“Geçmişi hatırlamayanlar, onu tekrar yaşamaya mahkumdurlar.” George Santayana
Siyasi cinayetler tarihsel süreç içinde karanlık bir şöhrete sahip. Katiller de kurbanlar da egemen güçler tarafından belirleniyor. Terör örgütlerinin de siyasi katliamlara imza attığı vakalar çok olmakla beraber, devletler işin içine teknolojiyi de katarak katliamları daha profesyonelce gerçekleştirmektedirler.
Brezilya’da Mao Branca (Beyaz El) adını kullanan idam mangaları, El Salvador’da ABD ordusu tarafından eğitilen Atlacat Taburu, Arjantin’de Antikomünist birliği, Türkiye’de Jitem, Avrupa’da ise Gladyo benzeri örgütler sayısız faili meçhul cinayete ve yargısız infaza imza atmıştır. “Faili meçhul” siyasi cinayetler ve yargısız infazlar “Gayri nizami harp” olarak adlandırılımıştır.
Siyasi cinayetler, Osmanlı’da rutin kabul edilen ve sık kullanılan bir uygulamaydı. İktidar için “Kardeş katli” Fatih kanunnamesi ve ulemanın cevaz vermesiyle gerçekleştirildiği insanlık dışı bir katliam türüydü. “Kardeş katlinde” öldürülen şehzadelerin kanları akıtılmaması esastır. Boğarak öldürme yöntemi kullanılırdı. Tahta çıkan padişahın kardeşlerini ve şehzadeleri katletmesi, doğal olarak kabul görürdü.
Cumhuriyet döneminde TKP üyesi Mustafa Suphi ve 14 arkadaşının Trabzon’da gemiye bindirilerek denize atılıp katledilmesi ile Türk edebiyatının muhalif şair ve yazarı Sabahattin Ali’nin sonradan MİT mensubu olduğu anlaşılan bir kişi tarafından öldürülmesi ilk siyasi cinayetler olarak kabul edilir.
Yakın tarihimizde 12 Eylül askeri darbesine giden süreçte bir çok siyasi katliam ve cinayet işlendi. Bunlardan biri 1 Mayıs 1977’de Taksim’de işçi bayramı için toplanan halkın üzerine ateş açılmış, 35 kişi yaşamını yitirmiş , yüzlercesi yaralanmıştır.
90’lı yıllar Türkiye tarihinin en karanlık ve acılı yıllarıdır. Faili meçhul cinayetler, gözaltında kayıplar, yargısız infazlar ve işkence uygulamalarının yaygınlaştığı bir dönemdir. Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Bahriye Üçok, Vedat Aydın, Musa Anter, Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı bu karanlık dönemde katledilen değerlerimizden bir kaçıdır. Özellikle Kürt illerinde binlerce “faili meçhul” siyasi cinayet işlenmiştir.
Bölgede gerçekleştirilen onlarca katliamdan bir kaç örnek:
23 Ocak 1987’de Midyat’ın Başyurtlar köyüne bağlı efeler mezrası basılarak 10 köylü katledildi. 9 Mart 1987‘de Nusaybin ilçesine bağlı Açıkyol köyünde 8 kişi katledildi. 20 Haziran 1987’de Ömerliye bağlı Pınarcık köyünde 16’sı çocuk 30 kişi katledildi. 20 Ağustos 1987‘de Siirt’in Kılıçka köyünde 12’si çocuk 24 kişi katledildi. Hem korucuları cezalandırmak hem de adını dünyaya duyurmak amacıyla PKK’nın gerçekleştirdiği eylemlerdir. Çocuk katliamlarına yönelik eleştirileri “kurşun adres sormaz” diye kendilerince gerekçe icat etmişlerdi.
1 Ocak 1990’daki Güçlükonak‘a bağlı Çevrimli köyünde 27 kişinin öldüğü katliamı PKK üstlenmedi. Öldürülen insanların kimlikleri güvenlik güçlerinin elindeydi. İnsanlar yanmış ama nedense üzerlerinde bulunan kimlikler zarar görmemişti.
20 Nisan 1992’de Midyat’a bağlı Tinate köyünde 12 köylünün kurşuna dizilmesi korucular tarafından gerçekleştrildiği ortaya çıkmıştı.
1 Ocak 1995 yılında Diyarbakır’ın Kulp ilçesi Hamzalı köyü uzun namlulu silahlarla düzenlenen saldırıda 6’sı çocuk 9’u kadın 23 kişi katledildi, saldırıyı PKK gerçekleştirdi.
Katliamlardan bazılarının sorumluları için yargısal süreç başlatıldı.
1992-1994 yılları arasında Mardin/ Derik’te yüzbaşı rütbesiyle 13 sivilin yargısız infazla öldürülmesinden veya kayıp edilmesi suçlarından 13 kez ağırlaştırılmış müebbetle yargılanan Musa Çitil beraat etti. Korgeneralliğe kadar terfi etti. AHİM tarafından mahkum edildi.
1993-1995 yılları arasında 21 sivilin öldürülmesi/kaybedilmesi suçlamalarından yargılanan ve hakkında 5 kez ağırlaştılmış müebbet istenen Kıdemli Albay Cemal Temizöz beraat etti.
Dönemin 23. Jandarma sınır tugay komutanı Mete Sayar, 1993 yılında Gürümlü’de 6 köylünün kaybedilmesi suçundan hakkında ağırlaştırılmış müebbet istenirken beraat etti.
Sivas katliamı
Sivas, Alevi-Sünni çatışmasına uygun kırılgan bir fay hattı üzerinde bulunan bir şehir. 2 Temmuz 1993 tarihinde Pir Sultan Abdal şenliklerine katılmak için Sivas’ta bulunan çoğu Alevi 33 yazar, düşünür, ozan ile 2 otel çalışanı devlet güçlerinin gözleri önünde, gözü dönmüş henüz insanlaşamamış bir güruh tarafından Cumhuriyet’in temellerinin atıldığı Sivas’ta Madımak Oteli’nde diri diri yakılarak katledilmiştir. Cehennemi andıran bir tablo oluşmuştu. Devletin, insanların cayır cayır yanmasına adeta çanak tutan bir ihmalkarlığı olduğu gayet açık. Asıl hedefin Peygamber efendimize hakaret içeren “Salman Rüştü’nün “Şeytan ayetleri” kitabını yayınlayan Aziz Nesin olduğu iddia edildi. Ölenler arasında 66 yaşındaki şair Asım Bezirci de vardı, folklor gösterisi için Sivas’a giden 12 yaşındaki Koray Kaya da vardı. Bu dava ile ilgili olarak uzun yargılamalar yapılmasına rağmen gerçek sorumlular ortaya çıkarılmamıştır.
Madımak katliamına “yangın” demek de Sünnileri sorumlu tutmak da sorunlu bir yaklaşım. Din adına sözde dindarlar tarafından gerçekleştirilen bir katliam.
Dönemin başbakanı Tansu çiller’in Madımak Oteli’nde yaşananlarla ilgili olarak söylediği “çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir” sözü hafızalara kazınmıştır. Cumhurbaşkanı Demirel olayı münferit bir hadise şeklinde değerlendirdi.
Utanç müzesi yapılması beklenen Madımak Oteli 2011 yılında “Madımak Oteli Bilim ve Kültür Merkezi” oldu. Genco Erkal’ın Sivas katliamıyla ilgili şu dörlüğü anlamlı;
Biz şenliğe gitmiştik/onlar öldürmeye gelmişlerdi. Biz devlete güvenmiştik/devlet onların yanındaydı. Onlar ölüme inanıyorlardı/Biz sevgiye.
Başbağlar katliamı
Sivas katliamının üzerinden 3 gün geçmişti ki Erzincan’ın Başbağlar köyünde PKK tarafınadan 33 sivilin öldürüldüğü haberiyle sarsıldı kamuoyu. Yüz kişilk bir grup köyü kuşatıp ateşe verdi, biri kadın 4 kişi alevler arasında diri diri yanarak can verdi. Akşam namazını kılıp camiden çıkan 28 kişiyi de köy meydanında toplayıp kurşuna dizerek katlettiler. İddialara göre öldürülenlerin üzerine “Sivas’ın intikamı alınmıştır” yazılı bildiriler bırakılmıştı.
Köye 25 km uzaklıktaki jandarmanın 14 saat sonra intikal etmesi gizemini korumaktadır.
Bir PKK itirafçısı ile 1999 yılındaki yargılamada Abdullah Öcalan saldırı emrini Dr. Baran kod adlı kişinin verdiğini itiraf etmesine karşın aradan 3 yıl geçtikten sonra jitem tetikçisi Ayhan Çarkın, Başbağlar katliamının jitem tarafından yapıldığını iddia etmişti. Kişisel kanaatim PKK’nın bu barbarca eylemi taşeron olarak gerçekleştirdiği yönündedir.
Hem gelecek için hem de bugün için siyasi katliamları unutmamalıyız. Gerekçe ne olursa olsun yaşam hakkına saldırı kabul edilemez. Başta Sivas ve Başbağlar olmak üzere tüm katliamlar insanlığa karşı işlenen bir suçtur. Toplumun artık linç kültürüyle yüzleşmesi gerekiyor. Acıları yarıştırmaktan vazgeçip paylaşmalıyız.
Kaynak: Farkılı Bakış