Milat Gazetesi yazarı Av. Abbas Pirimoğlu analiz etti...
Geçenlerde kadim dostum Ahmet Meral tarafından kaleme alınmış “Din ile Siyaset arasında Yeni Bir Yaklaşım Neden Gereklidir?” başlıklı yazısı elime geçti. Makaleyi dikkatlice okurken bir yandan da zihnim onlarca yıl öncesine ister istemez gidiverdi.
Tabii ki içimi özlem dolu bir hüzün kaplayarak! Kolay değil, Üsküdar’da ki Yalı Kıraathanesi az inkılabî sohbetlerimizle yankılanmadı. Ahmet Meral ile birlikte ayaklı kütüphane Osman Bostan, Kitapyurdu.com’un mucidi ve sahibi Sadi Kiziroğlu , tatlı dili ile insanları bir araya getiren Ali Yücesan, “Düşünce” dergisinde emeği geçen Ahmet Kuru, sonra milletvekili olan İşaret yayınlarının sahibi İsmet Uçma ve ismini yazamayacağım daha nice kıymetli dostlarla, saatler süren sohbet eşliğinde az çay devirip kabak çekirdeği çıtlatmadık. Yalı Kıraathane’si kapanınca mevsim yaz ise Üsküdar sahilinde gece yarılarına kadar atılan turlarla muhabbetimizi sürdürürdük.
Gençlik devremizin güzel günleri...
Her neyse biz gelelim Sayın Meral’ın makalesi üzerinde fikir teatisinde bulunmaya. Yazar yukarıda değindiğim hatıralarından hareketle günümüzü değerlendiriyor. Daha doğrusu örnekleme olarak bahsettiğim tecrübemizin her vilayette ve her alanda yaşanan benzerleri ile kazanılan birikimin günümüzde muhasebesini yapıyor.
Ben anlayabildiğim kadarı ile makaledeki anlatılanları üç başlık altında toplayabilirim.
İlki Oliver Roy’un “Siyasal İslam’ın İflası” kitabında yapılan eleştirilerden hareketle İslam’ın bir ideoloji gibi algılanmasının oluşturduğu tehlikelere dikkat çekiyor olması. Dostum İslam ile İslamcılığın birbirinden farklı olduğunun altını ısrarla çizer.
İkincisi ise dinin siyasal mücadelelerde polemik konusu yapılmasının dine verdiği zararlardır. Siyasetin doğasında olan kazanma hırsı ile dinin doğruları ve toplumsal hedeflerinin çoğu kez örtüşmeyeceği gerçeğidir.
Üçüncüsü de iki asırdır süren “tek medeniyet Batı Medeniyetidir” anlayışının günümüz İslam Coğrafyasında ivme kazanarak mevcudiyetine halen devam ediyor olmasıdır.
Ahmet Meral’e katılmamak mümkün değil. Tespitlerinin hepsi de doğru. Lakin yukarıda bildirilen şıklara biraz daha yakından bakmayı deneyerek kanaatlerimi paylaşmayı deneyeceğim. Elbette ki kanaatlerim ve yaklaşımlarım benim metinden anladıklarım ile kayıtlıdır. Umarım yazarını en az hatalı bir şekilde anlayabilme başarısını göstermişimdir.
Ben de Oliver Roy’un eleştirilerinden ne kızmaya ne de karamsar olmaya gerek olmadığı düşüncesindeyim. Mısır merkezli Müslüman Kardeşler hareketi, Mevdudi’nin Pakistan- Afganistan Merkezli Cemaat-i İslam Hareketi ve İran İslam Devrimi... Bütün bunlara karşı yöneltilen eleştiriler kimden gelirse gelsin dikkate alınmalıdır. Taşıdıkları niyeti tabii ki göz ardı etmeden.
Elbette Roy İslam’ın iflasından değil, İslamcı hareketlerin iflasından söz ediyor. Şimdi bura da şu iki hususa değinmekte sanırım yarar var: İslamcılık lüzumsuz mudur? Lüzumlu ise neden Roy gibilerin ilan ettiği gibi başarısız olmuştur?
İslamcılığı, İslam’dan hareketle çağın problemlerine çözüm üretmek olarak anlarsak evvela meselenin basit bir siyasi çekişme konusu olmadığını, ikincisi de Batı tarafından diğerleri yok edildiği yahut bastırıldığı için meydan okuyan başka medeniyetin kalmadığı zamanımızda alternatif bir medeniyet teşekkül etmenin elzemliği noktasında ittifak etmiş oluruz.
Eğer alternatif bir medeniyet elzem ise bu belli ki “bilgi” ile gerçekleştirilecektir. Peki, öteki kimdir? Belirtildiği gibi günümüz medeniyeti Hıristiyan yahut Yahudi kimlikli değil; yani İslam’ın ötekisi bu dinler değil. Laik, seküler, hatta ateist; hedonist, bencil, teknolojinin şiddetini yedeğine alarak hükmeden; sömürgeci, halkları fakirleştirirken kendisi semiren; toplumlar arsında düşmanlık çıkararak sattığı silahlarla onları vuruşturan; insanlığı eğlence ile avutup düşünmesine ket vuran; bilgiye yeni tanımlar getirerek tekeline alan, dolayısıyla cenneti bu dünyada arayan, bunun için dünyanın ekseriyetinde insanlara cehennem azabı yaşatan materyalist bir zihniyettir “öteki”yi oluşturan.
O zaman sorun şurada: Şayet Müslümanların ihtiyacı “bilgi” ise, “öteki” de tarihteki ötekilerden farklı ise, tarihte Müslümanların sahibi olduğu bilgi ile günümüz hasımlarını alt etmesi mümkün müdür? Elbette ki hayır! Bu ahvalde olması gereken anlaşılacağı üzere “bilgi” edinmekten geçmektedir.
Kastımın bilgi transferi ve taklidi olmayıp üretimi olduğunu sanırım anlatabilmişimdir. İşte bu nedenle İslamcılık kimilerince sanıldığının aksine asla bir ideoloji değildir. Olmamalıdır da.
Çünkü “ideolojiler” hâkim medeniyetin kullandığı, gerçeği ters gösteren aparatlarıdır. “İslamcılık” ise Müslümanların günümüzdeki “öteki”nin farkına varması halidir. Üretilecek bilgi ise alternatif medeniyetin temel taşı.
O zaman sahip olduğumuz “bilgi” nasıl üretilecektir?