Kırıkkale´de, Emine Bulut´un eski eşi tarafından 10 yaşındaki kızının yanında öldürülmesi haberlerinin basında yer alma şekli kamuoyunda tartışılırken uzmanlar, Türkiye´de bu tür haberlerin şiddeti meşrulaştırma ve şiddete duyarsızlaşma gibi sonuçlar doğurabileceğini belirtiyor.
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serhat Ulağlı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, tüm dünyada medyanın haber dili ile ilgili olarak temel dört stratejiden bahsedildiğini anlattı.
Bu stratejilerin, haberin niteliği, etiği, servisi ve feed back (geri bildirimi) olduğunu ifade eden Ulağlı, "Haberin içeriği, meydana gelen olayın haber değeri taşıyıp taşımadığı, haber olgusunun toplumun geneli ile nasıl ilişkilendirildiği sürecini kapsar. Haber etiği ise bir haberin yapılması durumunda toplumun temel dinamikleri ve algısını nasıl etkileyeceği ile ilgilidir. Haberi servisi ise paylaşılacak olan bilginin nasıl sunulacağı, okur/izleyicide nasıl bir imgelem dünyası oluşturacağı belirlenerek haberin paylaşılma aşamasıdır. Haberin feed back (geri bildirimi) süreci ise haberlerin halk tarafından nasıl algılandığı, nasıl yorumlandığı ve verilen tepkinin analiz edilme sürecidir." dedi.
Ulağlı, ülkemizde bu dört aşamanın hiçbiri kullanılmayarak, izleyicinin ilgisini çekecek manşetlerle haber üzerine izleyicinin odaklanmasının sağlandığını ileri sürdü.
Şiddet olaylarının medyada bu şekilde sunulmasının, bir süre sonra şiddet olayları karşısında toplumda 2 farklı tutumun ortaya çıkmasına yol açtığını belirten Ulağlı, "Legaliazasyon dediğimiz meşrulaştırma ve desensibilizasyon dediğimiz duyarsızlaşma. Şiddet haberlerine sık sık maruz kalan birey, bir dönem sonunda bu haberleri sıradan, vasat, meşru olgular gibi görmeye başlar. Bir sonraki aşamada ise duygu yitimi durumları doğurup, suça eğilimini de artırabilir. Maalesef bu süreçler ülkemizdeki basın yayın kuruluşları tarafından gözardı edilerek belli bir hedef kitle oluşturulması amacıyla haber yapılmaktadır." diye konuştu.
Ulağlı, gelişmiş ülkelerde olay haberleştirilirken suça eğilimi, teşviki ve eylemi engellemek amacıyla bazı filtreler kullanıldığını hatırlatarak, bir cinayet haberinde bilinçaltında suça teşvik edici görseller, kişiler ve örtük mesajların asla kullanılmadığını vurguladı.
Ülkemizde şiddet haberlerinde suçu ve suçluyu kapatan söylemler olabildiğini dile getiren Ulağlı, şunları kaydetti:
"Geçen günlerde birçok ulusal basın organında, arabasının içinde öldürülen birinin haberi, ´arabasının içinde infaz´ olarak servis edilmiştir. ´İnfaz´ ifadesi bir suçun karşılığında verilen cezanın tatbiki gibi algıya yol açmaktadır. Ülkemizde haber etiği ve yayın politikaları hakkında ciddi bir dönüşüm zorunludur. Kurbanların ve olaya tanık olan insanların görsellerinin paylaşılması, haberi okuyan bireyler üzerinde oldukça olumsuz bir algı oluşturmaktadır."
Ulağlı, Emine Bulut´un katledilmesine ilişkin yapılan paylaşıma da değinerek, "Toplumumuz ve insanlık adına utanç verici bir durumu gözler önüne sermektedir. Kızının, ´Ben onlardan yardım isterken onlar kameraya çekiyorlardı´ ifadesi toplumumuzdaki değişimi daha doğrusu mental çöküşü göstermektir. Burada konuya dikkat çekmekten ziyade olağanüstü bir olaya tanıklık etmek ve bunu paylaşarak toplumda bilgi toplama amacı yatmaktadır." diye konuştu.
Basının haber verme biçimiyle olayların artma ve azalmasında önemli bir gücü oluğunu savunan Ulağlı, şöyle devam etti:
"Ülkemizde özellikle bir gecede yazılıp sahnelenen dizilerin pek çoğunda, istediğini şiddet ile alan kahramanlar, şiddet uygulayan başkarakterler, cinsel istismara uğrayan kadınlar ve daha kötüsü bu eylemlerinden dolayı hiçbir ceza almadığı gibi kahramanlaşan kişilerin yer aldığına şahit olmaktayız. Her türlü entrika, şantaj ve gayriahlaki yöntemlerle hedefine ulaşan dizi kahramanı tipler, maalesef bu tür suçların artmasına neden olmaktadır. Dünyada en fazla televizyon izleyen ve dünyada en fazla sahte haber üreten sosyal medyaya sahip bir ülke olarak maalesef televizyon dizileri toplumu bir uçuruma sürüklemektedir. Hatta bazı haber ve dizilerde suçun nasıl işleneceğine dair izleyicinin detaylı bilgi sahibi olmasına yarayacak içerikler dahi bulmaktadır. Bu konuda RTÜK´ü daha duyarlı ve hassas davranmaya davet ediyorum. Çünkü bir neslin, bir uygarlığın tehdit altında olduğunu düşünüyorum."
- "Medyanın bilgilendirmek işlevi de var"
Medipol Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Büyükaslan da medyanın haber yapma yönteminin cinayet ve kötülüğü yaymaya yol açacak şekilde olmaması gerektiğini vurguladı.
Büyükaslan, medyanın haber verme biçiminden ziyade o haberin oluş şartlarını konuşmanın ve bunlara dikkat çekmenin önemli olduğunu anlatarak, "Medyanın bilgi verme yönüyle öne çıkması, haberini vereceği olayların az da olsa önüne geçilmesinde toplumsal bir eyleme öncülük etmesi anlamına gelir çünkü medyanın haber verme işlevinin yanı sıra bilgi vermek, bilgilendirmek gibi bir işlevi de vardır." dedi.
İnsanların görmeyi, görünmeyi, göstermeyi ve gösterilmeyi çok önemsediğini hatırlatan Büyükaslan, şöyle devam etti:
"Çok yoğun şiddet ve cinayet içeren olaylar, maalesef seyirlik bir duruma dönüşüyor. Bu durum, medyanın şiddet ve cinayet içeren olayları verme yöntemi kadar, o görüntünün beklentisi içerisinde olanları da doğrudan ilgilendiriyor. İntihar sahnelerini heyecanla bekleyen bir kitle onun görüntülerini de aynı ilgiyle bekleyecektir. Önemli olan medyanın bu kitlenin beklentilerine cevap verecek şekilde haberin okunması ve karşılık bulması kaygısıyla hareket etmemesidir. Bu tür haberlerin ayrıntılarıyla verilmesinde, okuyucunun kimi sorular ve cevapların peşinden koşmasına yol açma ihtimali vardır. Kadın ve çocuk resmi kullanmaktan kaçınmanın doğru olacağını düşünüyorum."
Büyükaslan, şunları kaydetti:
"Türk basınında özellikle bazı konular vardır ki medyanın bir kesimi başından sonuna kadar o konuyu takip eder ve peşini bırakmaz. Bazı konular da vardır ki hiçbir zaman haber ilk günkü sıcaklığında medyada yer bulmaz ve kimse de onu takip etmez. Medya bu konuda sadece haber vermekle kalmamalı, bilgilendirme işlevinin gereği olarak konuyu sonuna kadar takip edebilmelidir. Bir olayla ilgili haberi vermek onunla ilgili medyanın haber bağlamında görevinin bittiği anlamına gelmemeli. Medya, olaya ilişkin verilen cezaları da bu tür olayların önlenmesine ilişkin uzman görüşlerini de önemle takip etmelidir."