Tarih felsefecisi Arnold Toynbee, Türkiye’de hilâfetin kaldırılmasından üç yıl sonra yazdığı “1920’lerde Türkiye: Hilâfetin İlgası” (Yöneliş Yayınları, 2000) başlıklı kitabında, hilâfetin kaldırılmasının iki önemli sonucu olduğuna dikkat çeker: Birincisi, “Ehl-i Sünnet’in paramparça olması”; ikincisi de, başta Türkiye olmak üzere, yeni icat edilen ama Batılı emperyalistlerin güdümündeki ya da kontrolündeki sözümona Müslüman ülkelerde, hızla “laikleştirme politikaları”nın uygulanması.
Toynbee, bu iki önemli hâdiseye de İslâm dünyasının dört bir tarafından çeşitli tepkiler gösterilmesine rağmen çok büyük isyanların olmamasına şaşırır -haklı olarak!
Zayıf tepkilerin gösterilmesinin nedeni, İslâm dünyasının fiilen işgal altında olması ve zaten sömürgecilere karşı her yerde bağımsızlık mücadelelerinin veriliyor olmasıdır. Ölüm kalım savaşı verildiği bir sırada, hem hilâfetin yok edilmesi hem de İslâm dünyasında hızla sekülerleştirici düzenlemelerin yapılması, can çekişmekte olan İslâm dünyasına ölümcül bir darbenin indirilmesidir!
BİN YILLIK EHL-İ SÜNNET OMURGA KURULDU VE DÜNYA TARİHİNİ BİZ YAPTIK
Ehl-i Sünnet, İslâm medeniyetinin, dünden bugüne İslâm dünyasının omurgasıdır. Akîdevî olarak da, fikrî olarak da, siyasî olarak da böyledir bu.
İslâm medeniyetinin koordinatları, Ehl-i Sünnet ekseninde teşekkül etmiştir.
Biraz daha açmak gerekirse, İslâm medeniyetinin koordinatları, Sünnî teo-politiği ile Şiî teo-politiği arasında yaşanan, birinci büyük medeniyet krizinin yaşanmasına yol açan gerilim sonrasında Sünnî jeo-politiği üzerinden belirlenmiştir.
Müslümanların tam bin yıl dünya tarihini şekillendirmelerini mümkün kalan Selçuklu-Osmanlı tecrübesiyle gerçekleştirilen küresel medeniyet atılımı, medeniyet koordinatlarının omurgasının Ehl-i Sünnet tarafından yeniden-inşa edilmesiyle mümkün olabilmişti.
Birinci büyük medeniyet krizi sırasında Şiî teo-politiği, Bağdat dışında Şam ve Kahire başta olmak üzere Irak’tan Tunus’a kadar Sünnî jeo-politiğini kuşatmış, Sünnî teo-politiğini de yutmak üzereydi: El-Ezher’in Şiîler tarafından kurulması, bütün İslâm dünyasının akīdevî, fikrî ve siyasî anlam haritalarının Şiiler tarafından belirlenecek bir hâl alması üzerine Salahaddin Eyyûbî, bu duruma son vererek dengeleri sağlayacak, taşları yerli yerine oturtacak tarihî bir adım atmıştı.
Krizler hem bir imtihandır hem de bir imkân.
Birinci medeniyet krizinin esaslı bir imkâna dönüştürüldüğünü gözlemliyoruz. Burada Türklerin, dışardan Haçlı ve Moğol saldırılarını, içerden de Şiî fesadını Kürtlerle omuz omuza vererek geliştirdikleri Sünnî teo-politik meydan okumayla püskürterek tarih kurucu bir rol oynadığını görüyoruz.
İKİ ŞİÎ HİLÂLİ
Tam da Sünnî dünyanın İslâm anlayışının protestanlaştırıldığı bir süreçte, Şiî akidesine dayalı bir İslâm devleti kuran İran’ın önünün açılması, birkaç asır sonrasını dizayn etmeye, Sünnî omurgayı çökertmeye, dolayısıyla İslâm dünyasındaki kökleşmiş dengeleri yerle bir etmeye dönük bir operasyondur.
Batılılar, İslâm dünyasını kontrol etme ve dönüştürme stratejilerini İran üzerinden gerçekleştiriyorlar!
İki yolla yapıyorlar bunu: İran’ı mazlum duruma düşürüp önünü açarak...
İkincisi de, İran’ın İslâm dünyasına enlemesine ve boylamasına, yani hem bilfiil / siyasî hem de bilkuvvve / kültürel olarak İslâm dünyasına derinlemesine yerleşmesini sağlayacak kapıları açarak...
Bu iki Şiî Hilâli’nin sonucunda, İran, bilfiil Arap dünyasını kontrol altına almış, Türkiye’yi güneyden kuşatmış; kuzeyde ise Türk cumhuriyetlerine bilkuvve / kültürel olarak yerleşmiş durumda.
MEZHEPÇİLİK TUZAĞINA DÜŞMEYECEĞİZ AMA TEYAKKUZU DA ELDEN BIRAKMAYACAĞIZ!
Mezhepçi tahliller yapmıyorum. Aksine aslında İran’ın mezhepçilik yaptığına, küresel sistemin İran’ın önünü açarak mezhepçi çatışmayı kaşıdığına dikkat çekmek!
Maalesef, İranlılar, hedef saptırmakta, kamufle olmakta, kendi çıkarları için en iyi dostlarını bile satmakta çok mâhirler.
Türkiye, İran’ın vurulmaması için “çırpındı durdu” bütün küresel platformlarda, BM’de vesaire.
Ama İran bizi bütün zaaf anlarımızda arkadan vurmaktan çekinmedi: 15 Temmuz gecesi, Tahran sokaklarında sevinç gösterileri yapılması ibretliktir!
Ümmetçi, vahdetçi gözükerek tam tersini yapan, Suriye’de on binlerce masumu katleden, mazlumlara saldıran ama mazlumlardan yana, emperyalistlere karşı mücadele veren bir ülkeymiş görüntüsü vermeyi başaran, her şekle, her kalıba giren bir takiyyeler ülkesi İran.
Biz sağduyuyu, kardeşliği savunduk, bundan sonra da öyle yapacağız.
İran’ı karşımıza almayacağız, Batılıların bu tuzağına düşmeyeceğiz. Ama İran’a biçilen role, İslâm dünyasının omurgasını oluşturan Ehl-i Sünnet dünyayı kontrol etme, hadım etme girişimleri konusunda oynanan şeytanî oyunlara karşı da müteyakkız olacağız.