Problemlere müdahale ederken ilk yaptığımız hata, sonuçların sebep olarak görülmesidir. Örneğin bir tartışma esnasında sonuca odaklanır ve kavga ederiz; dahası bu son olan olayı sebep olarak görürüz. Oysa her olay, bir süreçtir ve çoğu zaman süreçler, birden fazla olayın bir araya gelmesi ile oluşur. Bazen de meseleye tek bir yönden odaklanırız ve diğer yönleri görmeyiz. Oysa yanlış yerden bakıyoruzdur. Bu durumda meselelere küllî/bütüncül olarak bakmak, çözüm olabilir.
- Yine hayatta sıkça, asıl olan ile olmayanı karıştırırız. Örneğin mutsuzdur ve bunun bazı olaylardan kaynaklandığını zannederiz. Oysa mesele başkadır. Ve çoğu zaman bu sorunların kaynağı daha derin ve daha temel şeylerdedir.
- Aslında bu iki sorunun çözümü, olaylara fevri ve anlık olarak değil de daha bütüncül bakmaktadır. Örneğin insanlar, genelde, haksızlığa maruz kaldıklarında bunun büyük bir sorun olduğunu düşünürler. Oysa haksızlık daima vardır ve biz buna maruz kalmasak da buna maruz kalan birileri muhakkak bulunmaktadır. Buradaki yanlış tavrın çözümü, olaylara duygusal ve ilk görünüşteki gibi bakmamaktır. Bu tavır, hayatta, birçok olayda karşımıza çıkmaktadır. Şu halde güncel olaylara, yatay (mevcut) ve dikey (tarihi) tecrübeyi dikkate alarak bir bütün dahilinde yaklaşmak gerekiyor.
- Dini meselelerde de durum böyledir. Çoğu fetva, sonuç üzerinden sorulmaktadır. Bazen çözümler de sonuç odaklı olmaktadır. Oysa soruya konu olan şey, bir sonuç ya da bir bütünün parçası olabilir. Bazen çözüm, sadece bizimle alakalı da olmayabilir. Bu durumda meseleleri değerlendirirken, asıl sebepler ve daha esas çözümler araştırılmalı; pansuman ve geçici tedbirlerden uzak durmak yerinde olacaktır.
- Bu durumda siyasi, ekonomik ve toplumsal meselelere, güncel birkaç olay üzerinden bakmamak icap ediyor.
- Karşımıza çıkan şeyleri anlamaya ve çözmeye çalışırken ihmal ettiğimiz bir başka mesele de kendimizdir. Çoğu zaman sorunları, biz sorun haline getiririz. Yani biz, bazen meseleleri gereğinden fazla abartabilir, gereğinden fazla ciddiye alabiliriz. Ya da bazen meselelere yaklaşımımız yanlış olabilir. Özellikle kendi hayatımızla ilgili sorunları çözemiyorsak; ya çözmek istemiyoruzdur ya da yanlış çözüm arıyoruzdur. Bu yüzden özellikle insan ilişkilerinden kaynaklı sorunlarda, kendimizi ve karşımızdakini iyi tanımak icap ediyor.
- İnsanlarla ilgili sorunlarda dikkate alınması gereken bir başka husus, her insanın aynı olmadığını bilmek ve karşımızdaki herkesi kendimiz gibi zannetmemektir. Öncelikle birden fazla insanın muhatap olduğu meselelerde, tek bir tarafın problemli olması durumunda diğer tarafların da bundan etkileneceğini unutmamak gerekiyor. Yine insanlara karşı tutumda, onların şahsiyet ve ahlaklarını iyi tahlil etmek, meselelere hangi açıdan baktıklarını ve bilgi/görgü seviyelerinin ne derece olduğunu dikkate almak zorunludur. Aksi halde çözümü yanlış yerde ararız ya da kendimizi boşuna harap ederiz.
- Karşımızdakini kendimiz gibi zannetmenin bir başka tezahürü, herkesin problem ve tercihlerinin bize benzemesini beklemektir. Oysa bizim rahatsız olduğumuz şeylerden başkaları rahatsızlık duymayabilir. Ya da bizim ciddiye aldığımız hususlar, başkaları için önemsiz olabilir. Yahut tam aksine, bizim önemsiz gördüğümüz şeyler, diğer insanlar için hayati ehemmiyeti haiz olabilir.
- İnsan ilişkileri ile alakalı olarak bilinmesi gereken son bir husus, insanları olduğu gibi kabul etmektir. Bazen onları düzeltmek ya da anlamak isteriz. Anlamak için ortak payda ve düşünce gerekir ki bu, insanların hepsinde olmayabilir. İnsanları düzeltmeye gelince; çoğu zaman karşımızdaki kendini doğru yolda görür ve bu durumda onu düzeltmek imkânsız olur. Veya karşımızdaki kendini doğru görmese de bunu tercih edebilir. Özetle, insanlarla daha az sorun yaşamanın bir yolu da onları olduğu gibi kabul edebilmektir. Aksi halde gereksiz yere çabalar, kavga edebilir veya onları kırabiliriz.