Siyasetin, ideolojik bakış açılarının baskın olduğu toplumlarda yaratıcı düşüncenin, sanatın-edebiyatın, müziğin gelişmesi ve evrensel ölçekte eserlerin ortaya çıkması mümkün değildir. Elbette bu siyasetin toplumların hayatında önemsiz olduğu anlamına gelmemelidir. Tam aksine siyaset tek tek bütün insanlar için son derece önemlidir ve de elzemdir. Ama her şey siyasete indirgenir hale gelmişse, orada zihinlerin çölleşmesi kaçınılmazdır.
***
Maalesef son yıllarda siyaset ve ideoloji hayatın her alanını kuşatır hale gelmiştir. Bu yüzden de insanların hayata bakışı bile günübirlik siyasetin slogan diliyle şekillenmektedir. Dramatik bir durum ama, insanların hayatının sloganlarla şekillendiği bir ortamda en duyarlı olması gereken kesimlerin bile kültür insanlarının, şairlerin, mimarların, müzik insanlarının yaratıcılığı karşısında duyarsız hale gelmesi kimseyi endişelendirmemektedir.
Oysa bir toplumun değer hükümlerini oluşturan ve o toplumu evrensel ölçekte önemli kılan kültür insanlarıdır, şairleridir, ressamlarıdır, romancılarıdır, hikayecileridir, müzisyenleridir. Ve unutulmamalıdır ki bu değer hükümlerini oluşturan bilimdir, felsefedir, sanat ve edebiyattır.
Ayrıca kültürü, sanatı, edebiyatı sadece ülke sınırları içine hapsetmek de mümkün değildir. Dünyanın hangi coğrafyasında yaratılmış olursa olsun, bütün sanat- edebiyat değerleri insanlığın ortak değerleridir. Bütün çağlarda olduğu gibi modern zamanlarda da insanlar, dünyanın bütün şairlerine, romancılarına, hikayecilerine, müzisyenlerine kapılarını kapatamazlar. Kuşkusuz herkes sanatın-edebiyatın bütün alanlarıyla ilgili olmak zorunda değildir. Her birey kendi ruh dünyasıyla örtüşen farklı şiirleri okuyacak, farklı müzikleri dinleyecektir.
Dolayısıyla Dede Efendi ve Itri dinleyen nasıl bir ruh dünyasını keşfediyorsa, Mozart ya da Beethoven dinleyen de, cazın önemli ismi Miles Davis dinleyen de, Beatles dinleyen de benzer bir ruh dünyasının ikliminde dolaşıyor demektir.
Değerli düşünürümüz Nurettin Topçu ?Kültür ve Medeniyet? adlı eserinde bu konuda nefis bir tespitte bulunuyor: ?Biz sanat yapıyoruz, o kendiliğinden milli oluyor. Çünkü millet insaniyetin içsel tecrübesidir. Aynı feryat Fuzuli´de Mecnun´dan, Goethe´de Faust´dan yükselirken ne büyük karakter ve neşe başkalığı taşımaktadır. Zira birinde inleyen Dicle nehri, öbüründe Elbe sularıdır. Yunus´un güneşi mabedin içerisinde doğuran imaniyle, Shakespeare?in her tarafına ve insanın ruhuna sisler doldurucu şüphesini, sun´i bir temenni saymak lazımdır.?
***
Kültürel anlamda her geçen gün irtifa kaybeden bir ülke haline geldiğimiz için, Klasik Türk musikisi, Klasik Batı müziği ya da caz ve rock gibi kalite ifade eden müzikleri dinleyen insanların bu estetik ve içsel yönelimleri ne yazık ki toplumumuzda lüzumsuz ilgiler olarak görülmektedir. Aynı şekilde bilim, sanat ve felsefe konularındaki ilgiler ve okumalar da pek makbul davranışlar olarak görülmemektedir.
İşte böylesine kültürel çölleşmenin yaşandığı bir ortamda, yeni nesillerin bilim, sanat, felsefe gibi zahmetli işlerle uğraşmak yerine, ?şanlı tarih´ masallarıyla kolay yoldan ?yerli´ ve ?milli´ olmayı tercih etmeleri kaçınılmazdır. Kısa yoldan köşe dönmek varken, kim zahmetli işlere talip olur ki...
Düşünün ki önünüzde iki slogan atarak yükseleceğiniz kariyer basamakları var, ama siz bunu bırakıp Fuzuli´yi, Baki´yi, Şeyh Galip´i, Sezai Karakoç´u, Goethe´yi, Shakespeare´i, Nurettin Topçu´yu, Hilmi Ziya Ülken´i, Sabri Ülgener´i, Halil İnalcık´ı okuyacaksınız. Bu da yetmeyecek Dede Efendi´nin, Itri´nin, Mozart´ın, Beethoven´in müziğini dinleyeceksiniz... Hele bir de caz ya da rock dinlemeye kalkarsanız mazallah hepten milli hasletlerinizi kaybedebilirsiniz!.. Ne zor işler değil mi?