Geçtiğimiz pazartesi akşamı –29 Ağustos– İsviçre’nin Basel kentinde, Steinenberg Caddesi üzerindeki “Stadtgasino” adlı konser salonu kalabalık bir törene ev sahipliği yaptı. İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog başta olmak üzere çok sayıda ünlü konuğun hazır bulunduğu törende, Theodor Herzl öncülüğünde düzenlenen ilk Siyonist kongrenin 125’inci yıldönümü kutlandı. Herzl ve beraberindeki yaklaşık 200 kişi, 29-31 Ağustos 1897’de bugünkü Stadtgasino’nun yerinde bulunan mekânda –mevcut konser salonu 1939 tarihli– bir araya gelmiş, tarihe “Politik Siyonizm” adıyla geçen ve nihayet 1948’de İsrail’in kurulmasıyla neticelenen süreci resmen başlatmıştı.
1897’den 2020’ye kadar, Siyonist kongreler 38 defa toplandı. 1951’e gelinceye dek çoğunlukla Basel’de icra edilen, o tarihten günümüze kadar ise sürekli Kudüs’ü merkez edinen kongrelerin detayları, hem Siyonizm’e hem de Ortadoğu’nun yakın tarihine dair çok önemli ipuçları içeriyor:
Her şeyden önce, kongreler üzerinden, Yahudiler arasındaki çatışmaları ve zaman zaman düşmanlığa kadar varan görüş ayrılıklarını izlemek mümkün. Theodor Herzl’in 1904’teki ölümünden sonra zirveye çıkan söz konusu ihtilaflar, birbirinden çok farklı Siyonizm çeşitlerinin doğmasına yol açmış: Kültürel Siyonizm, Dinî Siyonizm, Bölgesel Siyonizm, Revizyonist Siyonizm, Sentetik Siyonizm, Sosyalist Siyonizm… Dünyanın farklı bölgelerinden gelen ve farklı arka planları şahsiyetlerinde taşıyan Siyonist liderlerin kıyasıya kavgaları, ancak Siyonist kongreler dikkatle incelendiğinde anlaşılabiliyor.
Kongrelerin işaret ettiği ikinci nokta, bilahare İsrail’i kuracak olan Siyonist kadroların Yahudiliğin dinî inanç ve pratiklerine olan uzaklıkları, hatta bazı durumlarda apaçık düşmanlıkları. Theodor Herzl’in kendi oğlu Hans’ı kasten sünnet ettirmediğini öğrenmek, bu bağlamda ilginç bir detay. Keza onun gibi diğer birçok liderin Yahudiliğe bir dinden ziyade “kültürel ve siyasal bir kimlik” olarak baktığını anlıyoruz. Ortadoğu’da devlet kurmak için bir inanca yaslanmak gerekeceğinden, Siyonist liderler sözde “ilham”larını Yahudilikten almışlar. Ancak pratikte çoğu ateist, deist veya agnostik… Kurucu kadroların Sosyalizm ve Marksizm gibi seküler / din dışı akımlardan ağır şekilde etkilenmiş olmaları da bunun göstergesi.
Siyonist kongreler, o dönemin şartlarında Siyonist liderlerin ve delegelerin kat ettiği fiziksel mesafeler üzerinden okunduğunda, ortaya bir gayret öyküsü çıkıyor. Dünyanın dört bir tarafına sürekli yolculuklar, bitmek bilmeyen lobi çalışmaları, Avrupa siyaset koridorlarında devamlı kulisler… Bir yanda Filistin topraklarında Araplara yönelik kıyım ve tedhiş hareketleri başlarken, diğer yanda Politik Siyonizm akımının temsilcilerini sürekli seyahatlerde ve yollarda görüyoruz.
Konunun önemi böylesine ortadayken, yayın yönetmenliği emanetini taşıdığım Derin Tarih dergisinin Eylül sayısını “Siyonist kongreler”e ayırdık. Dosyanın ana yazısını yazarken, dehşet içinde fark ettiğim nokta şu oldu: Türkçe literatürde neredeyse elle tutulur hiçbir şey yoktu. Bilindik ezberlerin ve çok tekrarlanan bazı klişelerin dışında, Türkçe kaynaklardan istifade mümkün olmadı. Ancak daha da şaşırtıcı olan, İngilizce literatürdeki dağınıklıktı. Parçaları bir araya toplamak, malzemeleri düzenlemek ve ortaya anlamlı bir metin çıkarmak epey zaman aldı. Buna karşılık, en nitelikli işler İbranice kanalıyla yapılmıştı. Eh, buna şaşırmadım doğrusu.
İsrail’in resmî tarih tezleriyle çarpışarak, Filistinlilere uygulanan kıyımı arşiv belgeleri eşliğinde dünyanın dikkatine sunan Yahudi tarihçi Prof. Dr. Avi Shlaim, kendisinden dosyamız için katkı istediğimizde, bütün yoğunluğuna rağmen ricamızı geri çevirmedi. Eserleri Türkçeye de tercüme edilen Shlaim, Oxford Üniversitesi’nin dünyaca ünlü hocalarından biri olarak, bize özel yazdığı yetkin makaleyle dosyamızın ilmî derinliğini arttırdı.
Derginin hazırlıkları sırasında, yeni bir kitap fikrinin doğuşu da gerçekleşti benim için: Türkçe literatürde bir ilk olmak üzere, Siyonist kongreleri derli-toplu ve ayrıntılı biçimde yazmaya karar verdim, çalışmalara hemen başladım. Ketebe Yayınları etiketiyle okura takdim edeceğimiz kitap bittiğinde, Filistin meselesine çok farklı bir açıdan bakmak da mümkün olacak, nasipse.
Hac yolundaki o karınca misali, yürüyüşe devam…