Son 10 Günün Başdöndüren Bilançosu

Veysi DÜNDAR'IN Yazısı; Ateşearaver’in manasını tam kavramasam da kimsenin ölmeyeceği 120 saat fikri bana cazip geldi.

Son 10 Günün Başdöndüren Bilançosu

Son 10 gün yazdıklarımı alt alta koyuyorum.
9 Ekim’de çatışmayı hayati görmediğimi yazmıştım. Bu nedenle Atatürk’ün meşhur sözüne ithaf etmiştim yazımı.
10 Ekim’de çatışma başladığında ise ülkenin %90 mutabık olduğu bir konuda söz söyleme hakkı göremem diyerek gelişmeleri izlemekten söz ettim.
11 Ekim ABD Başkanının azil sürecinin harekatla ne kadar ilgili olabileceğini sorguladı. Gerçekten de iç politikada zorlanan Başkan dış politika kararlarında bundan ne kadar etkilendiğini bize gösterdi.
12 Ekim Barış Pınarı’nın kızıl akmasına dairdi. Nusaybin’e düşen bombanın acısını hissetmiştim.
13 Ekim’de dünyanın topyekün harekata tavır göstermesini ve bunun ümmet liderliği söylemini nasıl erittiğini tespit ettim.
14 Ekim’de ise biraz da Pazar günü olmasından da ilhamla çözüme dair umudumu yazıya döktüm. Rusya giderek topa girerken mekanın sahibi yani Esad da bunun arka planını doldurur bir görüntü vermekteydi.
15 Ekim’de Türk demokrasisinin kalıtsal hastalığı olan kurumsal değil kişisel olma ve bunun alınan kararları nasıl etkilediğini ifade ettim. Kişiler yanılabilir ama kurumsallaşma bu yanılgıyı düzeltir gerçeğini anlattım. 16 Ekim ise gündemin siyasetten spora kaymasına dairdi. Spor siyasetten rol çalıyordu. Bu ise ister istemez keyfilik riski taşıyordu. Ve nihayet özellikle anti-Amerikan duyguların zirve yaptığı bir ortamda soldan rol çalınmasını kaleme aldım.
17 Ekim’in bir milat olduğu düşüncemi yazıya döktüm.

Ve bugün 18 Ekim…


Dün itibariyle ateşkes (cease fire) değil ateşearaver (pausefire) hayata geçti. Açıkçası tam olarak neyin mutabakatı oldu anlamadım.
Ne 30 km’den ne de TOKİ’nin kendileri için yapacağı inşaatı bekleyen 1 milyon mülteciden bahsediliyor metinde. Bunun yerine parasal konular, yaptırım vs var.

Biri bana benim anlayacağım gibi anlatabilir mi?
Bir ülkenin güvenlik meselesinin iktisadi yaptırımlarla eşlenmesi ve üstelik bunun altına imza atılan bir mutabakata derc edilmesi bir tek bana mı uzaylı konuşması gibi geliyor.

Türkiye mutabakat metnine yaptırımların kalkmasını eklemekle, gerçekten bu yaptırımların kendisini ikna etmek için yapılmış bir edim olduğunu kabul etmiş olmuyor mu?
ABD bu iddiayı ortaya koydu kabul. Ama bu iddiayı mutabakat metnine yerleştirip altına paraf atmak resti görmemek, elini açmak değilse nedir?

Dışişleri bakanı 10 gün önce askeri kamuflaj ile arz-ı endam ettiğinde düşünmüştük. Diplomatlar cepheye çıktı ise, kimler diplomatik görüşme yapacak diye. Belli ki düşündüğümüzün de ötesinde bir pazarlık ve hesap kitap söz konusu. Diplomata da gerek yok anlaşmayı maliyeciler teati etmiş gibi.

10 günde dünya gündeminde 1 numaraya çıkan Türkiye’nin bir de Rusya ile müzakeresi var. ABD ile önce anlaşıp sonra Rusya’ya gitmenin de arka planı üzerine sayfalar yazılabilir.
BM Güvenlik konseyinin diğer 3 üyesi de yani İngiltere, Fransa ve Çin de fikir birliğinde zaten.
Dünya 5’ten büyük değil hala ama büyük olsaydı da çok şey değişmeyecekti çünkü iki elin parmağından az ülke dışında 200 küsur BM ülkesinden destek görmedik.

Diplomasi savaşın değil ama savaş diplomasinin farklı araçlarla sürdürülmesi ise ben bu 13 maddelik mutabakat metnini ekonomik mevzular haricinde savaşın neticesi olarak görmekten geri durmam. Ancak iş o maddeye gelince yukarıda ifade ettiğim gibi ne alaka derim. Kim ekşi yemiş de karnı ağrımış.

Bu ülke UBER’e bile rekabet düşmanı demişken; kim iddia edebilir bir Kamu Bankasının kamuya ait olmanın avantajı ile diğerlerinin yapamadığı işleri yaptığını. Madem serbest herkes yapsın. Madem yasak o da yapmasın.

Ateşearaver’in manasını tam kavramasam da kimsenin ölmeyeceği 120 saat fikri bana cazip geldi.
Ben bu ateşeara verilmesinden gayet memnunum.
Keşke 120 değil 120 milyon saat ara verilse ateşe.
10 günlük hikayenin özetini çıkarmaya çalıştım. İki dileğim var:
1- Meşhur fıkradaki gibi sadece işlem hacminden öte kazanımlarımız olsun, isterim.
2- Bir de bütün bu yaşananların ardında beklenen finansal yaptırımlara karşı ön almak amacı olmadığı konusunda tereddüt etmemek.