Siyasî tercihlerimiz hayatımızı tehdit eder duruma geldi. Partilerimiz hayatımızı kuşattı. Parti tüzükleriyle hareket eder duruma geldik. Siyasî görüşlerimiz ?dava? oldu ve bu davalar uğruna fedâ ettiğimiz değerlerimiz oldu. Siyaset bizden çok şey aldı, gencecik fidanlar, nice canlar kurban oldu.
Çok düşündüğüm bir konudur demokrasi ve siyaset. Partili sistem, oy kullanmak, yönetimi belirlemek. Demokrasi, sanırım mevcut dünya düzeni içinde en olgunlaşmış sistem. Bir de bunu idrak edecek toplumunuz varsa içinizden en iyisini seçebilirsiniz. Demokrasinin tarihine, Roma´ya, eski Yunan´a, Rönesans ve Reform gibi Avrupa´nın mühim bildiği dönemlere gitmeden ve daha açık ve yakın zamanlardan itibaren Türkiye´de demokrasi alanında verilen mücadelelere, çok partili sisteme geçişe, canımızın yandığı dönemlere bakmak lazım. Bu işin tarihi bizim tarihimiz değil zaten.
Demokrasi, beşerî sistemler içinde bulunan ve en çok tercih edilen bir yol. Bizde de öyle görülüyor. Siyaseti çok seviyoruz. Herkes siyaset bilimci gibi analiz yapabiliyor. İşsizler kahvehanesinde bile birçok siyaset bilimci vardır. Öyle böyle değil, adamlar hem ekonomist hem sosyolog. ?Ne iş yaparsınız?? sorusuna verilen cevap gibidir durum. Siyaset olsun da hangi konuda olursa olsun, anlarız, konuşuruz, tartışırız. Cahil cesareti!
Siyaset tohumunun bu topraklara ekildiği günden beri içimize kurtlar düştü. Birbirimizle vuruştuk hep. Milletin en zinde güçleri gencecik yaşlarda canından oldu. Niçin? Demokrasi gelecek, âdil bölüşüm ve eşit toplum olacağız diye. Mümkün mü bu? Hiçbir dönem mümkün olmayacak! Siyaset, bilinçli toplumlarda vatandaşın gündemine sandıktan sandığa gelirken, bizde ise gündemimizden çıktığı yok siyasetin. Atalar dini oldu sanki. Deden, babadan, sülaleden siyasetçi olanlardan geçilmiyor. Ekmek kapısı olmuş durumda parti merkezleri. Parti parti ayrılan toplumda insanlar siyaset yüzünden birbirinden uzaklaşmış. Çıkar üzerine kurulu bu sistemde ancak kendi yandaşınız imtiyazlı olur, hak da ona verilir. Dışarıda kalanlar kurban edilir. Politize olmuş siyasetin girmediği hiçbir yer kalmadı. Siyaset, maddî dünyamızı kuşattığı gibi manevî dünyamızı bile kuşatır hale geldi. İmamın hutbesini beğenmeyip camisini değiştirenleri duyuyoruz. Bu gidiş nereye!
Marifet öncelikli konu olmalıdır. Bürokraside marifete değil de siyasete bakıyoruz. Bir dönemin adalet bakanının itirafı her şeyi ortaya koyuyor. Hâkimleri, savcıları nasıl seçtiklerini itiraf etmişti. Bu mantıkta iktidar kim ise yöntem aynı oluyor. Herkes kendi siyaset havuzundan besleniyor. Diğerleri yine kurban oluyor. Kurban vere vere memleketi kurban edeceğiz, Allah muhafaza!
Filler tepinirken çimenler ezilir. Türkiye´de gençler üzerinden verilen siyasî kavgalar tam da böyle olmuştur. Öğrenci sıralarında olması gerekenler, maalesef mahkemede sanık sıralarında yer aldı. Kimi asıldı, kimi zindanlarda çürüdü. Kurban üstüne kurban verdik. Bu kadar kurbanı Allah için verseydik, tüm dileklerimiz gerçekleşirdi. Şimdi, şöyle bir baksak tüm fraksiyonlara, hiçbirinin arzuladığı düzeyde değildir memleket. İktidar mensupları bile arzuladıkları düzeni tam kuramadıklarını ifade edecektir. Her defasında muhalefet üzerinden çığır açma çabaları, geçmişi günümüze getirerek hesaplaşma yapmalar, iktidarın bile kendisine mani olarak gördüğü şey yine siyasetin kendisi oluyor. Yapamadıklarımızın sebebi ihanet içinde gördüğümüz ve bizden olmayan siyasî güçler olmamalıdır. Siyaset sahnesinde bağnazlık olmamalıdır. Siyaset çözümün adresi olmalıdır.
Siyaset kendi içinde devamlı yenilik, alternatif, zinde güç, umut ve barış barındırmalıdır. Meclis´teki kavgalara bakarak, aldanıp da kahvehanede dostunu üzen insanımız az mıdır? Bu memlekette öz kardeşler birbirine düşmedi mi? Birbirimize atmak tutmak yerine, oyumuzu sandığa atalım ve dostluğumuza ve muhabbetimize bakalım. Artık verecek kurbanımız yok!