Yıldıray Oğur yazdı;
Kalyn Keller, ABD’nin Michael Phelps’in de içinde olduğu olimpiyat şampiyonu efsanevi yüzme takımının en parlak üyelerinden biriydi.
2000, 2004 , 2008 yaz olimpiyatlarında bireysel ve takım olarak iki altın, bir gümüş madalya kazanmıştı.
38 yaşındaki eski şampiyon son olarak kameraların önüne 6 Ocak günü ABD Kongresi’nde çıktı.
Kongre’yi basanların içinde..
Uzun boyu ve maske takmaması yüzünden fotoğraflarda hemen fark edildi. Uzamış sakalları ve şapkasına rağmen omuzuna taktığı olimpiyat arması sayesinde de tanınması uzun sürmedi. Geçen hafta Kongre baskını soruşturmasında gözaltına alındı.
52 yaşındaki, üç çocuk babası Larry Rendall Brock da gösteriye Dallas’ın banliyölerindeki lüks evinden kalkıp gelmişti. Üzerinde askeri kamuflaj, askeri armalar ve pilot kaskıyla. Çünkü Brock, Afganistan’da savaşmış, Irak’ta savaş sonrası görev yapmış madalyalı bir havacı yarbaydı.
Video kayıtlarında barmen Eric G. Munchel ile birlikte Kongre binası içinde ellerinde silah ve plastik kelepçelerle dolaştıkları görülüyordu. İddialara göre, hazırlıklı gelmelerinin sebebi senatörlerden bir kaçını kaçırma planı yapmalarıydı
Munchel de gösteriye annesiyle birlikte katılmış, gösterinin ardından kaldıkları Washington’daki lüks otele gitmiş ve o gün yaptıklarını bütün açıklığıyla bir kameraya anlatmıştı.
70 yaşındaki Lonnie Coffman, Alabama’dan kamyonuyla Washington’a gelmişti. Kamyonunda polis çok sayıda silah ve tehlikeli maddeler kullanılmış Molotof kokteyller buldu. Bir de “Berbat adam” yazılmış bir Müslüman kongre üyesinin de aralarında olduğu Demokrat siyasetçilerin adları ve adreslerinin elle yazıldığı bir liste.
Kongreye girip Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin odasını basan, koltuğuna oturup ayağını masasına uzatarak o pozu veren Richard Barnett, 60 yaşında bunu yapmak üzere Arkansas’tan Washington’a gelmişti. O da tutuklandı.
Polise saldırıdan tutuklanan Mark Leffingwell, Washington’a Seattle’dan gelmiş Irak savaşında savaşmış emekli bir askerdi.
Kongre binasına girmek için camları kıran 43 yaşındaki Dominic Pezzola da eski bir denizciydi. New Yorklu adam 10 yıl yurtdışı üslerde görev yaptıktan sonra ordudan ayrılmış, Proud Boys adlı aşırı sağcı grubun içine girmişti.
Senato salonunun girişinde kapıya tırmanırken polisin vurup öldürdüğü 35 yaşındaki Ashli Babbitt da eski bir hava kuvvetleri askeriydi.
Kongre baskını için gözaltına alınanların listesine bakılınca, bu insanların hepsinin kafasında boynuzlu yarı çıplak şaman gibi tuhaf karakterler olmadığını görülüyor.
Orta sınıf anne-babalar, savaş gazisi askerler hatta yarbaylar, eski polisler hatta olimpiyat madalyalı yüzücüler.
Ama hepsi benzer komplo teorileri, seçim hırsızlığı iddialarıyla radikalleşmişler, Trump’ın çağrısıyla Washington’da toplanmışlar, en vatansever olmalarına rağmen “ABD, ABD” diye tezahürat ederek ABD tarihinin ve siyasetinin kalbi olan Kongre’yi basıp ülkelerine verebilecek en büyük zararı vermişlerdi.
Bütün bunları da ulvi bir amaca hizmet ettikleri düşüncesi ve vatanseverlik duygularıyla yapmışlardı.
Gözaltına alınanlar bütün bunları Trump’ın çağrısıyla yaptıklarını söyleseler de, Trump “Kongre’ye yürüyeceğiz, ben de sizinle geleceğim” dediği taraftarlarını ilk gün sattı.
Onların şiddetini tasvip etmediğini en sert ifadelerle bir kaç kez tekrarladı. Şiddetle arasına mesafe koydu. Cumhuriyetçiler de Kongre’yi basanların aslında Antifa adlı solcu örgütün mensupları provokatörler olduklarını iddia ediyor.
Çünkü ABD; İç Savaş, başkan suikastları yaşamış, şiddetin en azından ülke içindeki siyasette yeri olmadığı konusunda herkesin hemfikir olduğu bir ülke.
Birbirlerinin yüzüne karşı bağıran hatta küfreden ama asla temas etmeyen karşıt fikirli protestocu görüntüsü Amerikan klasikleri arasındadır.
Ama bu ABD’de bile Kongre baskını kitlelerin siyasi amaçlar için nasıl kolayca şiddete yönlendirilebildiğinin bir örneği oldu.
Bundan duyulan korku nedeniyle ayaklanmayı kışkırtmakla suçlanan Trump, bütün sosyal medya platformlarından çıkarıldı, hakkında yeniden azil soruşturması açıldı.
Türkiye, siyasal şiddetin acılarını çok daha yakın bir zamanda bir iç savaşla yaşamış bir ülke.
1970’lerde 5000 ülkücü ve devrimci genç siyasi nedenlerle öldürüldü.
Onlarca siyasetçi, gazeteci, aydın suikastların kurbanı oldu. Bu siyasi suikastlar 80’ler, 90’lar hatta 2000’lerde sürdü.
Bir kaç gün sonra siyasi cinayetlerin en sonuncularından biri olan Hrant Dink cinayetinin 14. yıldönümü olacak.
Rahip Santora cinayeti, Hrant Dink cinayeti ve Malatya’da Zirve kitapevinde üç misyonerin boğazları kesilerek öldürülmesi olaylarında örgütsel bağlantı olsun, olmasın, katiller o yıllarda yaratılan siyasi iklimle radikalleşmiş profillerdi.
2015’de iki DHKP-C militanının savcı Selim Kiraz’ı öldürmesinden sonra pek çok tanınan ismin cinayeti meşrulaştıran paylaşımları hala hafızalarda.
Türkiye, siyasi amaçlarla şiddet kullanılmasının kolayca meşrulaştırıldığı, şiddete kategorik olarak mesafe koymanın zor olduğu bir ülke.
Siyasette şiddet ne solda ne de sağda tümden reddedilmiş değil.
Aynı zamanda şiddet ve terör bağlantısı siyaseten de kullanışlı.
Bundan beş yıl öncesine kadar muhalefet iktidarı IŞİD’çilikle suçluyordu.
Son zamanlarda iktidarın elindeki en işlevsel silah muhalefeti PKK, FETÖ ile birlikte göstermek ve bunu soruşturmalara çevirmek.
İktidar özellikle HDP’nin de muhalefet cephesinde olması yüzünden bütün muhaliflerini terör örgütleriyle mesafesizlikle suçluyor.
1991’den beri siyasette ve Meclis’te var olan bir geleneği temsil eden HDP, sanki ilk defa karşılaşılmış ve daha önce hiç muhatap olunmamış gibi suçlanıyor, haklı olarak terörle, şiddetle arasına mesafe koyması isteniyor. Hatta bu yüzden 10’uncu kez kapatılması gündemde.
Ama dün Ankara’da yaşananlar şiddetle arasına mesafe koyması gereken tek siyasi aktörün HDP olmadığını gösterdi.
Olayın kronolojisi şöyle:
12 Ocak’ta Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, Twitter hesabından MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin 17/25 Aralık’taki tutumunu hatırlatan tweetler attı.
13 Ocak günü onun bu eleştirilerini ziyaret ettiği Yeniçağ Gazetesi’nin Ankara Temsilcisi Orhan Uğuroğlu köşesine taşıdı.
Bunun üzerine 13 Ocak günü MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, Twitter hesabından seri tweetler atarak Özdağ için “dönek, hain, oportünist, revizyonist, bukalemun, satılmış, satıcı” gibi sıfatlar kullandı.
Buraya kadarki kısmı sert bir siyasi tartışma olarak kalabilirdi.
Ama öyle olmadı.
Dün öğlen önce Ankara’daki evinden Cuma namazı için çıkan Selçuk Özdağ, arabasına binerken sopalı ve silahlı bir grubun saldırına uğradı, başına 15 dikiş atıldı, kolu kırıldı, ameliyat oldu.
Ardından yine sopalı bir grup bu kez yine Ankara’da gazeteci Orhan Uğuroğlu’na yine arabasına binerken saldırıp yaraladı.
Bir gün önce de yine MHP’ye yönelik eleştiriler dile getiren eski Ülkü Ocakları Başkanı ve KRT programcısı avukat Afşin Hatipoğlu İstanbul’da bir grubun saldırısına uğramıştı.
Daha önce de benzer eleştiriler yüzünden İYİ Parti’den isimler, bazı milliyetçi gazeteciler sokak ortasında dövülmüş, hatta bazılarının dövülmesine bazı MHP’li siyasetçiler açıkça destek vermişti.
Saldırıları, uzun süren bir sessizliğin ardından önce Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ve AK Parti TBMM Grup Başkanı Naci Bostancı kınadı ve faillerin yakalanacağını söyledi.
Ardından Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, AK Parti TBMM Grup başkenvekili Bülent Turan, Cumhurbaşkanı İletişim Başkanı Fahrettin Altun kınama mesajları yayınladılar.
Bu yazı yazılırken henüz Cumhurbaşkanı Erdoğan, İçişleri Bakanı Soylu, MHP Lideri Bahçeli ve diğer MHP’li yetkililerden bir açıklama ya da kınama gelmemişti.
24 saat içinde bir partiye yönelik siyasi eleştiriler yüzünden bir avukat İstanbul’da, bir partinin genel başkan yardımcısı ve 70 yaşında deneyimli bir gazeteci de öğlen vakti Ankara’da saldırıya uğradı.
Bütün bunların tesadüf olduğunu, bunun organize bir saldırı olmadığını herhalde kimse iddia etmeyecek.
Ankara Emniyeti, faillerin üçünü yakaladı, birinin arandığını açıkladı. Ama soruşturmanın talimatı verenlere ve azmettiricilere uzanıp uzanmayacağı belirsiz.
Umarız, Ankara’da AK Parti ve iktidar çevrelerinden gelen eleştiri ve kınamalar bunun üzerine gidilmesine yeter.
Bu siyasi şiddetin üzerine gidilmesi tekrarlanmaması için hayatidir.
Eğer buradan yine cezasızlık çıkarsa söze karşı şiddet sürer, bir süre sonra söz biter.
Söze karşı organize şiddet ciddi bir radikalleşme ve sertleşme işaretidir.
Dünyada siyasi alana organize şiddet çetelerinin, milislerin sokulmasının sonuçlarına dair çok sayıda örnek var. Burada onları tekrarlamaya gerek yok. İsteyenler Google’a yazıp okuyabilir.
Türkiye’de belli bir yaşın üstündeki herkes bunun acı sonuçlarını Google’a bakmadan da hatırlayacaktır.
Başta iktidar ortakları olmak üzere bütün partiler siyasete şiddetin gölgesinin düşmesine karşı net tavır göstermeli, herkes şiddetle arasına net mesafe koymalı...
Şiddetin başladığı yerde söz de, siyaset de biter, demokrasi karanlığa mahkum olur.