Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Sezâî Karakoç’un vefâtının düşündürdükleri

Vefâtından bir gün evvel acaba kaç kişi onun fikirleriyle hemhâl idi? Öldüğü için hatırlandıysa bunda bir gariplik yok mu? Herkes birden bire hummalı bir şekilde Sezâi Bey’i konuşmaya başladı.

Sezâî Karakoç’un vefâtının düşündürdükleri

Süleyman Seyfi Öğün yazdı;

Sezâi Karakoç vefât etti. Allah rahmet eylesin. Sezâî Bey her şeyden evvel kıymetli, kudretli bir şâir olarak bilinirdi. Fikirlerine en uzak olanlar bile onun bu niteliğini teslim eder, saygı duyarlardı. Bir zamanlar Mülkiye’de fakülte arkadaşı olduğu, lâkin siyâsal tercihleri îtibârıyla zıt cenahta yer alan Cemâl Süreya, Turgut Uyar, Ece Ayhan vd. ile edebiyatta buluşmuş, hep berâber İkinci Yeni Grubu olarak bilinen bir akımı inşâ etmişlerdi. Sezâî Karakoç’u, sol cenaha tanıtan ve sekter bir şekilde kurban edilmesine mânî olan başta arkadaşı Cemâl Süreya olmak üzere solcu şâirlerin “takdirleridir”. Diğer taraftan Monna Rosa şiiri, arkasında dünyevî bir aşk hikâyesini taşıdığı için Sezâî Karakoç’u sol çevrelere şirin göstermiştir. Sol, onu daha çok bu hikâye üzerinden tanır. Bunun hâricinde ne diğer şiirlerini, ne de fikirleri hakkında bir bilgi sâhibidirler. Propagandist olmadığı, kamuoyuna kendisini pek göstermediğinden, İsmet Özel için, “keşke bu tuhaf fikirlere kapılmayıp bir şâir olarak kalsaydı” kabilinden söylenenler Sezâî Karakoç için pek söylenmiş değildir.

Sezâi Karakoç, siyâsete mistik-ruhçu bir pencereden bakan neslin belki de son temsilcisiydi. Bu bakışın felsefî olarak Bergsoncu bir temele sâhip olduğunu düşünüyorum. Bergson’un “hayat atılımı” olarak tercüme edilebilecek olan Elan Vital kavramıyla örtüşür. Bir zihin ve duygu târifi vardır burada. Yapılmak istenen, millet inşâsına, Hegel’in sittlichkeit dediği bir buud katmaktır. Genel mânâda edebî, daha özel olarak da poetik bir hâldir bu. Daha arkaplânda yatan fikirler ilmik ilmik şiir ile işlenir. Burada dramatik olan felsefî değer taşıyan fikirlerin bir müddet sonra şiirin içinde buharlaşmasıdır. En azından kitlelere intikâl etmesi bu suretle gerçekleşir. Hâsılı fikirler derinliğini kaybeder, şiirde yüzeye vurarak uçuculaşır. Fikir nâmına geride, sâdece ethos’a dâir basitlemeler kalır. Meselâ Nurettin Topçu’nun bu çerçevedeki farkı, bilerek mi tercih etti kestiremiyorum, poetik baskılamaya karşı çıkması, felsefî temelde kalmak istemesidir. Edebiyat unsurunu, fikirlere en yakın bulduğu hikâyecilikle sınırlandırmak istemesini de buna bağlıyorum.

Poetik durumu tamamlayan sohbetlerde ortaya çıkan retorik durumdur. Bu, Necip Fâzıl’ın açtığı bir çığırdır. Sezâî Bey de poetik ile retorik’in kesiştiği bu yolun yolcusuydu. Necip Fâzıl, poetik-retorik bağlamında geniş kitlelere erişmek arzusunu maksimalize eden bir figürdü. Sezai Bey ise, bunun minimalist yorumcusuydu.

Poetik-retorik ilişkisini Türk sağının, muhafazakârlık gibi derin bir işçilik ve zahmet isteyen bir işte çuvallamasının başat sebeplerinden birisi olarak görüyorum. (Lâf aramızda, muhafazakârlığın başındaki en büyük belânın sağcılık olduğunu düşünmeye başladım). “İktidâra geldik, lâkin kültürel iktidâr kuramadık” yazıklanması tam da bunun ifâdesidir. Söylemin söyleneni gölgelendirdiği, içeriğini boşalttığı bir garip hâl bu. Hayâtta tınlamıyor, arkasında derin boşluklar bırakıyor, ona bir praksis hediye etmiyor bu hâl. O boşlukları ise bambaşka şeyler dolduruyor. Poetik-retorik hâlin bizzat kendisi, sâdece başvurulduğu noktada, boğaz düğümlenmeleri, gözyaşı salgılayan bir duygulanımcı bir tecrübe olarak yaşanıyor. Fâsılasız anlara bölünmüş modern hayâttaki karşılığı bu… Kendi içinde kendisini tınlatan geçici bir terapi.. Sonra bir rahatlama, gevşeme ve ardından bildiğini okuma…

Sezâi Bey, zâten Türkiye’nin gündemlerinin kenârına itilmişti. Bu durumu kûşe-i uzletinde yaşadığı ve sâdece dar bir çevre ile paylaştiği derviş meşrep hayâtıyla sanki kabûllenmişti. Kirlenmemiş bir hayâtı bıraktı ardında.. Hayâtıyla değil, ölümüyle gündeme oturdu. Hazin olan da bu. Vefâtından bir gün evvel acaba kaç kişi onun fikirleriyle hemhâl idi? Öldüğü için hatırlandıysa bunda bir gariplik yok mu? Herkes birden bire hummalı bir şekilde Sezâi Bey’i konuşmaya başladı. Ama merak buyurmayınız, bir hafta, bilemediniz on gün sonra gündemden çıkacaktır. Bundan sonra sâdece kesintilerle, siyâsal müsâmerelerde hatırlanacaktır…



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER