Tarih: 19.07.2019 11:25

Siyasetin Turnusol Kâğıdı: Kürt Meselesi ve İstanbul Seçimleri

Facebook Twitter Linked-in

AK Parti kuruluşundan bu zamana kadar ilk kez oy potansiyelinde önemli kayıplar yaşayarak yenilenen İstanbul Büyükşehir Belediye seçimini kaybetti. Oyların çalınması ve sandıklarda yasadışı görevlendirmeler yapılması üzerinden AK Parti tarafından yapılan itirazı YSK değerlendirdi ve İstanbul Büyükşehir Belediye seçimlerinin yenilenmesini karara bağladı. Yenilenen seçimlerde 13 bin küsur olan oy farkı 800 binlere ulaştı. Yani beklenen olmadı. Çalınan oylar, usulsüz görevlendirmeler gibi durumların sonucu değiştirmediği, aksine mağdur olmuş algısını iyi işleyen Ekrem İmamoğlu´nun açık ara farkla kazanması sonucunu doğurdu. Dolayısıyla AK Parti seçmeninin bir kısmı tercihini değiştirmiş, desteğini, oyunu İmamoğlu´ndan yana kullanması gibi kırılma oluşturacak sonuçların da ortaya çıkmasını beraberinde getirmiştir.

Ülke genelinde iktidar partisi olmaya devam eden ve güçlü liderliği ülke siyasetine yön veren bir parti için bir büyükşehir belediye seçimini kaybetmek büyütülmemesi gereken bir mesele mi?

Tek başına ve her türlü sosyopolitik değişkenden bağımsız bir şekilde, sadece rakamlar üzerinde bir okuma yapıldığında, İstanbul da 39 ilçenin 25´i AK Partili belediyelerden oluşuyor. Büyükşehir belediye meclis çoğunluğu hâlâ AK Partide. Öyleyse neden bir bardak suda fırtına koparılıyor?

Ülke siyasetinin tarihsel süreçle oluşturduğu dinamikler, siyasetin irili ufaklı aktörlerinin kendi içinde yaşadığı hikâyeler, ülke sosyolojisinin ürettiği birbirinden farklı politik kümelenmeler ve her bir kümelenmenin ideolojik, kültürel ve sosyal kodları son İstanbul seçimleri üzerinden geleceğe yönelik köklü siyasi okumaları beraberinde getiriyor. Özellikle tam bir Türkiye mozaiği olan ve nüfusu ülke nüfusunun neredeyse dörtte birini oluşturan, ülke ekonomisinin can damarı niteliğindeki İstanbul seçimlerinde yaşanan siyasi kırılmanın ülke genelinde sarsıcı etkiler oluşturacağı geçmiş siyasi deneyimlerimizle de kanıtlanmıştır.

1994 seçimleri ile İstanbul Büyükşehir Belediyesini kazanan Refah Partisinin o seçimlerdeki adayı Recep Tayyip Erdoğan´dı. Belediyecilikte büyük bir çığır açarak önemli projelerin ve kentsel yaşamın her alanına dönük gerçekleştirdiği değişim ve yeniliklerle Erdoğan ve ekibi, diğer birkaç Refah Partili belediyelerin başarılarının katkılarını da arkasına alarak Refah Partisinin (RP) kısa zamanda iktidar olma aşamasına gelmesini sağladı. 28 Şubat darbesi gerçekleşmeseydi Erbakanlı Refah Partisi belki de aynı başarıları ülke yönetiminde de gösterecekti. Nitekim koalisyon olmasına rağmen Erbakan´ın başbakan olduğu sanırım 95-96 yıllarında iç ve dış politikada büyük değişimlerin habercisi olacak önemli adımlar atılmaya başlanmıştı. Özellikle bugünlerde AK Partinin dış politikada ki ideal hedefi olan evrensel boyutta ümmet perspektifine sahip bağımsız güçlü Türkiye vizyonunun ilk belirgin adımlarının -örneğin D8 gibi küresel teşekküllerin- o dönemde başlatılması ne kadar hayati girişimler olduğunu bugünlerde daha iyi algılıyoruz.

28 Şubat darbesi devletin ağır vesayet iklimine karşı toplumcu siyasetin baskılanmasını ve oluşan derin siyasi boşluk AK Partinin doğmasını beraberinde getirdi. Kendi kadim medeniyet değerler ikliminden beslenen, toplumun tüm ötekileştirilmiş, madun bırakılmış kesimlerinin sesi olmaya çalışan, adalet ve özgürlük taleplerini önce insan diyerek merkeze alan, bu bağlamda devletin katı ideolojik, jakoben, etnik ve seküler aygıtları ile hesaplaşmaya ve statükonun bu boyutları ile değişimini talep eden ilkeli siyasi duruş ve söylemler AK Partiyi yaklaşık 20 yıllık iktidarını beraberinde getirdi.

?Beraber ıslandık yağan yağmurlarda´ diyerek toplumla kucaklaşan Erdoğan liderliğindeki AK Partiye, gerçekten de her kesimden kitleler, en zor şartlarda, darbe girişimlerinde, muhtıralarda, partiyi kapatma teşebbüslerinde ve son büyük kanlı darbe girişimi olan 15 Temmuz FETÖ´nün planladığı darbe girişimlerinde sadece oylarını değil, canlarını kanlarını vererek desteklerini sürdürdüler. Şimdi ne oldu da İstanbul seçimlerinde ibre tersine dönmeye başladı? Bu soruyu öncelikle Erdoğan liderliğindeki AK Parti yönetimi kendine sormalıdır. Özellikle son 7 yıllık süreç masaya yatırılmalı; Suriye politikası, Kürt meselesi ve 15 Temmuz FETÖ sonrası süreci ayrıca yeni başkanlık sisteminin uygulama ikliminde yaşananlar bağlamında yeniden derinlikli analizleri yapılmalıdır.

Tüm bu konularla ilgili özellikle İslami kesimin ilim ve düşünce adamlarının zaman zaman yaptığı uyarılar karşında itibarsızlaştırılmaları, hedef haline getirilmeleri, diğer kesimlerden gelen eleştirileri, FETÖ yanlısı olarak suçlanması, teröre destek, vatan hainliği gibi keskin ve ağır tepkiler üzerinden mahkûm etmek veya mahkûm edilmesine ses çıkarmamak? AK Partinin varlığını borçlu olduğu birikime en hafif deyimiyle vefasızlıktır.

Hikmet ve basiret, gerçek dostların, dava adamlarının dışarıdan bir adil şahit olarak tespit ve teşhislerine, görüş ve önerilerine, eleştiri ve katkılarına değer vermek, önemsemek ve dikkate almakla ancak sağlanabilir. Yapıcı, ilkeli ve değer merkezli eleştiriler AK Parti için bir hayat iksiri gibi görülmeliydi. İki üç kuşağın ağır bedeller ödeyerek elde ettiği İslami mücadele birikimi, FETÖ deneyiminin kör noktasına kurban edilmemeliydi. Sürecin ortak aklı FETÖ´ nün öteden beri ?bu mahallenin´ bir çocuğu olmadığını da en iyi AK Parti kurucu akılları bilir. Şunun da altını çizmek gerekir ki; siyasetin sözüm ona aktüel, pelikancı akıl hocalarının İslami çevreler üzerinde yaptığı oy merkezli kemiyet hesapları, yaşamın gerçekliğinde karşılığı olmayan yaklaşımlardır. Statüko karşısında İslami çevrelerin sosyopolitik etki katsayısının keyfiyeti gösterilmek istenenin üstünde bir çarpan etkisine sahiptir.
Diğer taraftan İslami yapı ve çevrelerin AK Parti iktidarına angaje olmaları, faydacılığa dayalı ilişkilerin gelişmesine teşne olmaları, iktidarlaşma sürecinin beraberinde getirdiği çürümenin en başat nedenlerinden biridir. Bugün artık İslami tüm değerlerin iktidar aracı olarak kullanıldığı, ancak özlemi duyulan adalet, özgürlük, ahlak ve vahiy ikliminden beslenen değer merkezli bir iktidar olma zemininden hızla uzaklaşıyoruz. İslami değerlerin yıllarca milliyetçi tortulardan adeta pişe pişe, dövüle dövüle kendini arındırdığı saf tevhidi merkezli kimliklerin hızla çatırdadığını gözlemliyoruz. Şehitlik, vatan, millet, bayrak, devlet gibi varoluşsal/fıtri özden gelmeyen, daha üstsel ve insanın insanla ilişki zemininde kodlar taşıyan normların itikadi ve ontolojik kimliğin bileşenleri haline dönüştürülmesi sofistike bir cahiliyeye yeniden dönüşün ayak sesleri gibi yeni derin bir kırılmanın eklektik iğretilerini göstermektedir.
Suriye olayı iç siyasette önemli savrulmaları, zikzakları beraberinde getirdi. Başlangıçta Suriye halkının İslami devrimi bağlamında kısa sürede sonuçlanacağı düşünülerek geliştirilen strateji, küresel emperyalizmin çıkarları doğrultusunda tam bir yönetilebilir kaos sürecine bırakıldı. Bu durum en çok Türkiye´yi sarstı. Siyasal bağlamda abandone olma durumu, yoğun göçler ve Suriye´nin kuzeyinde YPG üzerinden oluşturulan ve desteklenen süreçle beraber Suriye halk savaşının IŞİD ile bir ?İslami terör´ unsuruna dönüştürülmesi, Türkiye´yi bir anda terör destekçisi bir konuma düşmesine neden oldu. ABD-İsrail-Arap bloğunun sürecin şekillenmesine ve yönetilmesine yönelik tutumunu Türkiye ancak Rusya-İran üzerinden geliştirdiği Astana süreci ile dengeleyebildi. Bugün artık tüm kırmızı çizgilerini, talep ve beklentilerini anlamsızlaştırmış ve PKK/YPG karşıtlığı, terör tehdidi kıskacına sıkışmış, bu bağlamda ABD-Rusya güçlerine taleplerini kabul ettirememiş ağır savaş ekonomisi ve göç yükünü taşımak durumunda kalmış bir Türkiye var.

Suriye sorununun İslami çevrelerde oluşturduğu travma ise uzun süre etkisini sürdürecek gibi duruyor. Özellikle İran´ın Esed rejimi yanlısı tutumu, Türkiye İslami çevreleri arasında da siyasi polarizasyonlara yol açtı. AK Parti iktidarı, yanında Suriye iç savaşına her türlü desteği veren çevreler ile bu durumu İran´ın politikaları doğrultusunda okuyan yapıların birbirlerine karşı sert ağır eleştiriler yöneltmesine neden oldu. Üçüncü bir yolun oluşması çabalarının da süreç içinde anlamsızlaşması İslami çevrelerin Suriye sürecinde sınıfta kalmalarının yanı sıra derin çatışmacı kutuplaşmaların oluşmasını da beraberinde getirdi. Bugün gelinen noktada ne Suriye´de İslami bir halk devrimi mümkün görünüyor ve ne de İran´ın Esed rejimi üzerinden verdiği desteklerin küresel İslami mücadele bağlamında bir anlamı var. Suriye, bugün İslam coğrafyalarının küresel istikbar güçleri tarafından paylaşımının kanlı bir poker masasına dönüşmüş durumunu yaşıyor.

Kürt sorunu bağlamında da AK Parti sürecinin ürettiği zikzaklar, yeniden güvenlikçi politikalara dönülmesine teslim olmayı beraberinde getirdi. Aşırı milliyetçi ajitatif söylemlerle sürdürülen askeri operasyonların Müslüman Kürt halkı üzerinde oluşturduğu psikolojik kopmaları daha da derinleştirdi. Bir yanda kendi inançları ve değerlerine bağlı olarak siyaset yapma iddiasında olan AK Parti ile sosyalizm temelli ortaya çıkmış sonralarda farklı evirilmeler geçirmiş PKK/HDP arasına sıkışmış bir Müslüman Kürt halkı gerçekliğinin dışa vurumunun son İstanbul Büyükşehir seçimlerine yansımasını gördük. Kürt oylarının Ekrem İmamoğlu cephesine kaymasının nedenlerini yakın geçmişteki Kürt sorununa yönelik söylem ve tutumlarda aramak gerekir. Kürdistan isteyen Erbil´e gitsin gibi, Kürdistan bağımsızlık referandumdaki sınırları kapatırız aç kalırsınız gibi psikolojik arka planı ölçülmemiş söylemlerden bugünlere gelindiği görülmeli.

Son olarak Öcalan mektubu üzerinden İstanbul seçimlerine yönelik yapılan ikircikli davranış, Kürt sorununun çözümünde İmralı faktörünü tamamen etkisizleştirirken, HDP ve Kandil´in kitleye yönelik beklenti ve bağlılık düzeylerini arttırmaktan öte bir etki yapmamıştır. Her yönüyle pragmatik bir taktik olan mektup olayının AK Partinin Kürt sorununun çözümüne yönelik samimiyet ve etkisinin kırılmasını beraberinde getirmiştir.

Kürt sorununun çözümünü düşünsel, siyasi ve her yönüyle AK Partiye havale eden İslami çevrelerin ise geleceğe yönelik taşıdıkları bu sorumsuzluk halinin her alanda hesabını vermek zorunda kalacakları bir psikolojik bagajın oluşmasını beraberinde getirmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu yönüyle bakıldığında Kürt sorununa yönelik anlayış ve yaklaşımların siyasi süreçlerde tam bir turnusol kâğıdı etkisi gösterdiği söylenebilir.

Yenilenen İstanbul seçimlerinin oluşturduğu kırılmaların etkisi gelecekte daha yoğun hissedilecektir. İstanbul seçimleri ile iktidara yürüyen AK Parti süreci yine bir İstanbul sürecinin getireceği sarsıntılarla mı siyasi etkisini kaybedecek yoksa yeni bir sürecin başlamasının irkilme etkisini mi İstanbul seçimleri beraberinde getirecek. Bunu zaman bize gösterecek?

Kaynak: Özgün İrade Dergisi




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —