Siyasetin onurunu korumak

Mutafa Kaya yazdı;

Siyasetin onurunu korumak

Türkiye’de siyaset zorlu bir süreçten geçiyor. Öylesine tehlikeli bir dönemeç ki bu, her olay patlak verdiğinde ülke ve millet adına yürekler ağızlara geliyor. Aslında bu tür zamanlarda vatandaşların sırtını güvenle yaslayabileceği şey siyaset kurumu olmalı ve her bir meselenin çözümünün meşru zeminde bulunabileceğine dair umut bütün insanları kuşatmalıdır.

Herkesin bildiği gerçek şudur; siyasetin kurum ve kurallarıyla güçlü olduğu ülkelerde sorunlarla mücadele daha doğru bir zeminde yürümekte ve insanların yönetime bakışı daha sağlıklı bir mecrada yol alabilmektedir.

Bugün maalesef Türkiye’de kavram kargaşaları yaşanmakta ve manipülatif yaklaşımlarla, olanları farklı yansıtma, karartma, ön alma mantığı ile kriz yönetim anlayışı hâkim olmaya başlamıştır. Bu süreç başarılı bir şekilde yönetilemezse, her şey bir süre sonra kısır döngü içerisine girecek ve mevcutlarının üstüne sorunlar yumağı eklenip katlanarak artmaya devam edecektir.Advertisement

Bununla birlikte siyasetçi, gazeteci, işadamı, suç örgütleri arasındaki ilişkilerin sorgulandığı ve iç içe geçtiği yönünde kanaatlerin arttığı bir ülkede, vatandaşların o ülkede uzun vadeli gelecek planları yapma ihtimalleri ortadan kalkmaya başlar. Güvenin olmadığı yerde ayakları yere basan bir plan da olmaz. Bir İçişleri Bakanı bir siyasinin suç örgütü olduğu iddia edilen bir yapıdan aylık yüklü oranda maaş aldığına dair iddiaları ortaya atıyorsa, sonra da hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam ediyorsa, bu sürecin mağduru doğrudan siyaset kurumunun kendisi olur.

Bugün maalesef “zaman her şeyin ilacı” sözü yolsuzluk, usulsüzlük iddialarına muhatap olanların sığınağına dönüşmüş haldedir. Onlara göre zamanı ilaç olarak görmek, zamanla herkes her şeyi unutur demek anlamına gelmektedir. Yanımıza kâr kalır mantığı ile gündemler geçiştirilmektedir. Bakınız bir yerde “konuşursam yer yerinden oynar” mesajları çoğalmışsa, orada taşlar yerinden zaten çoktan oynamaya başlamış demektir. Bu nokta artık geri dönüşün çok zor olduğu bir dönemeci apaçık ortaya koyar. En başta iktidarın cesur adımlar atması ucu kime giderse gitsin, yolsuzluk iddialarının peşine düşmesi gerekir. AK Parti eğer muhalefete düşer ve tekrar iktidara gelme iddiasını canlı tutmak istiyorsa, varsa yanlış yapanlar onlarla hesaplaşmayı ve olup bitenlerle yüzleşmeyi göze almalıdır. Yoksa AK Parti’nin iktidardan düşmesi, partinin kapısına kilit vurulmasıyla eş anlamlı olacaktır.

Ayrıca bu kadar uzun süren iktidar dönemleri bazen küçük(?) detaylara takılmamak adına, sanki iktidar hiç değişmeyecekmiş gibi adımlar atılmasını ve sonuçta istismarları da beraberinde getirebilir. İktidar bu alanları daraltmalı ve haklarında iddia bulunanların herhangi bir şahsi hesaplaşmanın muhatabı olmadan adil bir şekilde yargılanmalarının önünü açmalıdır. Haksızlık varsa onların da hukuklarının korunmasını ve temize çıkmalarını sağlamalıdır.

Diğer taraftan özellikle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile bu zamana kadar maalesef birçok bürokrat devletin değil, iktidarın görevlisi gibi hareket etmekten çekinmediler. Son zamanlarda, gündemi meşgul eden tartışmalarla birlikte kimi vali, kaymakam veya bürokratın “biz siyasi iradeye bağlıyız ama devletin görevlisiyiz” dediklerine şahit oluyoruz. Yaşanan tecrübelerle onların bu noktaya gelmiş olmaları üzücü ama nasihat-musibet dengesi içinde yine de bu sonuca varmaları önemlidir. Şu gerçeği herkes bir kere daha hatırlamalıdır; iktidarlar geçici devlet kalıcıdır. Parti-devlet ilişkisi istismar alanı olmaktan çıkarılmalıdır.

Sonuç olarak bir ülkeyi madden-manen koruyacak, kalkındıracak olan siyaset kurumundan başkası değildir. Başta siyasetçiler buna yürekten inanmalı ve siyasetin onurunu korumak için gereken hassasiyeti göstermek zorundadırlar. Asıl beka sorunu bu ülkede siyaset kurumunun itibarının ayaklar altına alınması olur. Herkese düşen sorumluluk siyasetin ve siyasetçinin daha fazla yozlaşmasının önüne geçmek ve her zorluğun üstesinden gelmenin ancak siyasetle mümkün olabileceği hissiyatını bu topluma vermek olmalıdır.