Bugün ülkede hemen hemen tüm kesimlerin beklediği bir parti vardır. Kısa vadede, halkın beklediği ve daha çok ekonomik ağırlıklı bir partidir bu… Halk, işsizliğe çare bulacak, hayat pahalılığını önleyecek ve geçimi kolaylaştıracak bir parti ister ve hem de halkın güvendiği ve huzurunu sağlayacak bir partidir bu… Ancak ülkede faiz, enflasyon ve kur üçgenine sıkışmış olan iktidar, bir çıkmazın içindedir ne yazık ki…
Tarihin büyük ekonomik krizini yaşayan ülkede sahte bir görünüm, inkâr, bazen örtülü, bazen de açık bir ırkçılık kültürü, İttihat ve Terakki anlayışı içinde yetişen kuşakların her yerde düşman arayıp gördüğü bir toplumsal akıl oluşmuştur şu anda…
“Tek vatan, tek millet, tek bayrak, tek devlet… Ya da “Bu ezan susmayacak, bu bayrak inmeyecek” söylemleri ile oluşturulan toplumsal akıl, gerçekliğin reddi, açık olan hakikatin inkârını kabullenmiş durumdadır iktidar denilen erk…
Adalet ve Kalkınma Partisi muhalefeti, partilerin cesaret eksikliği, demokratik düzenin değil, rejimin parçası olmalarından kaynaklanıyor. Türkiye’nin başını asıl derde sokan, sorunlarının anası Kürt meselesinde temelde bir farkları yok. Olan fark, üslup farkı… Bu sorunun üzerine gidilmedikçe, demokrasi inşasının mümkün olamayacağını göremiyorlar pek.
Hastalığın temeline inmeden yaranın üzerine yapılacak bir pansuman, 5-10 yıl içinde tekrar aynı hastalığın nüksetmesine yol açacak oysa. Bölünme tehdidi bağırışları altında hukukun ve demokrasinin askıya alınması, aynı filmi tekrar tekrar izlemekten yorulmayan bir toplumsal yapı var ortada.
Devlet televizyonu, radyo, sosyal medya ve yazılı basından yoksun bırakılan Kürtler, bu mücadeleden yılmadan yollarına devam ettikleri görülmektedir. Yolsuzluğa bulaşmış siyasiler ve devlet içine çöreklenmiş bir çete, “Bölünme” endişesini kaşıyarak demokratik sisteme sürekli olarak müdahale etmektedir.
Yaşanan ekonomik buhran daha ağırlaşmakta, toplumdaki yansıması ve algısı kasırgaya dönüşmüş bulunmaktadır… Toplumun beşte dördü, bugünden de daha ağır yaşam şartları beklentisi içinde… Doğal olarak da panik ve endişe yükselmiş durumda… Toplum ve bireyler, adeta pimi çekilmeye hazır bir bomba gibi neredeyse patladı patlayacak… Otobüste, tramvayda, metrobüste ya da metroda ufak bir sürtünme ya da ayağa basma, bıçak ve tabancaların çekilmesine varacak bir kavganın ortaya çıkma nedeni olabilmektedir ne yazık ki…
Yıllardır süren, kangren haline dönüşmüş siyasal ve toplumsal sorunlar, gerilimlerin yanı sıra pandeminin ürettiği can derdi ve ekonomik buhranın yüklediği geçim derdi, bir arada yaşanıyor. Uzun süredir toplumsal psikolojik endişe ve kaygı, ağırlık noktasını oluşturuyor. Bir bakıma toplum depresyondadır adeta…
Bir toplumsal dinamizm körelmiştir… Ve tüm ruh halini dünden bugüne daha da ağırlaştıran ise, son günlerdeki döviz kurlarındaki dalgalanmalar ve enflasyon olgusu… Toplum, bekleme pozisyonunda olduğu için siyasi tabloya henüz yansımıyor gibi görünse de hemen, yakın gelecek hakkında bile bu denli karamsarlığı tetikleyen ekonomik alt üst oluş, iktidarın ve çevresinin bu gerçekliği algılamıyormuş ya da umurunda değilmiş gibi tutturulan dil ve davranışları, artık başka bir toplumsal psikolojiyi üretecek gibi…
Türkiye, inanılmaz bir ikiyüzlülük, inkâr ve kendi içine kapanma yaşıyor. Hastalıklı bir bedenin kanserle mücadelesi gibi şu anda ülkenin durumu bundan farklı değil… Teşhis var ama tedavi konusunda gerçek kabullenilmiyor pek… Modern tıbbın aklına uyup ilaç almaktansa hala koca karı ilaçlarından medet uman hastaya benziyor.
Tablo parlak değil. CHP’nin bir kısmını da katarsak AKP, MHP, İYİ Parti, Gelecek, Deva, Demokrat ve Saadet Partisi tabanı toplamı yüzde 50’inin üzerindeki rey hesaplamalarıyla meşgul… Bu malzemeden, bırakın 5 yıldızlı bir restoranın mutfağından, bir esnaf lokantası aşhanesinin yemeği bile çıkmayacağı aşikâr
Kanak: Farklı Bakış