Bir siyasi parti veya hareketin kurucusu olmuş veya içerisinde yer almış, ismi o parti veya hareketle anılır olmuş, onun kendisine verdiği görevleri veya makamları üstlenmiş biri, aradan geçen yıllardan sonra, herhangi bir sebeple, o parti veya hareketle arasında ciddi anlamda bir mesafe meydana geldiğini fark ettiğinde ne yapmalı?
Cümle içerisinde birkaç kez ?veya´ bağlacını kullanmamın belli bir sebebi var: Siyasi yönden hareketli insanların kendilerini o hareket/parti içerisinde rahatsız hissetmelerinin çok değişik açıklamaları olabilir.
İçinde yer aldığı hareket/parti değişime uğrayabildiği ve süreç içerisinde başlangıç noktasıyla arasına ciddi mesafe girebildiği gibi, insan da değişebilir ve kendisinin bulunduğu yeri yadırgayabilir.
Hangi parti/hareket kurucu kadrolarının belirlediği çizgiyi tam anlamıyla temsil ediyor bugün?
Kılıçdaroğlu CHP´si ile Atatürk´ün CHP´si aynı mıdır? Hatta İnönü´nün CHP´si Atatürk´ün CHP´si miydi?
MHP Alparslan Türkeş?in çerçevesini çizdiği ideolojik boyutla bugün ne kadar uyumlu?
AK Parti de 2000 yılında kurulduğu günkü parti değil bugün, o da değişti.
Sivil toplum örgütü, cemaat veya tarikat gibi yapılar da zaman içerisinde değişime uğrayabiliyor.
Ne yapsın insanlar, kendileri değiştiğinde veya içinde yer aldıkları oluşum artık kendilerini temsil etmez hale geldiğinde sus-pus mu olsunlar? ?Parti disiplini´ veya ?kol kırılır yen içinde kalır´ anlayışı sebebiyle artık tasvip etmedikleri bir yola girmiş yapıyla ilişkilerini sürdürmeye, isimlerinin onunla birlikte anılmasına müsaade mi etsinler?
Kendi cevabımı -zaten tahmin ediyorsunuzdur ya- hemen yazayım: Yanlışını gördüğüm yerde bir gün kalmam. Yapının önemli bir rüknü isem, onun yanlış yola saptığını gördüğüm ilk andan itibaren sesimi çıkarmaya, yanlışlarını düzeltmeye çaba gösteririm; başarılı olamazsam ?Size yeni yolunuzda başarılar dilerim? anlamına gelecek davranışta bulunurum.
Bizde böyle yapılmadığının farkındayım elbette.
Ses çıkaranlar, farkını belli edenler bunu başkalarının dikkatini çekmeyecek biçimde yapmak, buna imkan bulamazsa sessizliklerini korumak zorundalar.
Aksi halde ?ihanet´ sözcüğüyle yaftalanırlar çünkü.
MHP lideri Devlet Bahçeli kendisinin çizgisini sorgulayan, liderliğine karşı çıkan partililere kapıyı göstermişti. Aynı kişilerin kurduğu partiye de ?ihanet yuvası´ gözüyle bakıyor MHP´de siyasete devam edenler? Devlet Bahçeli İYİ Parti´ye geçmişte HDP´ye gösterdiğini bildiğimiz müsamahayı bile esirgiyor.
CHP´de sarsıntılar sürüyor, dışarıya da vuruyor dalgalar; ancak orada da tarafların birbirlerini dinledikleri, parti-içi iktidarın muhaliflerin eleştirilerine kulak verdiği pek görülmüyor.
Beklenti, parti-içi muhalefetin kendilerine CHP dışında bir yol aramaları?
Turgut Özal kendi kurduğu ve iktidara taşıdığı partinin yaban ellere düştüğünü gördüğünde, cumhurbaşkanlığını terk edip yeni bir parti kurma arayışına girmemiş miydi?
Parti-içi iktidarlar, bizde, ele geçirdiklerini değiştirme hakkını kendilerinde görüyor, ama iktidar çevreni içerisinde yer almayan partililerin muhalefetine izin vermiyorlar?
Farklılığını kayda geçirmek isteyeni veya ayrılanı ?ihanet´ ile ithamı da ihmal etmiyorlar.
Bir partinin veya hareketin içerisinde yer alanlara bırakılan tek davranış biçimi itaat bizde?
Gelişme olur mu böyle bir sistemde?
Olmadığını yaşayarak görüyoruz zaten?
Gördüğümüz bir başka şey de şu: ?Kol kırılır yen içinde kalır´ felsefesi yüzünden ses çıkarmaya kalkışmayanlar, bu tavırlarının cefasını çekmek zorunda da kalabiliyorlar.
Partiler de, sivil toplum örgütleri, cemaat/tarikat yapıları da?
Konu üzerinde düşünmemi sağlayan, konunun AK Parti´yi aşan yönleri bulunmasına rağmen, AK Parti´de genel başkan yardımcısı sıfatı olan birinin, son cumhurbaşkanlığı seçiminde Tayyip Erdoğan?ın karşısında adaylığını koyması gündeme gelmiş Abdullah Güliçin ?ihanet´ sözcüğünü kullanması oldu.
Gül bir daha aday olamasın diye yasa çıkarmaya kalkılmış, partinin başına geçemesin diye kongre tarihiyle oynanmıştı; kendisinin ekonomide ve dış politikada izlenen yolla ilgili itirazları olduğu, devlet yönetiminde de parlamenter sistemi tercih ettiği biliniyor.
Bunlara rağmen kendisinden beklenen, sessiz kalması, cumhurbaşkanlığı yarışında halka gerçek anlamda bir farklı seçenek sunmayı aklından bile geçirmemesi, güncel konulardaki değişik düşüncelerini toplumla paylaşmaması?
Parti kurucusu, ilk başbakanı, uzun yıllar dışişleri bakanı ve sonunda cumhurbaşkanı olarak başarıyla ifa ettiği hizmetler hiç göz önünde tutulmayacak ve daha önce ismi duyulmamış biri ve kendilerini sosyal medyanın karanlık dehlizlerinde gizleyebilenler ona saldırabilecek?
?Çatı aday´ formulü gerçekleşse ve halkın karşısına iki ciddi aday çıkabilseydi keşke. AK Parti için de yeniden cumhurbaşkanı seçilen Tayyip Erdoğan için de bu daha rahatlatıcı bir seçenekti.
Sonuç değişmese bile, emin olun, seçimden sonra yaşananların çoğu ve bugün karşı karşıya kaldığımız sorunların en önemlileri gündeme gelmez ve Tayyip Erdoğan bu yeni dönemde kendisini daha rahat hissederdi.
Böyle bir fırsat kaçtığı için üzülmeli AK Partililer?