Siyaset, devleti yönetme sanatı. Bunu en iyi şekilde yapan da siyasette başarılı oluyor. Toplumdaki havayı en iyi şekilde koklayabilme ve buna uygun stratejiler oluşturma. Sanat diye bahsetmemin sebebi ise tiyatroya benzettiğim için. Rolünüzü ne kadar güzel oynarsanız, o kadar oy alıyorsunuz. Bir bakıma yalan söyleyebilme ve bu yalana da insanları inandırabilme.
AfD (Almanya için Alternatif) Pazar günü Braunschweig’da parti kongresini yaptı ve partinin yeni başkanı Tino Chrupalla. Chrupalla, 1975 yılında Almanya ile Polonya arasındaki sınır şehri olan Weisswasser’da doğmuş. Baktığımızda o kadar da Alman diyemeyeceğimiz birisi, bunu soyadından da anlayabiliyoruz.
AfD’de neler oluyor dedirten bir gelişme. Evet AfD’de neler oluyor?
Almanya İçin Alternatif Partisi (AfD) merkeze doğru kaymanın derdinde. Kendisini aşırı sağcı bir parti görünümünden çıkararak, merkezde konumlandırmak istiyor.
Bunun sebebi ne olabilir?
Aslında böyle olmaması gerekir, öyle değil mi? Avrupa’da ve dünyada milliyetçilik yükselişte ve ne kadar çok popülist söylemlerde bulunursanız o kadar çok destek görüyorsunuz. Evet, bu doğru. Ancak bu trend yavaş yavaş inişe doğru gitmeye başladı. Bu iniş bugünden yarına keskin çizgilerle farkedilecek tarzda değil ama trend o yönde.
İkinci sebep ise hayatın gerçeği. Ne demek istiyorum?
Almanya, aşırı sağcılıkla mücadelede önemli adımlar attı ve atıyor. Anayasayı Koruma Kanunu Kurumu AfD’yi mercek altına aldı ve kontrollerini sıklaştırdı.
Bu durumda ne yapmak gerekiyor?
Devletin yönetilmesinde aktif duruma geçerek alınan bu kararları değiştirmek. Bunun için de, aşırı sağcı olmaktan ziyade merkeze doğru kaymak en mantıklı hareket. AfD de, bunu görerek bu yönde atılımlarda bulunmak istiyor.
Şöyle örneklendireyim: ABD’de Obama başkan olunca saçma bir sevinç yaşanmıştı. ‘Yok efendim diğer adı Hüseyin’miş, yok efendim aslında Müslüman’mış’. Ama durum çok farklı sonuçlandı. Müslüman ülkelerdeki karışıklıklar ve kargaşa onun döneminde başladı, oluştu ve üst seviyesine ulaştı.
AfD’de bu değişiklik olurken, SPD’de hareketlenmeler oldu. Üyelerin oylarıyla Saskia Esken ile Norbert Walter-Borjans eşbaşkanlığa seçildiler. Bu gelişme CDU/CSU ile koalisyonunu belirsiz duruma soktu. İlk defa eşbaşkanlık uygulamasına geçilen SPD’de radikal kararlar alınacak gibi. Çünkü Esken ve Walter-Borjans, partinin daha sol kulvarda olmasını istiyorlar. Emekli ve çalışanların durumu, daha fazla sosyal demokrat icraatlarda bulunmak ve CDU/CSU ile birlikte olup-olmama, bu ikili için önemli. Şu an için koalisyon antlaşması geçerli ama partide yapılacak görüşmeler belki de durumu değiştirecek.
SPD’deki bu gelişme aslında doğru. Sosyal demokrat bir partiden söz ederken, icraatların sosyal demokrasiye uymaması saçmalık. Aynı Türkiye’de olduğu gibi. CHP, sosyal demokrat bir parti ama ne acıdır ki, sosyal demokrat icraatları göremiyoruz. Ak Parti düşmanlığıyla ortaklar elde etme hevesinden, sosyal demokratlık adına çalışmalar akla bile gelmiyor.
Ben bunu sosyal demokratların, dinci/dindar/muhafazakar kesimi eleştirmesine benzetiyorum:
‘Kaynağınız İslam ama siz Müslüman gibi değilsiniz’ diye kıyasıya eleştiriyorsunuz da, sizin kaynağınız sosyal demokrasi, peki siz sosyal demokrat gibi misiniz?
Bu gelişmeler olurken başarılı siyasetçi Ursula von der Leyen de yeni görevine başladı: AB Komisyon başkanlığı.
Von der Leyen hedeflerini açıkladı:
İklim değişiklikleri tehlikesi ve İklim Koruma Programı. İlk 100 günü için bir taslak hazırlamış ve hedefi de 2030’a kadar sera gazı emisyonunun yüzde 55 azaltılması.
Göç konusunda da kalıcı çözümler için çalışmaları hızlandırmak. Dış ticaret ve Brexit konularında da hedefleri var.
Von der Leyen’in önemli bir hedefi de ‘Avrupa Ordusu’. Kulağa ürkütücü geliyor, evet. Ancak Von der Leyen, yumuşak güç olmaktan çıkıp etkin güç olmanın daha iyi olacağını düşünüyor.
Anlayacağınız Almanya’da ve AB’de kartlar yeniden karılıyor ve stratejiler yenileniyor. Umarız bu yeni gelişmeler daha yaşanabilir bir dünyaya kapılar açar.
Sevgi ve Bilgiyle kalın