşımın, sınırsız özgürlüğün olduğu bir alan değildir. Bu alana yönelik oluşturulacak kurallar olmalı ve olması da gerekmektedir. Gezi eylemlerinde ve Kobani olaylarında bu alan üzerinden nasıl bir dezenformasyon yapıldığına milletçe şahit olduk. Kendine düşman olarak görülen karşı fikirde şahıs, kurum, partileri bu alanda hedef gösterip toplumsal infial yaratılmasına sebep olanları sadece ?sosyal medya´ paylaşımları adıyla tutuklandı, gözaltına alındı gibi manşetler de çok masumane veyahut bilinçli birer başlıktır. Bu başlıklar hala konuyu tüm yönleri ile ele alacak şekilde bir bakış açısı geliştiremediğimizi göstermektedir. Şuan devam etmekte olan Zeytin Dalı Operasyonu ile ilgili gözaltına alınanlar için ?sosyal medya paylaşımları´ndan dolayı demek doğru bir isimlendirme değildir. Gözaltına alınanlar sosyal medya uygulamalarını bir araç etmişlerdir. Sahte isimler, fotoğrafsız kimlikler ile çok rahat bir şekilde asparagas, iftira veyahut hakaret, küfürler yağdıran hesapların adli süreç sürecinde sosyal medya alanı üzerine kurulacak yeni kanun ve yasalarla işlemlerinin yapılması gerekmektedir. Sokaktaki bir terör propagandası sosyal medyadaki bir propagandadan daha masum bile kalabilir. Çünkü sokakta sadece 10 kişiye ulaşabilme imkanı bulabilirken sosyal medya araçları ile ulaşılan kişi sayısı yüzleri, binleri bulabiliyor. Bu alana ait trafik ışıklarının biran önce oluşturulması kamuoyuna duyurulması elzemdir.
Bu alan üzerine yapılabilecek birkaç öneri;
Yaşadığımız çağı anlamak ve anlamlandırmak zorundayız. Kağıttan dijitale doğru giden bir zaman diliminde bilgiye ulaşmak çok kolay olabiliyorken asparagas bilgi üretme veya doğru bilgiyi manipüle etmede olabiliyor. Bu alandan halka doğru bilgi aktarımı yapmak ilkesel ve etik bir kaygıdır. Yakın tarihimizde yalan bilginin paylaşımının gezi eylemi gibi toplumsal bir kırılmaya neden olduğuna da şahit olduk 15 Temmuz´da da halkı nasıl kenetleyip destan yazdığına da. Sosyal medya artık bir sanal alan değil gerçek yaşamdır.