Şişkin bir cüzdan

Yaşar Süngü, Beykoz Üniversitesi Klinik Psikoloji Lisansüstü Programları Koordinatörü Prof. Dr. Ebru Şalcıoğlu’nun da üzerinde çalıştığı pandemi sürecinde artan ‘depresyon ve ankisiyete’ye dair görüşlerini dile getiriyor.

Şişkin bir cüzdan

Çin, ABD, Japonya, Hindistan, İtalya, İspanya ve Türkiye gibi ülkelerde yapılan araştırmalar pandemide anksiyete belirtilerinin yüzde 33 ve depresyonun yüzde 27 oranlarında seyrettiğini gösterdi.

Yani üç kişiden biri günlük hayatını olumsuz etkileyecek kadar ciddi kaygı sorunları yaşarken, dört kişiden biri depresyonda.

Beykoz Üniversitesi Klinik Psikoloji Lisansüstü Programları Koordinatörü Prof. Dr. Ebru Şalcıoğlu bu tür psikolojik sorunların dünyanın tüm ülkelerinde sağlık, sosyal, ekonomik ve insan hakları üzerinde önemli etkilerinin olduğuna dikkat çekiyor.

Ve bunları azaltmak için bireyin farkındalığı ve yardım arayışıyla birlikte toplum temelli çalışmaların yapılması gerektiğini söylüyor.

Yani demek istiyor ki hoca, bu kaygı ve depresyon tek başına insanların alt edeceği sorunlar değil. Dışarıdan destek gerekiyor.

Burada kaygı derken sıfır kaygısızlığın kastedilmediğini hele pollyannacılığın hiç kastedilmediğini de hatırlatmış olalım.

Ölçülü kaygı bizi insan yapan en önemli duygulardandır.

**

Buradaki iyi haber mutlu ya da mutsuz olabilmek biraz kişinin elinde.

Kişinin üzerinde kontrolü olmayan ya da az olan genetik faktörler ve yaşam koşulları mutluluğu yüzde 60 oranında belirlerken, kişinin elinde olan ‘kasıtlı eylem’ mutlu olmasını yüzde 40 oranında belirliyor.

Kasıtlı eylem ne demek?

İnsanların günlük yaşamlarında katılmayı seçebilecekleri farklı aktiviteler ve somut davranışlar. Bu belli bir çaba gerektirir.

Yani, mutluluk kendiliğinden gelmez, çabayla olur.

Mutluluğun formülü var mı?

Şarkılara bakarsak mutluluğun formülü şu: Bir sen bir ben bir de bebek.

Gerçek hayata dönersek o kadar kolay değil ama zor da değil.

Hocanın dediği gibi tercihlerimizi değiştirmemiz ve çaba göstermemiz gerekiyor.

Terlemeden, çalışmadan, üretmeden, hareket etmeden beden ve ruh sağlığını korumanın imkanı yok.

Yatarak büyüyen bazı sebze ve meyve gibi değiliz; İnsanız.

Ve insan olarak kalmanın tek yolu emek. Bu yolda ne kadar emek harcarsan o kadar insan oluyorsun, insan kalabiliyorsun.

**

Prof. Şalcıoğlu 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü vesilesiyle ruh sağlığını korumak ve mutlu bir yaşam sürmek isteyenler için önemli önerilerde bulunmuş.

Önerilerini değerli bulduğum için paylaşıyorum;

1. Amaç edinin: Hayatınızı belli amaçlar doğrultusunda yaşayın. Amacın küçüğü büyüğü, önemlisi önemsizi var diye düşünmeyin. Amaçlarınızı belirleyin ve gündelik yaşamınızı bu amaçlara ulaşmak için sergilenecek davranışlar ve aktivitelerle doldurun.

2. Her zaman gelişmeyi sürdürün: Yeni deneyimlere açık olun ve kendinizi geliştirmeye devam edin.

3. Yargılamayı bırakın: Kendinizi yargılamadan kabul edin. (Başkalarını da yargılamayın) Kaçmaya çalıştığınız duygu ve düşünceleriniz siz kaçtıkça çığ gibi büyüyerek sizi ele geçirirler. Bunlara dikkatinizi verin, fark edin ve kabul edin. Kabul etmek teslim olmak değildir, kabul etmek bir deneyimle barışmak ve onu dışlamadan ona alan açmaktır.

4. Sosyal yaşamın içinde olun: Kendinize sosyal destek ağı yaratın. İnsanlarla yakın ve tatmin edici sosyal ilişkiler, arkadaşlıklar kurun. Çok sayıda arkadaşınızın olması önemli değil, size destekleyecek iyi arkadaşlarınızın olması önemli.

5. Bedeninizin ihtiyaçlarına kulak verin: Bedeninize iyi bakın. Düzenli uyuyun, beslenin ve hareket edin.

**

Toprakla iç içe yaşayan eski dönem insanları derlerdi ki; ihtiyacımızdan fazla olan her şey zehirdir. Bu güç olabilir; tembellik, yiyecek, ego, hırs, ihtiras, kendini beğenmişlik, kıskançlık, korku öfke, nefret, hatta iyi niyet bile.

16. yüzyılın önemli düşünce insanlarından biri olan Paracelsus da “Her şey zehirdir, önemli olan dozudur” diyerek bu düşünceyi formülleştirmiş.

Ölçü her yerde lazım; İlişkilerde de ticarette de.

**

Ve bizdeki her fazlalığın başkalarında azlığa neden olabileceğini de unutmamak lazım.

Aşırı zenginlik aşırı yoksulluk doğuruyor. Birileri aşırı kazanıyorsa birileri de aşırı kaybediyordur. Birileri aşırı yiyorsa birileri de aşırı yiyemiyordur.

Aslında şişkin bir cüzdan ile şişkin bir karın arasında hiçbir fark yok.

Şişkin cüzdan toplumu, şişkin karın bireyi rahatsız ediyor.

Zengin hayırseverlerin tarihte örnek gözükmeleri az sayıda olmaları yüzündendir.

Çok olsalardı tarihe geçmezlerdi.

Velhasıl, her fazlalık önce bizim, sonra yaşadığımız dünyanın dengesini bozuyor.

Her türlü fazlalıktan korunmak lazım.