Ne diyorlar? Ekonomi bitti, ekonomi battı. Bunlar nankör! Türkiye´nin dört bir yanında, içeride dışarıda terörle bu denli büyük mücadele verilirken, bu mermi, kurşun, kalkan uçaklar, helikopterler fıstık leblebi mi dağıtıyor? Bunların hepsi para değil mi, hepsi ekonomi değil mi? (Oya Baydar´ın T24´teki 17 Temmuz tarihli köşe yazısından.)
Erdoğan´ın bu sözleri bana 1990´lı yılları hatırlatıyor.
1993, 1994 yılları olabilir.
Tansu Çiller başbakan.
Türkiye dolu dizgin o korkunç 2001 Krizi´ne doğru yol alıyor. Çünkü, ekonomide yapısal sorunlar çözülemiyor, enflasyon canavarını besleyen kara delikler kapatılamıyor.
O günlerin kriz ortamında Başbakan Çiller bir sohbette bugünkü Erdoğan gibi konuşmuştu:
Enflasyon canavarı, enflasyon canavarı... Tamam da, hiçbiriniz terörle mücadele dolayısıyla askeri harcamaların nasıl arttığını yazmıyorsunuz.
Haksız sayılmazdı zamanın Başbakan´ı. 1990´lardaki enflasyon kaynaklarından biri de hızla büyüyen askeri harcamalardı.
Evet, enflasyonu yenmek için bir yandan yapısal sorunları çözmek, diğer yandan da savaş değil barış yapmak gerekiyordu.
Ama gel gör ki, 1990´lı yılların zayıf koalisyon hükümetleri her iki dersten de sınıfta çaktılar. Böylece Türkiye´yi fena halde yoksullaştıran 2001 Krizi patladı. Ve krizin yarattığı büyük boşlukta da Erdoğan ve AKP doğdu.
Bir büyük siyaset boşluğunun doğmaya başladığı bugünün Türkiye´sine gelin şimdi bir de 1990´ların penceresinden bakmaya çalışalım.
1. Türkiye bugün 1990´lardaki gibi derinleşen bir ekonomik kriz yaşıyor.
2. Enflasyon yükseliyor.
3. Enflasyonla birlikte ekonomi küçülüyor, işsizlik büyüyor, iflaslar yaygınlaşıyor.
4. Reel sektör ve bankacılık zorda; batık krediler, borçlar çok büyük bir sorun.
5. Türk lirası dolar karşısında eriyor.
6. Enflasyonla mücadelenin gereği tam yapılmıyor.
7. Enflasyonla mücadelenin bel kemiği olması gereken kamu harcamalarında ise gerçek tasarrufa hâlâ uzak kalan bir ekonomi yönetim var.
8. Bütün bunlarla birlikte Türkiye, tıpkı 1990´lardaki gibi barış değil savaş yapmaya devam ediyor.
Yukarıdaki sekiz noktayı bu köşede çıkan 17 Ekim 2018 tarihli yazımda vurgulamıştım.
Ve barış değil savaş konusunun altını kalın olarak çizmiştim.
Bugün de çiziyorum.
1990´lardaki gibi, bugün de Türkiye siyasetinde bir büyük boşluk doğuyor; barış değil savaş çizgisinden kopamayan Erdoğan´ı ağır ağır, usul usul içine çekmekte olan bir büyük boşluk...
Ve bir soru:
Erdoğan´dan doğmakta olan bu büyük siyasal boşluk nasıl doldurulacak?