Birkaç gün önce Medyaskop Tv’de, Sırrı Süreyya Önder, İYİ Parti ve HDP’yle ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
“Dün bize aracı gönderen, ‘Şurada kiminle çalışalım? Nasıl çalışalım? Şunu nasıl yapalım?’ diye fikrimizi merak eden bir siyasal parti, bugün bize koordinat biçemez. İYİ Parti’yi kastediyorum...” diyordu.
Yerel yönetim seçimlerinde, özellikle İstanbul’da CHP ile HDP arasında diyalog ve işbirliğinin yaşandığı sık dile getirilen bir durumdu. Bu ilişkilerin, HDP’yle her tür temasa karşı olan İYİ Parti’yi rahatsız ettiği de malumdu. Yöneticileri de o dönemde bu istikamette açıklamalar yapmış, hatta geçtiğimiz günlerde bir kez daha bu ilişki varsayımıyla İYİ Parti’nin Millet İttifakı’ndan ayrılabileceğini ima etmişlerdi.
Şimdi, İyi Parti, Önder’in açıklamalarını reddediyor. Buna karşılık Cumhur İttifakı’nın resmi ve “gayri resmi” sözcüleri bu açıklamaların üzerine gidiyor, PKK-HDP-CHP hattı ithamlarına İYİ Parti halkasını eklemeye çalışıyorlar.
Bu tartışmalar siyasi alan kavgası bakımından son derece doğal.
Ne var ki, Cumhur İttifakı taarruzunun ciddi bir karşılığının olacağını sanmıyorum. İyi Parti’nin seçmeni bakımından da kritik bir durumu ifade edeceğini düşünmüyorum.
Buna rağmen Sırrı Süreyya’nın açıklaması son derece önemlidir.
İYİ Parti temsilcilerinin HDP’nin kapısını çalıp, siyaset yapma konusunda fikir alması, kişisel bazda veya dolaylı da olsa bir dirsek teması kurması, Türkiye siyasetine yönelik ideolojik takıntılar taşıyan analizlerin gözden geçirilmesini gerektiğine işaret ediyor.
Açıklama önemlidir zira, hem bir perdeyi aralamış, aynı zamanda dışarıdaki manzarayı resmetmiştir.
Bu manzarada üç önemli nokta var.
İlki yeni düzende ve düzenlemelerde, “ittifak siyaseti”nin siyasi hayatta sanılanın ötesinde bir rol oynadığı ve oynayacağı hususudur. Bu durum, mevcut seçim sisteminde her siyasi partinin bir diğerine veya diğerlerine bağımlı olduğunu gösterir. Bağımlılık, ittifak gereği duyan siyasi partiler arasında temas, taviz, ulaşma, diyalog gibi kapıları açma potansiyeline işaret eder.
İkincisi, siyasi yarışın ve ilişkilerin bu koşullarda, bundan böyle iki ayrı ağırlık merkezi olacağına yöneliktir. Siyasetin bir odağı Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı yarışması örneğinde olduğu gibi, ittifak blokları arasına konumlanacaktır. Diğer odak ise her bir ittifak bloğunun içindeki dengeler ve ilişkilerle, içerideki siyasetle ilgilidir. Bu ilişkiler bir bloktaki tüm aktörler arasında olabileceği gibi, sadece kimi unsurları arasında veya çapraz ilişkilerle meydana gelebilir. Siyasi esneklik üretebilecekleri gibi siyasi sertleşmeye de yol açabilirler.
Üçüncü ise, bu koşullarda, HDP’nin, bu köşede sık vurguladığımız üzere, Türk siyasetinin kilit taşı konumuna yerleşmesi gerçeğidir. Nitekim, Cumhur cephesinde HDP’yi sistemden dışlayan ve kriminalize eden tutum ile cephede esen beka ve milliyetçilik rüzgarları arasında doğrudan bir ilişki bulunmaktadır. Millet Cephesi’nin ise HDP olmadan seçim kazanması mümkün değildir. Bu, HDP ile diğer muhalif partiler arası diyaloğu önemli kılar. Bu diyalog, nasıl oluşursa oluşsun, Kürt meselesinde yeniden siyasete giden bir kapıyı açar Diğer ifadeyle ülkede demokrasiye geri dönüşün veya demokrasiden biraz daha geriye düşüşün Kürt sorunu ve HDP’ye bakış yakın ilişkisi vardır.
İktidar bloğunun Kürt politikası, ne denli otoriterleşmenin taşıyıcısı haline geldiyse, normalleşmenin taşıyıcısı da aynı oranda demokratik bir Kürt siyaseti olacaktır.