Pazar günü kahvaltıda Göztepe ile Fenerbahçe’nin 2-2 berabere kalmasını okumanın keyfi çok güzel olur. Göztepe, kendi evinde misafir ettiği Fenerbahçe ile kıyasıya mücadele etti ve maçı berabere bitirdi.
Göztepe taraftarı olsam da, bütün bir pazarı bu konuya ayırmam beklenmesin, hele ki 6. Din Şurası yapılmışken.
Ailesinde, sosyal çevresinde ve sonrasında üniversitede İlahiyat eğitimi almış biri olarak Din şuraları beni hep ilgilendirmiştir. Ele alınan konular ve sonuç bildirileri…
Diyanet teşkilatımız bu din şurasında da toplumun bütün kesimlerinin sorunlarını masaya yatırdı, toplumumuzda faaliyet gösteren bütün dini grupları (Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam) misafir ederek bilimsel yöntemleri ve teknolojik gelişmeleri kullanarak sancılı konuları ele aldı, 5 yılda bir toplandığı için gelecek beş yıl için toplumda sorun olma ihtimalı olabilecek konulara ilişkin çok ihtimalli programları ve yöntemleri ele alarak bizlere ışık sunacak kararlar aldı.
Demeyi ne çok isterdim.
Ciddi söylüyorum, gerçekten demeyi çok isterdim. Çünkü ‘benim’ dediğim alan ve çevre.
M. Nuri Yılmaz DİB iken o kadar sene görevde kalması konusu açıldığında, hep şunu duymuşumdur: ‘Bütün iktidarlarla iyi geçinmesini bilir, nabza göre şerbet verir’.
Yıllar sonra bu cümleyi çok daha iyi algıladım. Diyanet gibi bir kurumun başında durabilmek büyük zanaat.
Perdenin önünü ve arkasını bilen biri olarak yazmaya başlasam, o kadar çok yazılacak konu var ki.
Neyse… Ben sadece bunlardan birkaçına değineceğim.
Zamanı: Diyanet’in beş yılda bir din şurası düzenlemesi, bana garip geliyor. Neden mi? Hayatın ve hayatın dinamiklerinin hızla değiştiği bir çağda beş yıl uzun bir süre.
Katılımcıları: Din şurası dendiğinde konu dindir. Hristiyanlık ve Yahudilik ülkemizin bir gerçeğidir. Bu iki din kesiminden de katılımcılar olmalıydı. Toplantıda reel sonuçlara ulaşmak için, dinden uzak olan insanların da yaklaşımlarını bilmek adına katılımcı olarak bulunsalar iyi olurdu. Diğer bir konu da dini gruplar ve cemaatler. Eğer konu dinse, bu gruplar da toplantıya katılmalıydılar. Yok eğer resmileştirme olmasın deniyorsa, o zaman bu gruplar, sonuç bildirisi 3. Maddede geçtiği gibi, çok sıkı bir kontrol altına alınmalı ve mümkünse de çalışmaları engellenmelidir.
Üslup: Sonuç bildirisini okuduğumda zihnimde beliren şu oldu: ‘Sanki DİB seçimi var ve bir grubun bu seçim için hedeflediği program okunuyor’. Diyanet teşkilatı ülkenin her noktasında aktif olan bir kurum ve böyle bir kurumun hedefleri -melidir,-malıdır şeklinde olmaktan ziyade; ilk 6 aylık hedef, 1. yıl hedefi, 2. yıl hedefi şeklinde olmalıydı.
Konusu: Sosyokültürel Değişim ve Diyanet Hizmetleri ana başlığı altında ele alınan konular: Sosyokültürel değişimin inanca, dini hayata, dini eğitime, dini yayınlara ve yurt dışı diyanet hizmetlerine etkileri. O kadar güzel ve önemli konular ki, anlatamam.
Değişimden bahsetmek ve değişime ön ayak olmak ve değişimle beraber değişmek: Zeitgeist.
Değişmeyen ne peki?
Reklam
İnsan ve inanç.
İnanç dediğimiz de, imanın irdelenmesi, oluşması ve esasları ve insanın içindeki ulvi olana haslet.
Değişim ne peki?
İnsanın içindeki ulvi olana haslet ve inanma gerçekliği dışında olan her şey.
İslam algıları ve anlayışları, ibadetler ve hayatın içinde olan İslam örnekleri.
Ancak konuya şu cümleyle başlandığı an, benim yazımın başında ifade ettiğim cümle (Demeyi ne çok isterdim) çok anlamlı hale geliyor. ‘Sosyoekonomik ve kültürel değişim, günümüzde küreselleşmenin de etkisiyle hızlanmış ve dinî inanç, ahlâki değerler ve milli kültürü tehdit eder hale gelmiştir…’
Ve ardından gelen şu cümle: ‘Son yıllarda ortaya çıkan baş döndürücü bilimsel ve teknolojik gelişmeler yeniden din-bilim tartışmalarını alevlendirmiş durumdadır. Tıp ve genetik alanları başta olmak üzere bilimin değişik alanlarında ortaya çıkan buluşlar ve bilimsel gelişmeler insanın biyolojik sınırlarını zorlar hale gelmiştir. Tıpkı 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında olduğu gibi hakikatin sadece bilimsel yolla keşfedilebileceği şeklinde bir yanlış kanaat yeniden yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Yeni gelişmeler sonucunda bilimin dinin yerini alacağı, dinleri dönüştüreceği şeklinde bir kabul hızla popülerlik kazanmakta ve bu da inanca yönelik yeni tehditler ortaya çıkarmaktadır….’
Sosyoekonomik ve kültürel değişim, hayatın bir parçasıdır. Eğer bu değişime karşı durmak istiyorsanız, hayata karşı durmanız gerekir. Yani hayattan kopuk olup, dağ başında yaşamak…
Din-bilim tartışmaları İslam’da sorun olabilecek bir konu değildir. Sizlere Endülüs’ten bahsetmiştim, Endülüs’teki bilimsel çalışmalar ve birlikte yaşama örneklerinden. Biz bu örneklere vakıfken, Diyanet’in din-bilim tartışması demesi gerçekten düşündürücü ve üzücü. Hele bir de muhafazakar yönetim varken diyeceğim ama bu cümlemin ne kadar boş olduğunu da biliyorum. Siz dememişim sayın.
İslam statüko dini değildir,
İslam kalıplaşmış, kalıplara sıkıştırılmış bir din de değildir.
İslam, zeitgeist’tır.
Keyifli bir Pazar yazısı olmadı farkındayım, çünkü Bertrand Russel’la aynı fikirdeyim:
Tatlı bir yalan söylersen 10 kişi seni alkışlar.
Acı bir gerçek söylersen, 8 kişi sana saldırır ama iki kişi sorgulamaya başlar.’
O iki kişiye selam olsun…
Sevgi Bilgiyle kalın