Türk solunu incelediğimizde legal veya illegal bazda çok sayıda fraksiyon ve anlayışın karşımıza çıktığına şahit oluruz. Marksist/Leninist ve Maoist vs. kulvarda varolan fraksiyonlar, üç ana grup altında sıralanabilir.
a) Devrimci radikal sol;
Günümüze geldiğimizde kendini bu sol çerçeve içerisinde değerlendiren, ama kendisinde yetmişli yılların o gücünü bulamayan, buna rağmen lokal planda örgütlenip silahlı mücadele veren radikal ideolojik yapıların bir kısmının marjinal planda kalmaya mahkûm bir tarzda siyasi parti, cephe ve hareket olarak örgütlendiklerini görmekteyiz.
Bu konuda yaklaşık yirmi küsur yıldır sözde sisteme karşı mücadele verdiği bilinen ve genel anlamda Kürt solu içerisinde mütalâa edilebilecek PKK gibi örgütlenmeleri saymasak, genel anlamda Türk solu içerisinde bulunan, bu devrimci radikal çizginin, seçimler, toplum, ülke ve Kemalizm´in olası geleceği söz konusu olduğunda, kendi literatürlerince sosyal faşist olarak tanımladıkları CHP´yi yükselen muhafazakâr trende karşı koruma refleksi içerisine girdikleri bilinen ?adli´ vakalardan olmaktaydı,artık!
b) Entelektüel Sol;
Anadolu Müslüman müktesebatına baktığımızda, solun materyalistliği, gayr-i İslamiliği ve bunlara ek olarak Kemalizm´e tutunarak var olma siyaseti sonucunda sol, entelektüel alanda bir adım önde idi! Buna birde medreselerin yasaklanması, İslam kültürünün yok sayılması ve resmi ideolojinin laik ve seküler bireyler yetiştirme sevdası uğruna oluşturdukları Halkevleri modeli de devreye girince kültürel üstünlük onların olmuş oluyordu, bir açıdan?
Entelektüel sol "Yön Manifestosu" olarak da bilinen ?yeni devletçilik´ bildirisini binin üzerinde solcu aydının imzası sonucu yayımlamıştır. Devletçiliğe yaslanan bir sosyalizm çağrısıyla, sözde demokrasiyi koruma amacına yönelik bir fikir platformu ve bir aydın hareketi olup ulusal sol politikaları savundu.
Sol partilere, CHP´ye ve TİP´e yakın olup hareket bürokrat aydınlardan, asker ve sivil insanların karışımından oluşuyordu. Osmanlının son döneminde yetişen ve İslami ıslah çizgisine mensup Mehmed Âkif gibi münevverlerin yokluğu ve artarak süren Kemalist propagandalar sonucu Müslümanlar ve haliyle de İslamcılık peyderpey gerilemiş ve bundan solayı da sol, gemi azıya alarak, Türkiye toplumunun entelektüelleri olarak, halkadaki yerlerini almış oluyordu.
Aslında, istisnalarını saymasak, entelektüel solun da ?bir hikmet peşinde´ olduğu varsayımı, gereksiz ve nahakikat bir varsayım olup, devrimci şiddeti kutsayıcı oranda, konum gereği silah yerine kalem taşıma mecburiyeti, yapılan darbelere bakıldığında söz konusu idi. Ör. 27 Mayıs, 28 Şubat?
?Entelektüel sol grupların Türkiye´de sergilemiş oldukları tablo da ?silahın yerine kalem koyma?nın ötesinde çok farklı olmamıştır.1960´lı yılların başında Yön Dergisi etrafında toplanan sol aydınlar tek parti diktatörlüğüne dayanan, devletin mutlak anlamda kumanda ettiği bir iktisadi yaşam üzerinde temellenen, serbest piyasa ve çoğulcu toplum modeline son veren yerel bir sosyalizm ideali çizmekteydi.?(Ömer Çaha, a.g.e, s.161-162)
Yön Dergisi ve Yön Manifestosu...
İşte 27 Mayıs askeri/sol darbesinin ortaya konması için Yön Dergisi çevresinin Doğan Avcıoğlu liderliğinde hummalı bir çalışmaya girmeleri bu yüzdendir. Ama daha sonra gelen devrimci radikal kuşağın(Hasan Cemal vb.) devraldıkları darbeci gelenek, 71 Mart muhtırasına takılmıştı. Aradan bunda yıl geçtikten son darbecilikleri depreşen bu cenahtan gazeteci kimlikli Ertuğrul Özkök´ün, 28 Şubat post modern darbesi, önünü açmış, şansı yaver gitmiş ve sözde kapitalist bir kuruluş olan TÜSİAD´a üye bile olabilmiştir! Bu durum, çok ilkesel davranan, işin aslına bakıldığında, bazı solculara rağmen, çoğu için gerekli bir durumdu...
Anlaşılan, ilerlemeci bir kulvarda kotarılan ve Marksizm´in bilimsel kılıflı bilgi yığını, ama olumluluk anlamında bir hayrı bulunmayan yol ve yöntem(leri)n sonucunda bunca tantanaya rağmen Batı insanını tatmin etmemiş olmalı ki, o insanlar, temel bir ihtiyaçtan mütevellit bir revizyona başvurup yeni, anlaşılırlık oranı ve uygulama şansı hayli yüksek bir yol arama uğruna 68 ayaklanmasını başlatmışlardı. İşe bakınız ki, kendi önerdikleri sistemin ne evvelde ve ne de ahirde bu topraklarda hiçbir karşılığının olmadığını, olamayacağını hesaplayamayan ve Marksizm´le birlikte sosyalizmi de farklı tercümelere irca ederek, ondan silahlı kalkışım alanında yararlanmak istediler.
Buna buna rağmen sonuçta devrimci radikallikleri, onları Müslüman toplum nazarında alabildiğine suçlu ve mücrim bir hale sokmuştu. Ki bazılarının28 Şubat´taki şaklabanlıklarını(bazı gazeteciler) ve bazı Kürt solcusu milletvekillerinin Genelkurmay yetkililerine, laiklik konusundaki ortak payda çağrılarını da unutmammalıydık. (Ör. HDP´li eski milletvekili Hasip kaplan vb.)
c) Kemalist Sol;
Ömer Çaha; ?Türkiye´de Mussolini tarzı faşizm ile demokrasi arasındaki en büyük bocalamayı merkez sol partilerde yoğunlaşmış olan Kemalist sol yaşamaktadır. Bu kesimde yaşayan siyasetçiler retorik düzeyde demokrasi söylemini vurgulamakta, ancak zaman zaman Mussolini partisindeki siyasetçilerin sergileyebilecekleri tarzda birtakım tutumlar sergilemektedirler.? Diyor ve şunları da eklemeyi ihmal etmiyor;?Kuşkusuz merkez sol partilerde yer alan çok saygın ve gerçekten demokrasiye inanan insanların olduğu gerçeğini ifade etmek suretiyle burada bir analiz yapmakta yarar vardır? diye de ekliyor.(Ömer Çaha, a.g.e, s. 165) Bugün Türkiye´de Kemalist sol geleneğin esaslı temsilcisinin CHP olduğu, kuşkusuz su götürmez bir gerçektir!
Devrimci radikal solun marjinalleştiği, entelektüel sola mensup bir yığın insanın genellikle liberal kulvarlara evrilip başkalaşıp değişmesi meselesine baktığımızda karşımızda % 30 oy oranıyla muhalefette kalmaya tarihsel olarak mahkûm, ama elindeki dosyalarla AYM´nin, Danıştay´ın yolunu aşındırıp duran Kemalist/Stalinist ve esaslı olarak da ?Führer ve Duçe´ hayranı olan bir sol anlayışla karşı karşıya olduğumuzu da bilmeliydik vesselam...