Eseri okuduğumda karşıma çıkan insancıkların sahiciliği beni epeyce şaşırtmıştı. Gâvur Çiğdemi kafalı sarışın çocuk, akıl satan tüccar, bakma-ya utanan güvercin, düş biriktiren İbrahim ben olmuştum. Fincancı katır-larına binip, patika yollarda eksik cümleler tamirhanesinin önünden geçerek günlük işler taksimatı yapmaya başlamıştım. Yolculuk tünellerinin engelini aşmış elimde rızasız derilen bir gülle, ağzımın kıyısında
teneffüs sevincinin kıvrımları, yüzümdeki tebessüm maskesini söküp atmıştım.
Ahmet Şevki Şakalar eserinden aktardığım yukarıdaki cümleleri besbelli Türkçenin kadim destanlarından mülhem kaleme almıştı. Bununla kalmamış yazar sıfatıyla cümle aralarına sürrealist bir yazarın ustalığıyla
girerek kırlardaki bedenimizin ruhunu yüksek bir entelektüel muhite taşımıştı. İnsana dokunuyordu, küçük sanılan insanların büyük yüreklerine sahiciliği buradan geliyordu Sevda Durağı'nın. Kendimi düşte değil gündüz gözü sabah güneşi altında yalangı otlarına sürtünerek tarlalarda taze yarpuz fideleri toplayan biri halinde bulmuştum okuyup bitirince.
Arkası gelirse yazar hepimizi çok şaşırtacak; derin, sağlam üsluplu ince gözlem ve dokunuşlarıyla, yolu açık olsun.
Metin Önal Mengüşoğlu
Ahmet Şevki Şakalar'ın öyküleri memleketin her yöresinden bir iz taşır. Hepimizden bir parça, hepimizden bir soluk vardır satır aralarında. Modern dünyaya karşı bizden bir sestir. Hayatın zorlukları, memleketin yoksulluğu, mahrumiyeti en çok da ortak acılarımız ustalıkla dile gelir.
Yazar, kendi yöresinden yola çıkarak, anlatılarını bütün insanlığın büyük hikâyesiyle harmanlamayı başarır. Bu bakımdan öyküler evrensel misyonunu hakkıyla yerine getirir. Bizleri insanlığın büyük hikâyesine (kaderine) ortak olmaya davet eden bu metinlerin öykümüz adına önemli bir kazanım olduğu şüphesizdir.
Engin ELMAN