Önce Babacan sonra İmamoğlu Fatih Altaylı’ya konuk oldu ve biz ‘ana akım’ denilebilecek bir medyayı uzun zaman sonra koşulsuz şekilde deneyimledik.
Fatih Altaylı her zaman sivri dilli bir gazeteci oldu. Yandaş statüsüne dahil olmadı. Buna karşılık Habertürk’ün yandaş kanal görüntüsü vermekten çekinmediği zamanlar hiç de az değildi. Buna rağmen sonuçta iki güne sığan söyleşiler ikonik diyebileceğimiz bir nitelik arzetti.
Fatih Altaylı; tarihe not düşen iki söyleşisinde de uzun zamandır, balçıkla sıvanmaya çalışılanın bizatihi güneş olduğunu herkese hatırlattı.
Bu tür yayınların biraz gaz alma özelliği de olduğu söylenebilir.
Bununla beraber toplumsal karşılıkları oldukça fazla her iki konukla yapılan söyleşiler gaz almanın çok ötesinde anlamlar taşımaktaydı.
Babacan da, İmamoğlu da bu ülke için anlamlı figürler ve söyledikleri gayet ses getirecek potansiyelde. Sözlerin Habertürk gibi sistemle uyumlu görülen bir mecrada söylenmesi değerli.
Ahmet Hakan’ın ya da Takvim gazetesi yazarı Turgay Güler’in, İmamoğlu ile konuşmasından çok farklı bir durumdu temaşa edilen.
Rakibine laf sokma telaşındaki iktidar gazetecisi değil, gerçek bir haber verme derdini gözlemledik Altaylı’da. Her iki muhatabı da Altaylı’ya hak ettiği ödülü verdiler.
Gazetecinin taraf olmadığı, siyasetten rol çalmadığı örnekleri makul ülkelerde bolca gözlenen bir televizyon gösterisi oldu her iki program da.
Türkiye’nin arkaik siyasetçilerden ve bunların ürettiği arkaik siyasetten bir an önce kurtulmasının değerini bir kez daha anladık.
Arkaik siyaset kafa kağıdı ile yüksek oranda orantılı olsa da sadece yaşın kemale ermesi değil.
Arkaik siyaset aslında ‘biz ve onlar siyaseti’:
“Biz haklıyız onlar yanlış. Biz doğruyuz onlar eğri. Biz vatanseveriz onlar hain. Biz akıllıyız onlar cahil.” Örnekler çoğaltılabilir…
Bu siyasetin günümüzde mübadele karşılığı değeri olmadığı için de, kafa kağıdına endeksli bir yönü var.
Dünyanın iki kutuptan ibaret olduğu 1970’lerden kalmadır bu polarize siyaset. Sadece kendini haklı gören yönetme erkini, gücü eline almakla özdeşleştiren bir tarz ve yaklaşımdır bu.
Reklam
1970’lerin sağ/sol çatışmasını yaşamış kuşakların üzerinden atamadıkları elbise gibidir. Oysaki giderek flulaşan bir geçmişten söz ediyoruz. 1970’lerin kuşakları yavaş yavaş sahneyi terk ediyor. Bu bir tür seyircisiz tiyatro gibi. Ya da meşhur fıkradaki gibi yıllar önce boyanmış bir banka kimse oturmasın diye konulan nöbetçinin unutulması gibi.
Biz bir şeye çok kızmıştık ama o neydi..?
Bir zamanlar bizi kuzeyden gelip istila edecek Komünistler vardı. Onlara karşı kurulan cümleler uzun yıllar boyunca işe yaradı.
Oysa artık 1970 model siyasetten söz edemeyiz. 1970 doğumlu siyasetçiler sözü aldılar. Onlar 70’leri çocuk olarak geçirdiler. Geçmişin kavgalarından haberleri tabii ki var ama sadece onlara anlatılan kadar. Polarize toplumda büyümediler. Tam da tersi biçimde herkesin kendi dünyasının hükümranı olmaya doğru ilerlediği bir çağın akıllarıydılar.
Ellerine tutuşturulan telefonlara dünyayı sığdıran zaman yolcuları.
ABD’de yaşlı bir lider var ama sadece 4 yıldır ülkeyi yönetiyor ve azami ilave yönetme süresi 4 yıl.
Ülkeleri yöneten liderlerin ne kadar süredir iktidar oldukları ve yaşlarını toplayıp bir endeks yapsanız herhalde dünyada Türkiye’den daha yüksek bir sayıya ulaşmazsınız.
Son 5 yıldır iktidarı ayakta tutan ittifak partisi ve lideri ile beraber hesaplama yapıldığında tablo daha da eskimekte.
Rusya lideri de benzer bir CV’ye sahip ama en azından o iktidarının devamı için bir koalisyona ihtiyaç duymadı.
Sonuçta; Türkiye’de uzatmaları oynamak için kural kitabında her tür revizyonu yapan bir iktidara karşı, yeni şeyler söylemek için yola çıkan liderlerin ikisinin ardı ardına sahne alması tesadüfün ötesinde olmalı.
Belli ki artık Türkiye de 1970’lerin ipoteğinden sıyrılma yoluna girdi.
Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye öğüdünde söylediği üzere : “Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır.”
Demek ki artık çiçeğin açma armudun olma zamanı gelmiş.
Bunun önünde dağ olsa duramaz.
Fatih Altaylı’yı ve kanalını kutlamak gerek.
Zamanın Ruhu’nu yakalamışlar belli ki…