İnsanı düşünmekten alıkoyan hâllerin yoğunluğu oldukça belirgin. İnsanları bilme ve tanıma bakımından; sokak, çarşı, ilişkiler önemli alanlar. Fakat diji dünyanın gelişimiyle birlikte artık sokaklar, mahalleler, insanların geneliyle çok daha rahat yüzleşebiliyoruz. Geniş ve sınırsız ve hatta destursuz bir alan. Karşılıklı atışmalar, düşüncelerin hiçbir tartıya ve süzülmeye gerek duyulmadan aktarılması nelerin olup bittiğini gösteriyor.
Bu alanlar tartışma alanları da değildir. Daha çok karşılıklı salvolara ve hakaretlere dönüşen bir platform.
Düşüncesizlik ve derinliksizlik çok belirgin.
Siyasal söylemler, çıkarcı anlayışlar hayata egemenleştiğinden sağlıklı bir bakış beklenemez. Çünkü hemen her gün her saatte insanlara boca olan, etkisi altına alan bir medya ve reklâm gücü var. Söylenenlerin ve yapılanların sağlıklı olup olmadığı zamanla kendini gösterebiliyor.
Bu eylemlerde bulunanların, konuşanların geçmişiyle içinde bulundukları an arasında kişilerin göstergeleri. Bu çekişmeler, tutarsızlıklar, ya da zıtlar asla ne eleştiri konusu olur ne de bir tartıya konulur. Hayatlar ve ilkeler çıkarcı olduğundan tutarsızlıklar da onun bir tarzı oluyor.
Çıkarcı anlayışlar, yalanı, sahteyi, hatta en aleyhte olanı bile tevil etme bu hayatın da bir tarzı oluyor. Sahte ve yalanın, tutarsızlıkların savunusu bu gibi ortamlarda ağırlık kazanıyor.
Bunun için bu gibi durumlarla zaman geçirmenin bir anlamı yok bunlar hayatın israfı ve tükenişidir.
Zaman çok kıymetlidir, boşa geçirmeye gerek yok. İnsanı körelten, bakışları donduran, statikleştiren bakış sloganlardır. Sloganlar insanların düşünme alanlarını daraltır. Bundan kurtulmanın ve kaçmanın en sağlıklı yönü derin ve düşünce yoğunluğu olan okuma alanlarında bulunmadır.
İnsanlar değişimler geçirebilir, bu bir yenileşme, kendini yenileme ve geliştirme ise bir anlamı ve değeri olur. Ufuk açma, geniş düşünme. Ancak bir Müslüman’ın yapacağı kendi medeniyetinin, inancının ve düşünüşünün özünden kopmamasıdır. Çünkü Müslümanların düşünme alanlarını geliştirecek büyük bir geçmiş birikimi, bir gelecek ufku var. Bunlar birbirini bütünler ve daha çok açılım sağlar.
Günün farklı sorunları ve farklı bir dil bakışı bulunuyor. Bunları anlayabilmek için onlara karşı kendi ruhunun dilini geliştirmesi önemlidir.
Bu, sahte ve kendine ait olmayan bir dil ve ortam içinde kendini bulması düşünülemez. Kendisi bu ortam ve durumda kendisini kendisiyle var kılabiliyorsa bir anlamı olabilir.
Eleştiri karalama değildir, kritik etmedir. Doğrularla yanlışları birbirinden ayırma ve onların üzerinde düşünmedir.
İslâm düşüncesi medeniyetimizin özüdür. Değişmeyen ve asla insanları yanıltmayan, iyiliklere ve güzelliklere götüren bir kitabı bulunuyor: Kur’an. Peygamberin yaşama tarzı, yani sünneti, sözleri ilahi olandan beslenmedir. Bir Müslüman için örnek alınması gereken özdür.
Batı, sahih bir öze sahip olmadığından sürekli değişkendir. Sürekli kendine göre kurallar oluşturur, öyle ki sınır tanımadığından uçurumları da hayatın bir gerekliliği gibi görür. İnsanın zararına olanları bile hayatın bir gerekliliği gibi sunar.
Bu ister istemez kitleleri etkisi altına alır. “Savaş hiledir” kutlu sözü bile ters yüz olur bu anlayışta. Hilenin içinde hile ile savaş ve hilenin içinde yitişe neden olunur.
Batı düşüncesinin özünü kapitalizm oluşturur. Onun hayatı bütünüyle hileli ve sahtedir. Sömürüdür, zulümdür, işkencedir, başkasına yaşama hakkı tanımamadır. İşin tuhafı Müslümanlar kapitalist sistem içinde bir kapitalist ve burjuva olmaktan rahatsız olmuyorlar. Onun mücadelesini veriyorlar. Onun sahteliklerinin savunucusu ve sözcüsü oluyorlar. Böyle olunca da özden uzaklaşıyorlar. Bu da tam anlamıyla insanları körleştiriyor.