Soğanın cücüğü kadar beynin olsa?(.)

Faruk AKSOY

Soğanın cücüğü kadar beynin olsa?(.)

tokçu kardeş?

Sana bir hikâye anlatayım da dinle.

Ben anlatayım, sen dinle, inanıp inanmamak sana kalmış bir şey.

Yine bildiğini oku, yine on binlerce ton soğanı depolarda sakla, pazara çıkarma, sen bilirsin.

Stokçu kardeş?

Sen hiç düşündün mü, bu kuru soğan insanı neden ağlatır?

Bu kadar nimetin içinde neden kuru soğan, nedir kuru soğanın hikmeti de, insanı hüzünlendirir, salkım salkım gözyaşı dökmesine sebep olur, bu konuda bir fikrin var mı?

Masal deyip geçme, stokçu kardeş?

Dinle, her masaldan bir misal çıkar, kafayı kullan, hesabına düşeni al.

Biz zamanlar, ama epey bir zamanlar önce, M.Ö. 3500´e kadar önce, şu bizim Mezopotamya´nın kuzey tarafında, soğan ve patates işi almış başını gitmiş.

Herkes soğan ekiyor, patates ekiyor, soğan alıyor, patates satıyor.

Herkes memnun, herkes mutlu, yetiştireni de, alanı da, satanı da, daha önemlisi yiyeni de mutlu.

Öyle şeyler anlatılıyor ki soğan hakkında, yemesen bile evin bir köşesinde kuru soğan varsa, o eve hastalık girmez, kimseye bir şey olmaz falan, deniyor.

Patates değil ama bizim kuru soğan öyle nam yapmış, Mezopotamya´da.

Neyse bir gün, soğanın padişah olduğu bu topraklara, bir yerlerden iki sarımsak gelmiş.

İki sarımsak, çekmiş iki sandalye, oturmuş kahvenin ortasına, selâm-kelâm derken, millet de ısınmış bunların muhabbetine.

Önce tarlaların dibine, bucağına sokulmuş sarımsaklar, sonra yavaş yavaş soğana denk gelecek kadar yer işgal etmeye başlamışlar, patatesin zaten esamisi okunmuyor, çoktan yol vermişler ona.

Ayağıma yer edeyim, gör sana neler edeyim, babından bir operasyonla, bizim soğanı tahtından etmiş, o iki küçük kurnaz.

Tarlaların tamamına sarımsak ekilir olmuş, garibim soğan ile patates kuş uçmaz kervan geçmez yerlere sürgün edilmiş.

Edilmesine edilmiş de, özellikle kendisine bu muameleyi reva görenlere, ?Kabuğumu soyan, başıma yumruğu vuran, benim ile karnı doyan, daha sonra da beni sürgüne koyan insanların yüzü hiç gülmesin? diye beddua etmiş, soğanım benim.

Rivayet odur ki, stokçu kardeş?

Bizim gariban soğanın bu bedduası yarı yarıya tutmuş, o gün bugündür, ne zaman bir insanoğlu, bir kuru soğana bir bıçak çalsa, gözü yaşarır, hüngür hüngür ağlarmış.

Şimdi gelelim sana stokçu kardeş?

Bu aklı kim verdi, niçin verdi de, binlerce ton soğanı depolara kaldırdın, kapılarına kilit vurdun, fiyatı artsın diye çürümeye terk ettin, artık onu da sen bileceksin.

Soğanın bedduası var, stokçu kardeş?

Soğana ilişenin gözü yaşaracak, kalbi daralacak, şaka değil bu.

Eğer sende soğanın cücüğü kadar akıl olsaydı, 24 Haziran´da patatesin intikamından ibret alır, böyle işlere bulaşmazdın.

Şimdi hükümet yapıştı yakana, bakalım ne yapacaksın, bakalım yakana yapışan hükümet ne yapacak sana, göreceğiz.

Yeri geldi, söyleyeyim?

Kendini o kadar da kötü hissetmene gerek yok, çünkü yalnız değilsin.

Sen soğan sapığısın, öteki domates sapığı, daha öteki fındık sapığı, hiç fark etmiyor, alayınız sapıksınız yani.

Gariban çiftçinin umudunu çalan, emeğini iki paralık eden, güç sahibi kayırılmış baronlarla işbirliği yapan vicdansız sapıklarsınız hepiniz.

Ulan insanda bir gram utanma, bir gram haya, bir gram haysiyet olur bee!..

Ne demek ya, soğanı depoya kilitleyip, 5 liradan, 10 liradan satmak, ne demek bu?

Allah´ınız, kitabınız yok mu lan sizin!..

Yıllardır köylünün, çiftçinin kanını emiyorsunuz, her ürünü tarladan aldığınız fiyatın on katına satıyorsunuz.

Bu ülkede soğanı 5 liradan, patatesi 7 liradan alırken zorlanan adam, zaten 1600 lira asgari ücrete çalışıyor.

Sanayide, fabrikada, yolda-izde, o parayı kazanabilmek için omuzları eğiliyor, gözleri kararıyor, bunu da mı düşünmüyorsunuz, bee kitapsızlar!..

Yeter artık yaa, yeter, insanların canına tak etti, yeter!..

Soygunculara, vurgunculara, talancılara, üçkağıtçılara, bozgunculara, köşe başı çakallarına, torpilli asalaklara kim ne yapacaksa yapsın artık.

Yeter!..

_______________

(*) Editorden...

Faruk bey az söylemiş. Eline, dinle sağlık. Teşekkür ederiz?

Bundan sonrası ise, sn. Erdoğan´ın, Tarım Bakanı´nın, iktidarın, birde çarşı pazarla ilgilenen bilumum kurum, kuruluş, meslek örgütleri, stk´lar, iktidarı ve mulafetiyle tüm siyasi partiler ve bunlara ek olarak, toplumun tümünü oluşturan biz vatandaşlara düşüyor.

Hem sahtekâr ve hem de malı stok yapıp haram yiyen haramzade tüccara karşı haklı bir mücadele vermeliyiz. Yan çizme yok, üzerlerine, üzerlerine gideceğiz ve o madrabazları yaptıklarına pişman edeceğiz ki bir daha böyle alçaklıklara imza atamasınlar?

Ama onlar soğanı pahalı satıyorlar diye, soğan yemezlik yok?

Bizim insanımız doğuştan irfan sahibi olduğundan dolayı, cümlenin sonunu getirecek kadar işin ehliydi sonuçta?