Ali Bayramoğlu yazdı;
Ülkenin siyasi gidişatında rota değişmiyor ve muhtemelen seçimlere kadar değişmeyecek.
Erdoğan rejimi, demokrasi, haklar ve özgürlükler bakımından hoyrat, buyurgan ve keyfi tavrını sürdürüyor. Bundan sonra sürdürmemesi için ortada bir neden görünmüyor, ne dış dinamikler, AB veya Avrupa ilişkileri, ne bölge dengeleri, mevcut koşulları ve halleriyle bu bakımdan ciddi bir anlam taşıyor.
İktidarın veya Millet ittifakının tüm enerjisini, mevcut koşullarla yol alırken kendi avantajına yeni seçim kuralları arayışına hasrettiğini görüyoruz,
Malum bir süre önce Erdoğan, ardından Bahçeli yüzde 7’lik seçim barajı üzerinde anlaştıklarını açıkladılar.
Bunun anlamı ne?
İttifak sisteminin, seçim barajını ve bu düzenlemeyi karşılıksız kıldığı söylenebilir.
Nitekim mevcut kamuoyu araştırmalarını veri alacak olursak, muhalif kanatta SP, DEVA ve Gelecek Partisi’nin parlamentoya girebilmek için güçlü bir ittifaka ihtiyaç ya da Millet ittifakı içinde yer almalarının dışında yol görünmüyor. Muhtemelen üçü de seçimlerin belirdiği an bu istikamette davranacaklar ve yüzde 7’lik baraj onlar bakımından herhangi bir anlam taşımayacak.
HDP’nin de aynı araştırmalarda oy oranı yüzde 10’nün üzerinde seyrediyor. Nitekim partinin eş genel başkanı Mithat Sancar, parlamenter yarışma için ittifaka ihtiyaçlarının olmadığını, oy potansiyellerinin barajı geçmeye yeterli olduğu söylüyor.
O zaman neden bu düzenleme?
Şundan: Cumhur ittifakının unsurları bu kanıda değil.
HDP’nin yüzde 10’luk oy oranın, barajı geçmesini sağlamak için muhalif kesimin verdiği “ödünç’ oylara bağlıyorlar. Barajı yüzde 7’ye çekerek bunu engellemeyi hedefliyorlar. Beklentileri ve tahminleri HDP’nin bu koşullarda yüzde 7’nin altında kalacağı.
Cumhur İttifakı’nın bu hesabı pek gerçekçi görünmüyor.
HDP’nin 2014 cumhurbaşkanlığı seçimlerinden başlayarak HDP’nin oy oranı, biri hariç, hiç seçimde yüzde 10’un altına inmedi. O seçimde de Demirtaş, hapishaneden yüzde 8,5’luk oy oranına ulaştı. Seçmen sosyolojisi ve oy dağlımı bakımından Kürt oylarının bölge sınırlarını aşan ve katmanlı bir yapısı olduğunu, Türkiye partisi istikametinde yol aldığının görmemek, iktidarın izlediği asayiş politikalarıyla son derece uyumlu aslında.
Ancak Kürt oyları bağlamında HDP’nin Cumhur İttifakı bakımından önemli bir sorun olduğu anlaşılıyor. Kuvvetli bir kapatma kararı iktidar için tepki yaratacak büyük bir risk. Dar ve daraltılmış bölge seçim sistemini de HDP endişesiyle istemiyorlar.
Ancak ne çare, o bölgede egemen seçmen iradesi ortada.
Velhasıl Cumhur İttifakı’nın seçim sistemi mühendisliği şu an itibariyle büyük anlam taşımıyor. Muslukları kısmak suyun dışarı akmasının engellemeyecektir.
Peki su gerçekten kuvvetli akıp, oyunu değiştirebilecek mi?
Her şey muhalefete ve özellikle cumhurbaşkanlığı seçimine bağlı:
Belirleyicilik derken öne çıkan iki soru var:
Muhalefetin cumhurbaşkanı adayı kim olacak?
HDP cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhtemel bir ittifakın neresinde yer alacak?
Muhalefet partilerinin şu ana kadar tüm çıkışları ve ilişkileri “zımni” ve “tekil”. Kimin başkan adayı olacağı konusunda sessiz konuşmalar, beklentiler, yönlendirmeler yaşanıyor. Akşener’in açtığı kapıya ve Kılıçdaroğlu’nun son konuşmalarına, başkan adayı vari çıkışları ve sözlerine bakılacak olursa, CHP Genel Başkanı’nın adaylığı her geçen kuvvet kazanıyor.
Erdoğan’ı devirmeye gücü yeter mi Kılıçdaroğlu’nun?
Bu, CHP’nin ötesine geçmesine, restore edici değil kurucu lider imajı geliştirmesine ve Kürt seçmeni dahil geniş bir ittifakla yeni bir toplumsal sözleşme dalgası estirmesine bağlı.
Bu konularda soru işaret pek çok…
Değil mi ki, muhalif partiler arası geniş cephe her bir siyasi parti için farklı ve çeşitli nedenlerle kurulamıyor. Seçimleri bir muhalefet adayı kazandığı takdirde nasıl bir yol, program izleneceğine dair tek kelime edilmiyor.