Neredeyse tam tamına iki yıl önce, 12 Nisan 2018’de, bir Perşembe günü muhtemelen erken sabah saatlerinde uzun notlar almışım.
Kâğıdın tam ortasında “12 Nisan 2018” yazıyor, hemen yanı başında Perşembe…Köşeye de yanlamasına “Silivri Notları” lafını eklemiş, altını da çizmişim.
Bunların altında da sayfanın tam ortasında “Raf Temizliği” başlığı var:
“Çeşitli zamanlarda üzerine notlar aldığım peçeteler çoğaldı, bir raf temizliği yaparak, o notları kalıcı kâğıtlara aktarmak gereği doğdu.”
***
Ardından soluk soluğa ta o zamandan beri aklımda çevirip durduğum bir konuya girmişim: “Sosyal zaman saati.”
Öngörü içeren sosyal ve siyasal olaylarla ilgili yapılan yorumlar sonucu etraftan genellikle hep aynı soru gelir:
“Ne zaman?”
Acaba bu sorulara cevap olacak ve kesin bir tarih içerecek bir “sosyal zaman saati” bulunabilir mi?
Öyle bir formül bulalım ki, ileriye yönelik öngörülen sosyal ve siyasal bir gelişmenin muhtemel gerçekleşmesini kesinlikle söyleyebilelim.
Acaba bu mümkün olabilir mi, olabilirse nasıl olur?
Silivri Notları şöyle devam ediyor:
“Bir ‘zaman saati’ konusu aklımı kurcalıyor. Sosyal bir değişimin daha keskin bir ifadeyle ‘keskin bir kırılmanın’ önceden görülebilmesi, gerçekleşme zamanının bilinmesi nasıl olabilir, olabilir mi?
Böyle bir çalışmanın sabiti ne olmalı? Sabit ne?”
Öyle bir sabit ölçü bulalım ki, diğer değişenleri rahatça ölçebilsin… Öngörüyü bir sosyal zaman dilimine yerleştirsin.
“Sabit” ne olabilir? Tarih koymadığım bir peçeteye hızlı bir akıl oyunları kabilinden kısa bir temrin yapmışım:
“Köprüler, kanallar, salgın hastalıklar, salgınlar, doğal âfetler veya sosyolojik çemberler, demiryolu, deniz yolu, yol ile değişim arasını ölçmek vs.”
İki yıl önce Korona yok, salgın yok ama ben “salgın hastalıklar” ve “salgınlar” lafını da geçirmişim.
Şimdi kasıp kavuran bu ortamda herkes birbirine sorup duruyor ya “bu salgın ne zaman biter” diye.
İşte bir sosyal zaman saati formülü olsa sorulara kesin cevaplar verilebilse, işte aradığım da böyle bir şey.
Acaba saydıklarımdan sabit çıkar mı, öyle bir düşünüp geçmişim…
Çünkü bir belgesele rastlamışım.
Son cümle şöyle:
“Belgesel kanalında ‘En Ünlü Ulaşım Yapıları’ adlı belgesel ardından alınan notlar, öylesine…”
***
Gene aynı gün muhtemelen daha başka bir saat diliminde yeni bir kâğıda yeniden “12 Nisan 2018” yazıp geri kalan peçete notlarını kâğıda geçirmeye devam etmişim.
“Ruh yaşlanmaz beden yanılır” ve “Sükûnet kaygının kalkanıdır…” hoşuma giden bu iki sözü de peçeteye aktarıvermişim.
Ve sıra sıra devamı gelmiş:
- Cemre gene sırasıyla havaya, suya, toprağa düştü. Aynı hapishane hücresinde aynı filmi seyreder gibi oluyorsunuz.
- “Yeryüzünde ‘yazı bitiyor’, sosyal medya dili yazının yerini alıyor endişesi büyüyor.” Bunu da tek satırlık bir not hâline getirmişim…
- E-devlet ‘soy, sop’ araştırmasını olanaklı hâle getirdi, geçici bir çılgınlık oldu.
Türkiye’de ‘zaman, mekân, kültür, tarih bilinci yok, geçmişe yönelik bu anlık sorgulama da kalıcı bir bilinç yerine, kısmi uçucu bir paparazzilik olarak kalacağa benzer.
***
Peçetelerde bir de ekonomik kısa notlar var. Örneğin Moody’s notu düşürürken neler demiş, iki satır yazmışım:
a- ‘Kurumsal yapı’: Bu liyakat, kriter ve ilke yok, insan kalitesi düştükçe düşüyor manâsına geliyor.
b- ‘Dış finansmanın çevrilebilir olması’: Borçlanmanın sonu anlamına, ‘küresel bolluk bitti, paralar geri çekiliyor, ağustos böceğinin zor zamanları…
c- ‘Sosyal Riskler’: Hukuk ve demokrasi olmadıkça, ekonomi nefessiz kalır diyorlar…
Devam etmişim:
Türkiye’nin en temel ve değişmez sorunu, bir ömür yazıp söylediğim gibi tasarruf yetersizliğidir. Ülke zenginlik üretemez. ‘Dünyalı’ olamadığı için de ‘dış tasarrufa’ yeterince ulaşamaz. Örneğin bugün itibariyle ‘ülke risk primi’ gene zirvelere doğru koşuyor.
Cari açık, bütçe açığı, hepsi tasarruf yetersizliğinin türevleridir.
“20 birim tasarruf lazımken, 14 birim tasarruf” diye bir not var peçetenin üzerinde. Bu da ihtiyaç duyulan sağlıklı kalkınmayı sağlamıyor. Büyüme tarihsel ortalama olarak yüzde 5’ler civarında hep.
Bu bağlamda iç-dış borçlar ayrımı, kamu-özel sektör borçlar, kısa ve uzun vadeli borçlar dökümü notlarımda yer almış.
Bir yılda örneğin borçlar 22 milyar dolar artmış. Ödemesi bir yıldan daha önce olması gereken borçlar ‘kısa vadeli, 14 ay ve sonrası “uzun vadeli” sayılıyor.
2.118 büyük firmanın döviz ablukası altında olduğu da gene peçete notum. Yeni kısıtlamalar getirildiği de gene bir cümleyle yer almış peçetede.
19.02.2018 itibariyle özel sektör borcu 238.9 milyar dolar diye vurgu var, hemen yanında ise faizin çok yüksek olduğu ibaresi.
***
21. yüzyılın çelişkili yapısı da peçete üzerine çiziktirdiğim notlarımda yer alıyor.
Bir yanda çok yüksek bir teknolojik yolculuk: Örneğin Putin, ‘Ulusa Sesleniş’ konuşmasında, ‘Nükleer su altı dronu geliştiriyoruz,’ dedi,
21. Yüzyılın bir şekilde ‘Dronlar Çağı’ olduğunu görüyorum.
Ama öte yandan, bölgesel itiş-kakışların gittikçe artan ivmesi. Silah ve petrol lobisi dünyayı kan ve göz yaşı içinde bırakarak servetlerini artırma çılgınlığı peşindeler.
Bu en çok da Orta Doğu’da hissediliyor. “İran-Suriye-Hizbullah” ve “ABD-İsrail” diye iki blok notu var peçetemde.
Fırat’ın Doğusu’nun 550 km olduğunu da bu nota ilave etmişim.
Bir yandan yüksek teknolojinin kasırgaya dönüşmesi, öte yanda “silah-petrol” cephesinin çıldırmışlığı, diğer yanda “küreselliği hazmedemeyen” çaresiz yığınların öfkesi.
“Popülizm” olarak tanımlanan bu siyasal rövanşist söylemin icraatının ip uçları bâbından bir kavram var: “Anti-Göçmen.”
Tabii ki popülizm çok daha karmaşık bir yeni siyasal ve sosyal dalga ama peçetede tek bir satır olarak yazılmış.
***
Bir diğer peçetede, 21. yüzyıl analizinin daha geniş bir pencereden yapılabilmesini sağlayacak, daha geniş bir gök dürbününün satırbaşları var:
Fizik bilimindeki değişimleri esas almadıkça, en derini görmenin yetersiz kalacağını vurgulamak için peçetenin en başına “Fizik” yazmışım. Altına “sermaye birikimi-ulus devlet” ikilisini yerleştirmişim, üçüncü satırda “Küreselleşme-Bitcoin” ibaresi var. Bunları yeni çıkan bir kitap röportajını dinlerken almışım.
Sonra kendi üçlümü alta ilave etmişim:
“Fizik-Ekonomi-Sosyal Yapı.”
Peçetenin ucunda da bir final cümle: “Kuantum Düşünce Modeli.”
P24 Blog