Bir idealin gerçekleşmesi, başlangıçta o ideali taşıyan az sayıdaki insanın destansı fedakârlıkları yanında, zaman zaman patlak veren kritik durumlardaki tutum ve davranışlarına, aksiyon güçlerine, sabırlarına ve davanın esası, meselelerinin mihverinden çıkmamaktaki dayanıklılığına bağlıdır. Örnek ve yüksek yeni bir topluluğun doğmasının şartlarını hazırlamaktaki başarılarıyla yakından ilişkilidir.
Şeyh Said hareketi ne yazık ki meselenin mihverinden çıkmasıyla başarılı olamamış ve sonuçta, zalimane ve acımasız bir kararla 46 insanın darağacında sallandırmıştır. Çok zalim, keyfi ve kindar bir idarenin, deyim yerindeyse yoldan geçmekte olan Şeyh Said Efendi’nin askerlerine bir bardak su ya da ayran ikram edenleri dahi cezalandırılma yolunu seçmiştir.
Karakoç’a göre: “Amcası Halil, Şeyh Said hareketlerine katılanları “misafir etme” tedbiriyle şehir yağmalamaktan kurtarmıştır. Şeyh Sait de adamlarıyla birlikte şehri terk edip gitmişlerdir. Amcası, İstiklal mahkemesinde bir belge çıkarıp mahkemeye sunmuş. “Halk bir mazbata ile beni reis seçti, ben de şehri korumak için bu tedbiri aldım ve şehri korudum.” demiş ve beraat etmiş. Ancak aylarca baskı altında kalmış, fakat asla fütur göstermemiştir.”
Sezai Karakoç’un doğum tarihi, 1933 yılının, Gülan (Mayıs) ayıdır. Demek oluyor ki Şeyh Said hareketinden sekiz yıl sonra doğmuştur Karakoç. Onun anlattıkları, ya amcalarından ya da babasından aktardığı bilgilerdir. Özellikle babasının teyzesi oğlu Hacı Hüsnü Efendi ki, o dönemin en önemli âlimlerinden biridir, bu hareketteki rolü ve hizmeti, oldukça önemlidir.
Karakoç, Hacı Hüsnü Efendi’yle ilgili olarak şu bilgileri verir: “ Hacı Hüsnü Efendi, babamın teyzesi oğlu, âlim bir zattı. Ben, kendisini hatırlıyorum, zayıfça ve uzunca idi. Bir kere bizim eve gelmişti. Bahçede dut ağacının altında bir halı serilmişti. Dut ağacına dayalı yastığa yaslanmış oturuyordu. Babam çok saygı gösteriyordu. Kendisine kaymak ve bal getirip ikram etti. Bir de yaşlıların oturduğu bir kahvede ara sıra otururken gördüğümü hatırlıyorum, eğer yanlış kalmamışsa hatırımda Hacı Hüsnü Efendi’yi. Bir gece de babam beni yanına alarak, Hacı Hüsnü Efendilere gittik. Yazdı. Ben o zaman çok küçüktüm. Dışarıda tahta serili döşeğe uzandığımı hatırlıyorum. Gökyüzü yıldızlarla doluydu. Orada öyle uyuya kalmışım her halde.
Hacı Hüsnü Efendi’nin medresesi varmış. Kadılık ve müftülük de yapmış. Şeyh Said kalkışmasında, anlattığım gibi, şehre bir zarar gelmesin diye Şeyh Said’i ve adamlarını misafir etmişler. Şeyh Said’i de bizzat Hacı Hüsnü Efendi misafir etmiş. Bu sebeple, o da amcam gibi Elâziz’de İstiklâl Mahkemesi’nde muhakeme edilmiş, sonra Menemen’e sürülmüş. Bir yıl sonra da affedilerek ya da beraat ederek Ergani’ye dönmüş.”
Karakoç’un akrabaları, Şeyh Said hareketindeki misafirperverliklerine, kendisi de konuyla ilgili olarak birçok bilgiye sahip olmasına rağmen, pek anlatmak istemezdi. Sonuç olarak bu hadiseyi şu şekilde değerlendirmişti: “Şeyh Said isyanı da bir Kürt isyanı değildir. Buna İsyan demek bile zordur. Bir nevi kabul edemeyiştir. Yeni kurulan düzen, henüz hiçbir telkinde bulunamamıştır. Tamamen ters düşmüştür halka. Aynen Batıdaki gibi birçok yerlerdeki başkaldırılar gibi veya karşı koyuş veya kabul etmeyişler gibi bir olaydır. Bu, yine bugünkü görüş açılarından bakılarak Kürt isyanı gibi vasıflandırılmaktadır.”
Şeyh Said hareketi, tartışılıp durduğu, tartışma fikir alanında da kalmayıp o günkü şartlarda politikanın ağızlarına da sıçradığı halde, özüne bir türlü inilemeyen, kanayan bir yaradır toplum vicdanında.
Necip Fazıl Kısakürek ” Son devrin Din Mazlumları” isimli eserinde Şeyh Said hareketini değerlendirirken şöyle bir hükme varır: içimiz onun macerası ve bu macera münasebetiyle ortaya döktüğümüz kirlilik, küçüklük ve zulüm püskürtüleri yüzünden öylesine bunalmış, bulanmış ve burkulmuş bulunuyor ki, artık fazla fikir hamaratlıklarına hacet görmüyor ve uzun tahlilimizi şu kısa terkip noktasında perçinliyoruz: Şeyh Said zorla itilmiş olmasına rağmen din hikmetleri bakımından pekala mukavemet edebileceği ve mukavemet etmekle mükellef bulunduğu hadiselerin tek sorumlusu olmakla beraber bilmeyerek uyandırdığı ve artık hep uyanık kalmasına sebep olduğu ejderhanın yine bizzat mazlumudur. O, kendisine döşen zulüm payının kefaretini ödedi bir gün ya ödemelerine imkân olmayanların hali ne olsa gerek?
Kırk yıl Üstat Necip Fazıl’ın yakınında bulunmasına karşın, Karakoç, konuyla ilgili biraz ketum davrandı. Ne diyebiliriz ki, Büyük alınyazıları, çetinliklerden yazılmıştır.
Hacı Hüsnü Efendi’nin medresesi varmış. Kadılık ve müftülük de yapmış. Şeyh Said isyanında, anlattığım gibi, şehre bir zarar gelmesin diye Şeyh Said’i ve adamlarını misafir etmişler. Şeyh Said’i de bizzat Hacı Hüsnü Efendi misafir etmiş. Bu sebeple, o da amcam gibi Elâziz’de İstiklâl Mahkemesi’nde muhakeme edilmiş, sonra Menemen’e sürülmüş. Bir yıl sonra da affedilerek ya da beraat ederek Ergani’ye dönmüş.
Kaynak: farklı Bakış