Uzun bir tek parti hatta ondan daha da fazlasının içinden geçiyoruz. Ortalama bir ülkenin uykusunu bölmeyeceği 4,6 şidddetindeki bir deprem için dün gece yarısı twitter birbirine girdi. Deprem bu ülkenin yapısal sorunuydu hala yapısal sorun.
Bugün 3 gazetecinin yargılaması olacak. Gazeteci ve yargılama sözcükleri yan yana bir kez daha geldi. Gazetecilerin yargılanması bu ülkenin yapısal sorunuydu hala devam ediyor.
SGK’nın Kemal Kılıçdaroğlu tarafından batırıldığı yazılırdı. Oysa ki SGK ‘nın asıl darboğaza girmesi bugünlere nasip oldu. Sosyal Güvenlik önceden de sorundu şimdi bin beter oldu. Yapısal sorun hala devam ediyor.
Özal “benim memurum işini bilir” derdi. Bugün memur maaşları bütçeyi yutuyor. Eğitim Sağlık için harcanması gereken bütçe maaşa yetmiyor. Sorun katlanmış durumda.
https://www.karar.com/bu-ekonomi-bitmis-1584280
Yine aynı Özal yönettiği Türkiye’yi beğenmezdi. Berlin Duvarı yıkılınca ve komünizm çökünce ülkedeki kamusal varlığa referansla; son komünist devlet eleştrisinde bulunurdu. Bugün devlet bankası, devlet sigorta şirketi ile kocaman bir finans yapısı kurmuş, finans kentleri icat ediyor. Berlin Duvarından 30 sene sonra yozlaşmış Komünist sistem benzerliği aynen devam ediyor.
Örnekleri çoğaltabiiriz...
Eski Türkiye’de ne sorun varsa, katlanarak karşımıza çıkmış durumda.
Eskiden gecekondular vardı. Şimdi gökkondular, Rezikondular var.
Eskiden gecekondu mahallesinde çöp patlardı. Şimdi rezidanstan camlar, inşaat arabasından tuğlalar düşüyor.
İnsanlar hiç yere ölmeye devam ediyor.
Suyu, çimentoyla karıştırıp, ülkenin arazisinin şurasına rezidans-avm-plaza, burasına köprü-yol-tünel, orasına cami-hastane diyoruz. Eskiden Anadoludan yorganını alıp gelenler şehri parsellerdi, şimdi imar planları dikey mimari şehrin canına okuyor.
Eskiden de İstanbul’un taşı toprağı altındı. Şimdi de altın.
Tek farkla eskiden altın almaya güç yeterdi, şimdi yetmiyor.
Özetle AKP ülkenin demokrasi geleneğine eleştiriler getirerek konduğu iktidar koltuğuna en ağır eleştirileri hak ederek 18 yılı devirdi.
Ülkenin sorunlarını daha da büyüttü.
Teknolojinin gelişmesi ile bağlantılı beton yollar, binalar göz boyamasını bir kenara bıraktığımızda karşımızda 1970’lerin 80’lerin 90’ların tüm meseleleri aynen duruyor.
Peki neden böyle oldu?
AKP bir şeyleri yanlış mı yaptı?
Uzun zamandır savunduğum üzere yanlışlar fazlaydı. Ancak asıl mesele AKP’nin de bütün varlığını kendi eleştirdiği adaletsiz, demokrasisiz, dengesiz sisteme borçlu olmasıydı aslında.
AKP’yi sistem bu noktalara taşımıştı. Bu sistemi değiştirmek için en ufak bir çaba göstermedi. Neticesi ise tereddütsüz biçimde sistemin öncekini de aratır olması oldu.
Eski sistemin mazeretleri vardı. ABD-SSCB çatışması içinde taraftık. Komünizme karşı bir karakol görevindeydik.
Bugün kimse bizi işgal edecek bir kızıl orduyla korkutmuyor. O kadar ki biz dünyaya fetih görselleri yolluyoruz.
1980’den beri devam eden iç silahlı çatışma süreci bugün dünden daha kötü bir durum vaat etmiyor.
Şartlar daha kötü değil fakat yapısal sorunların üzerinde tırmananlar, sorunları da tırmandırdıklarını anlamamış görünüyorlar.
AKP’nin paradoksal yönetim anlayışı bizatihi sorunun kendisi olduğunu ayırt edecek ferasete uzak. Belki de hiçbir yapısal sorunu çözemediğini daha da büyüttüğünü anlaması için önce sorunun kendinden kaynaklandığını görmesi gerekiyor.
Zaten kendilerine ortak olarak da geçmişten izleri fazlasıyla taşıyan yeni hiçbir şey söylemeyen bir partiyi ve liderini tam da bu yüzden seçtiler.
Türkiye sistemden beslenenlerle değişemez deniyordu. Bugün sistem obezi olmuş bir yönetim anlayışının karşısında ne yapacağımızı bilemiyoruz.
Yine de ümitsiz olmaya hakkımız yok.
Her şeyden önce geçmişte olduğu gibi bugün de işaret fişekleri çakmaya devam ediyor.
Mumlar erirken aydınlatıyor. Murat Ağırel, Barış Pehlivan ve Hülya Kılınç’ı umarım ki bugün biterken parlak güneş altında görebiliriz.
Ülkenin sorunlarını büyüterek büyüyenlerin hatalarını anlamaları için bir fırsat günü bugün.
Nazım’ın dizeleriyle bekliyoruz :
İçerde bir tarafınla yapyalnız kalabilirsin,
kuyunun dibindeki taş gibi,
fakat öbür tarafın
öylesine karışmalı ki dünyanın kalabalığına,
sen ürpermelisin içerde
dışarda kırk günlük yerde yaprak kıpırdasa