Tarih: 20.04.2019 10:46

Siyasi otoriteye itaat dinin emri mi?

Facebook Twitter Linked-in

İbn Haldun´un siyaset teorisi asabiyet kavramına dayanır. Siyasi iktidarın tesisi için birbiriyle dayanışma içinde olan, aynı soydan gelen veya aynı inancı paylaşan kişilerden müteşekkil bir topluluk gereklidir. Ancak zaman içinde devletin yönetimindeki aile veya grup gücünü sağlamlaştırdığında asabiyete ihtiyaç kalmaz, çünkü iktidar bu ailenin veya grubun doğal bir hakkı gibi algılanmaya başlanır. İşte bu aşamada yönetimde bulunan kişilere itaat dini bir görev olarak kabul edilir.

?Bu inan hasıl olduktan sonra kuvvetli bir asabiyyete muhtaç olmazlar, bu sülaleye itaat artık Tanrının kitabına inanmak, uymak gibi değişmez bir inanç halini alır. İşte bundan dolayı ilm-i kelama dair olan eserlerin son taraflarına, imamet meselesi iman akidelerinden olarak eklenmiştir.? (Mukaddime, Zakir Kadiri Ugan çevirisi, MEB, 1989, cilt 1, sh. 394)

Siyasi otoritenin meşruiyetini kutsal veya dinî bir kaynaktan aldığı inanışı belki siyaset kadar eski bir konu. Haddizatında modernlik öncesi dünyadaki istisnasız bütün toplumlar için yegâne meşruiyet kaynağı dindir. İslam toplumunun başlangıcında bu manada bir problem yoktur. Çünkü toplumun lideri doğrudan Allah´ın elçisidir; ondan sonra ise elçinin en yakınındaki saygın toplum önderleri arasından Müslümanların oylarıyla seçtikleri halifeler yöneticilik makamına oturmuştur. Ancak ilk dört halifenin ardından yönetimi ele geçiren Emevi ailesi halifelik makamını halkın düşüncesine bakılmaksızın işleyen ve babadan oğula intikal eden bir monarşiye dönüştürmüştür.

***

Bu noktada yönetimin meşruiyeti meselesi ortaya çıkmıştır. İbn Haldun bu konuyu öncelikle sosyolojik bir olgu olarak tespit ediyor; yani toplumsal yapıların işleyişinde görülen tabii kurallar çerçevesinde izah ediyor. Ardından buradaki meşruiyet probleminin çözümünde din bilginlerinin veya ulema zümresinin nasıl bir rol oynadığını oldukça net biçimde gösteriyor. İlm-i kelama dair eserlerin sonuna sonradan eklendiğini söylediği -yani aslında İslam´ın inanç esasları arasında yer almadığını ima ettiği?imamet meselesi? siyasi otoritenin dini meşruiyeti konusudur. Bu konu İslami ilimler literatüründe ?ulü´l-emre itaat bahsi?diye geçer.

İslam toplumunun yönetimini bir tür demokratik sistemden bir tür mutlak monarşiye dönüştüren Emevilerin ihtiyaç duydukları dinî meşruiyetten söz ediyoruz. Bu yönetim ne biçimsel olarak ne de temsil ettiği anlayış itibarıyla ?islamî? olma iddiasında -başta Hz. Ali taraftarları ve Hariciler olmak üzere- diğer gruplar karşısında avantajlı olamayacağı için Emevi saltanatının geçerliğini Müslümanlara küabul ettirmek için bir tür ?siyaset teorisi? veya bir tür ?siyaset felsefesi? devreye girdi. Önemli olan devleti kimin yönettiği değil, devletin varlığının gerekli ve zorunlu oluşudur görüşü ortaya atıldı. Hobbes´dan yüzyıllar önce Emevi taraftarı ulema Leviathan teorisini masaya getirdi ve özellikle Hz. Peygamber´in söylediği iddia edilen sözler (hadis rivayetleri) bu anlayışa dayanak yapıldı.

Makalenin devamı...




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —