Tarih: 22.01.2023 13:38

Siyasi tercihin sosyolojisi

Facebook Twitter Linked-in

Bu köşede seçmen tercihleri ve siyasilerin bu tercihleri etkileme yöntemleri üzerine sık sık bir şeyler söylemeye çalıştık. Geçen hafta seçmen tercihlerini etkileyen temel motivasyonun ekonomik beklentiler ya da krizin getirdiği ekonomik zararlar olamadığını anlatmaya çalıştık. Asıl etkinin kültürel farklılıkların doğurduğu aidiyet bilinci olduğunu ifade ettik. Bu hususu biraz daha açarak devam edebiliriz.

Halk kesimlerinin devlete karşı kendilerini nerede konumlandırdığı siyasetin seyrini de belirlemektedir. Eğer kendisini dışlanmış hissediyorsa mevcut iktidarın siyasi duruşuna karşı bir tutum sergilemesi beklenir. Buna karşın kendisini dışlanmış hissetmiyor aksine aidiyet duygusu ağır basıyorsa mevcut iktidarın siyasi duruşunu destekleyici bir tavır takınır. Önemli olan buradaki dışlanmışlık hissi ve aidiyet duygusunun nasıl ortaya çıktığıdır.

 Kanaatimizce ölçü devletin imkânlarına ulaşabilme şansına göre belirlenmektedir. Bir kişi iktidarın devlet aygıtlarını kullanmasından kaynaklı gücü nedeniyle devletin sunduğu hizmetlere ulaşmada kendisini daha avantajlı görüyorsa aidiyet duygusu, daha avantajlı görmüyorsa dışlanmışlık hissi hâkim olacaktır. Seçmenlerin siyasi tercihlerini de bu dışlanmışlık ya da aidiyet belirleyecektir.

Konu yine geçen hafta tartıştığımız meseleye dayanıyor. Bizim özelimizde dışlanmışlık hissiyle yoksulluk, aidiyet duygusuyla zenginlik arasında doğru orantı kurulamadığını geçen hafta söylemiştik. Kültürel farklılıklar üzerinden oluşan ayrışma siyasi tercihleri belirliyor. Ve bu tercihlerin muhatabı olan siyasi irade de bu ayrışmanın doğrultusunda siyaset üretiyor. Daha açık ifade etmek gerekirse siyasi irade devleti yönetmesinden kaynaklı gücünü kendini tercih eden sosyolojik taban lehine kullanıyor. Bu da iktidarla aynı sosyolojik tabanı paylaşanların devletin imkânlarından yararlanma şansını artırıyor. Sadece maddi anlamda bir faydalanma değil, kültürel olarak da o sosyolojik tabanın kendi varlığıyla devlet nezdinde görünür kılınması onlar için önemlidir. Son yıllardaki kazanım söylemin kökeninde yatan gerçek de budur.

 Siyasi iradeye yakın sosyolojik tabanın çoğunun devletin imkânlarından faydalandığını düşünmek doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Belki bu imkânlardan fazlaca yararlananlar küçük bir kesim olmasına rağmen o kesimin tümünde bu durum bir tatmin aracına dönüşebiliyor. Buradaki kıstas kanaatimizce iktidar olmanın nimetlerinden faydalanabilmekten çok bu imkânın onlar orada olduğu sürece var olabilmesidir. Bu beklenti kişinin siyasi iradeyle ve doğal olarak devletle aidiyet duygusunun kurulmasını sağlıyor. Artık bu noktadan sonra kişilerin yoksul ya da zengin olması, işçi ya da patron olması önemli olmuyor. Kişiler zengin de olsa, ekonomik hayatında siyasi iradenin kendisine yönelik olumsuz bir tavrı da olmasa kültürel havzasının kamusal alanda geri planda kalması dışlanmışlık hissini ortaya çıkaracaktır. 

İşte bu aidiyet duygusu ve dışlanmışlık hissi, siyasilerin başarı ya da başarısızlık hanesini belirleyen temel unsurdur. Yani başarıdan kasıt adalet, refah, nimet külfet dengesi gibi verilerden daha çok kendi sosyolojik tabanına yakın hissettiği siyasi iradenin söylem ve eylemleriyle kendisinin orada temsil edildiği inancıdır.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —