Sinop, Karadeniz´in incisi. Türkeli, Gerze, Ayancık, Erfelek, Boyabat, Durağan ilçeleri de bu incinin taneleri sayılsa yeridir. Doğduğum yer olduğu için söylemiyorum, Sinop bir görenin bir daha unutamayacağı güzellikte bir şehir. Güzel olanı bir çırpıda anlatabilmek kolay değil. Belki de bu yüzden olmalı Evliya Çelebi´nin Seyahatname?sinde yazdıklarını saymazsak çok fazla bir şey yazılmış değildir bu kente dair. Şimdilerde Kabataş Lisesi müdürü olan Fatih Güldal dostumuzun hazırlayıp henüz kitaplaştırmadığı ?Sinop Tarihi´ yüksek lisans tezi ise okuyucuyla buluşacağı günleri bekliyor. Sinop´un güzelliğini kıskananlar o kadar büyüleyici gezip görülecek yeri varken bu şehri anlatırken iki noktanın dışına bir türlü çıkmamışlardır. Ya Sinop Cezaevi ya da Sinop´ta yeni kurulmaya çalışılan Nükleer Santral. Sinop´un yerlileri niye bu şehirden bahsederken uzak bir masal kentinden bahseder gibi konuşuyorlar anlamış değilim. ?Türkiye´nin en mutlu ili´ olarak anılıyor olması sanki yetip artıyor gibi. Oysa bu mutluluğun kaynağına inmek gerekmez mi? Diğer yönden, başka yerlerden insanlar gelsin bu şehre ve onlara da çoktandır ulaşamadıkları mutluluk huzmeleri bulaşsa daha iyi olmaz mı?
Evet, Ayancık, Gerze güzel; Türkeli hepsinden güzel! İyi de güzeli takdim edecek bir el ara ki bulasın. Karadeniz´in kıyıcığına gözden ırak tutmak için sanki saklanmış gibi. Tarihi dokusu, doğal güzelliği, kültürel ve edebi derinliği ile bir romanın ya da hikâyenin konusu olsa fena mı olur? Bağrından Ahmet Muhip Dıranas gibi çok önemli bir şairi çıkaran Sinop´un kendini anlatan şairleri neden sessiz? Usta şair Dıranas´ın adı sadece bir uygulama oteline ad olarak verilirken hatırlanmış. Sinop´un kültür müdürleri ne iş yaparlar? Neden sesleri İstanbul´a, Ankara´ya ulaşmaz. Yurdun dört bir yanına dağılmış STK´ların yolu hiç Sinop´a düşmez mi? Sinop Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nihat Dalgın´ın Sinop´un kültürel çıtasını yükseğe çıkarmada ne denli azimli ve de gayretli olduğunu biliyoruz. Lakin bütün kurumlar bir kentte orkestra gibi çalışmalıdırlar. Sadece üniversitenin bir şeyler yapması yeterli değil elbette. Kentleri ürettikleri soğan, sarımsak, tütün ve fındıkla anma dönemleri artık geride kaldı. Bu yaklaşımlar kentleri kendi talihleriyle baş başa bırakmaktır. Sinop keşkekten, mantıdan, nokuldan çok daha fazla bir şeydir. Bir kez daha Sinop milletvekili seçilen entelektüel kimliği ile tanıdığımız Dr. Nazım Maviş´ten bu anlamda kültürel anlamda Sinop´u ayağa kaldıracak atılımlar bekliyoruz. Hiç olmazsa bir ilk adım.
İSLAMCILIĞIN DEĞİŞEN DİLİ
İslamcılık üzerine en çok konuşulan yıllar bu cereyanın yavaşlama evresine girdiği tarihlere tekabül ediyor. İslamcı kimlik krizi yoğunlaştığı oranda İslamcılık üzerine kitaplar da hız kazanıyor. Başta Prof. Dr. İsmail Kara gibi birçok yazarın çalışma yapıp eserler verdiği bu alanda aynı zamanda siyasetçi kimliği ile tanıdığımız Dr. Nazım Maviş de geçtiğimiz günlerde Pınar Yayınları´ndan çıkan ?İslamcılığın Değişen Dili´ kitabıyla yer aldı. Maviş ?1990´lı Yıllar ve Siyaset´ alt başlığıyla İslamcılığın yakın geçmişini ve değişim evrelerini ortaya koymuş. Yaşları 40´ı ve 50´yi aşmış olanların yabancı olmadıkları süreçler İslamcılığın gelişim ve değişim sürecinde ele alınıyor. Milli Türk Talebe Birliği, Milli Görüş, Tercüme Hareketleri, İslam Devleti Anlayışı, Cahiliye Kavramı, Cihad Söylemi, Ümmet ve İslam Birliği Vurgusu? gibi temalar dönemin ruhu, kırılma noktaları dikkate alınarak işleniyor. Üç bölümden oluşan kitabın ikinci bölümünde İslamcılığın değişimine yol açan yeni ekonomik ve siyasi fırsat alanları, 28 Şubat ve kırılmalar gibi gelişmeler üzerinde duruluyor. İslamcıların demokrasiyi sahiplenmesi ve laiklik ile ilgili yeni yaklaşımları da içeren üçüncü bölümle birlikte İslamcılığın yeni dilinin oluşma süreçleri konu ediliyor. Günümüzde İslamcılığın seyrini daha yakından takip etmek ve bu alanda çalışma yapacaklara ipucu olması noktasında ?İslamcılığın Değişen Dili´ kitabının önemli bir yol gösterici olacağı kanaatindeyim.