Tarih: 25.03.2019 15:06

Siyaset akledenlerin işidir!

Facebook Twitter Linked-in

Müslümanlık/İslamcılık iddiasıyla başlayan yaklaşık iki yüz yılık siyaset yolculuğu, büyük bir hayal kırıklığı ve başarısızlık ile sona doğru hızla yaklaşmaktadır. Geçmişe yönelik bildiklerimiz, tarihi tecrübe ve mirasımız, dini okumalarımız, entelektüel, aydın, ulema, meşayıh ve üstatlarımızın çabalarına rağmen siyasi yolumuzu aydınlatan bir ışık bulamadık. Ne mehdiler, ne imamlar, ne ulu´ul-Emirler, ne de halifeler çare oldu.! Partiler kurduk, cemaat olduk, iktidar olduk yine olmadı! Anlayacağınız, maddi-manevi başvurduğumuz hiç bir yöntem, reçete/ilaç sadra şifa olmadı.

?Harp hiledir? mantığı ile kullanılmayan hiçbir modern araç da kalmadı. ?Tramvay? misali, demokrasi vasıtasına da binildi ancak ?Yalancının mumu yatsıya kadardır? teşbihinde olduğu gibi demokrasi hilekârlığında yakayı ele verdiler.

Ne yazık ki, ?Dava!? iddiasıyla ve kerameti kendisinden menkul nice gizemli ve manevi güç sahiplerinin icazet ve himmetiyle, Fukahanın  içtihat ve fetvalarıyla çıkılan ve desteklenen siyaset yolunda, kirlenmeden, bozulmadan, dünyalıkların ve liderlerin esiri/bendesi olmadan yola devam edebilen neredeyse kimse kalmadı.

?Az gittik, Uz gittik, Dere Tepe düz gittik. Bir de dönüp baktık ki bir arpa boyu yol gitmişiz.? Bir arpalık yolu da, bin adımlık sapma ile ancak katedebilmişiz. Davamız, samimiyetimiz, ihlasımız, ideallerimiz, kardeşliğimiz, beraber yürüdüğümüz yolda kaybolup gitmiş. Şeytanımızla, kibir ve gurumuzla, ağır vebal yükümüzle baş başa kaldık.! Bataklıkta çırpınan Leylek´e döndük.!

Gerçek şudur ki, içine düştüğümüz hezeyan ve hezimetlerden çıkış yolu görünmemektedir. Artık tövbe ve aklanma imkânı da kalmamıştır. Çünkü siyasetin tövbesi yoktur, siyasette işlenen günahlardan, yapılan yanlışlardan, halka söylenen yalanlardan arınmak mümkün değildir. Siyasetin hesabı önce millete verilir.! İki hesaptan da hiçbir tövbe, siyasetçiyi kurtaramaz.! Hiçbir himmet, fetva, dua, ibadet fayda vermez.!

Siyasallaştırılmış dini kavramlar ile dinselleştirilmiş modern kavramların sentezinden yola çıkarak geliştirilen İslamcı siyaset iddiası çökmekle kalmamış, felaketlere de yol açmıştır. En kötüsü de, peygamber(as) sonrası başlayan iktidar ve siyaset mücadelesinin modern süreç içerisinde de Müslümanlar arasında siyasi kavga ve mücadelenin aracı ve tarafı haline getirilmiş olmasıdır.

Modern söylemlerle yapılan İslamcı siyaset ve din adamlarının yönlendirmesi sonucu, Müslümanlar aşırı bir biçimde politize olmuş, sadece Müslüman olmayan unsurlarla değil, kendi içinde ayrışma, kutuplaşma ve düşmanlık derinleşerek yaşanmaktadır. 

İnsanlar arasında çatışmayı, düşmanlığı, kutuplaşmayı, ayrışmayı evrensel rahmetiyle yok etmeyi ve barış tesis etmeyi hedefleyen İslam; ne yazık ki İslamcılık siyasetiyle, dinci politikacılar, işbirlikçileri din adamları ve din tacirleri marifetiyle yağma, talan, gazap, şiddet ve terör olarak kapımıza dayanmış durumdadır. İslamcı politikacıların dilinden öfke, kin, tehdit ve kan damlıyor. Bunu da ?İslam? iddiasıyla yapıyorlar!

Toplum ise,  yalancı, riyakâr, ikiyüzlü politik cambazların ve işbirlikçi din tacirlerinin hamasetine ve vaatlerine kanmaya devam etmektedir. Siyasetin çirkin, kirli ve çirkef olmasında en az sorumluluk yine toplumun olsa gerek.! Çünkü aydınların, filozofların, mütefekkirlerin ve münevver ulemanın olmadığı toplumların, yönlendirilmesi tabiatıyla politikacılara, dinbazlara kalır. Onlar da, çirkin emellerine alet etmek için gereğini yapmışlar!

Kuşkusuz bu tablo, Müslüman ülkelerin tamamı için geçerlidir. Müslüman dünyasında yaşanan kaos ve karmaşa, yeterince bu iddiamızı desteklemektedir. Özgürlük, barış, sanat, bilgi, marifet, hikmet, felsefe, akıl, bilim, edebiyat, kültür, erdem, yüksek insanî ahlâk, hakikat, hukuk gibi medeniyet ilkelerinin olmadığı bir toplum ve ülkede, nitelikli bir siyasetin varlığından söz edilemez. Medeniyet olmadıkça camilerin, minarelerin, ezanların, Kur´an Kurslarının, hafızların, İmam Hatip okullarının, dini tedrisatın olmasının hiçbir yararı ve önemi yoktur. Aksine günümüzde olduğu gibi,  kaos ve karanlığın derinleşmesine daha çok yarar.

Esas olarak sorun; bizim siyaset anlayışımızdan kaynaklanmaktadır. 

Sorun; İslam tarihinden devşirdiğimiz ve ?İslam? olarak inandığımız siyaset tarzıdır. 
Sorun; Müslümanlar arasındaki iktidar kavgalarının dinselleştirilmesidir. 
Sorun; modern siyaseti dini kılıfa uydurma çabalarıdır. 
Sorun; din istismarıdır.!
Sorun; İslam´ı; iktidarı, devleti, gücü ele geçirmenin aracı olarak kullanmaktır veya İslam´ın hedefi, gayesi ve ruhuyla asla bağdaşmayan ?İslam devleti? kurma iddiasıdır. 

Bu ve benzer iddiaların tamamı, siyaset alanını daraltmakta, kirletmekte, siyasi krizlere, derin çatışmalara ve ahlaksızlığa neden olmaktadır.
Oysa siyaset; akletmeyi, adaleti, bilgi ve lıyakatı esas alır. Çünkü bir ülkeyi siyasetçiler yönetir. Bu nedenle siyaset ortak bir alandır. Bu alanı hiçbir din, ideoloji, kimlik veya şahıs tek başına yönetemez. Siyaset; bütün inançların, kimliklerin hayat bulduğu ve özgürce geliştiği bir alandır. Dinselleştirilemez, millileştirilemez! Bu alanda milli hamaset, dini irşad yapılmaz.! Siyaset kürsüsü irşad ve vaaz verme makamı değildir. Akletme makamıdır.!´´Akletmek Müslümanlar tarafından terk edildi ve bu yüzden zelil bir hâle düştüler...´´ demiş İbn-i Haldun.!
Hülasa; Siyasetçinin makbul olanı; dindar olanı değil, bilgili, donanımlı, ehil, dürüst, adil ve ahlaklı olanıdır..!

Kaynak: karadenizekspres.com




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —