Tam her şey bitmiş derken; birden tomurcuk gibi iyilikler, güzellikler açıverir… Özlediğimiz baharlar, ruhu güzel insanlar, karanlıkları yırtan yıldırımlar gibi geliyor... Belki de yeryüzü bizden daha çok hasret çekiyordur iyi insanlara… Öyle güzel insanlar denk geliyor ki bizi torna-tesviyeye alıyorlar…
Ne olacak bu insanlık diye kara kara düşünürken, titreyerek karlar üzerinde namaz kılan bir gencin imanı zemheriyi güneş gibi ısıtır…
Bazen merhamet duygusuna sela okutmayı düşünürken, lokantanın kapısından eğilip, fısıltı ile para istemediğini ama aç olduğunu söyleyen bir ihtiyarı kovalayan lokantacıya çıkışan: “ Bırak benim misafirim olsun. Hesabını bana yazın, ben öderim” diyen biri de çıkar. Sanki geçmişten günümüze gelen bir ecdat temsilcisidir ve merhamet duygusuna bir teneffüs aldırır…
Sofradakilere küs davranıp, şükre sebep olabileceklere burun kıvıranların olduğu dünyada, birinin simidi aşk ile şevk ile yemesi, minnettarlığı ekmeğe katık yapması bize kaç sofra şükür biriktirdiğimizi ve utanmamız gerektiğini hatırlatmaz mı?
Sıcacık evlerde, buz gibi insanlıklar, asık suratlar ve şımarık ihtiraslılar, bir sonraki güne başlarken; sattığı mendille ancak haftada bir gün otelde kalıp, ısınıp, paklanıp yeniden sokaklarda döneni anlayamaz, bilemez hayâsızca küçümser… Ve sokakların zengin kanaatli insanı yürek sahiplerinin kalbini aralar…
Evimizin kızı, yüreğimizin kardeşi; sessiz mutluluk, sessiz huzur Ümmü Gülsüm… Biz O’nu Kim Milyoner Olmak İster? İle tanıdık. Daha doğrusu bize kendini tanıttı. Bize eksikliğin güzel bir insan olmaya engel olmayacağını öğretti… Gülüşü ve hayata cıvıl cıvıl tutunuşu yüreklerimizi ateşledi, boğazımızı düğümledi, gözlerimizi koyu rutubetlere teslim etti... Sorulan sorulara yazarak cevap verirken, tarih yazdığınızın farkında değildi. Ve konuşma eksikliği ile insanlık yazdığının hiç farkında değildi. Gülüyordu… Yazıyordu ve O yazdıkça bizim yüreğimiz yazılıyor, kazılıyordu…
Sessiz mutluluk, sessiz huzur Ümmü Gülsüm yüreğimizi yufka etti ve içine bir Hasan; sokaklarda yaşayan şükrün şekillenmiş hali Hasan katık oluverdi... Şimdi insanlık için daha ümitliyiz… Hasan; sokakların mendil satan zengin çocuğu... Şükürde fakir, sitemde fakir; yüreği zengin ve umut her zaman vardır diyen bir insan.
Şerrin vekillerinden bıktık... Zaten kötülüğün bin bir tonu var; bize Ümmü Gülsümleri Hasanları anlatın. Saklı kalmış riyasız, dümdüz insanları anlatın. Soğuk kış günlerinde bize yorgan olacak, sımsıcak bir aş olacak, yazın sıcağında, yüreğinin gölgesine sığınılacak güzel insanları anlatın… Umutları ateşleyecek, gelecek kaygılarını ortadan kaldıracak, Allah’a küs olmayan, eksikliğini, yokluğunu insanlığıyla zenginliğe çeviren insanları anlatın… Kanaatsizliğe, tembelliğe, şımarıklığa gusül aldıracak ve bu imtihan yerini bayram yerine çevirecek insanlık abidelerini anlatın...
Petrol bulunur, para bulunur… İnsanlığa sonda vurup, bizi zenginleştirecek, insanlığımızı hatırlatacak, adam olmamız gereğini yüzümüze vuracak, yürüyen yürekleri, bize soluk aldıracak insanları bulun... İnsanlığımız zenginleşsin, şükrümüz ayağa kalksın…
Açın kapıları güzel insanlara, sokak dervişlerine… Kalemi dil eden, mendil satarak sokakları ev eden insanlar… Asıl bizim evimiz onlar olmalı; onların çatısı altında gayreti, sabrı, güzel yürekliliği, kanaati ve ne olursa olsun kötülüğün nefretin asla kıyılarına yaklaşılmaması gereğini öğrenelim…
Milletin kültürüne ve örfüne düşman Televizyon programlarının arasından, zaman zaman bir kardelen açıyor ve bir sessizlik, bir konuşan gülüş ve kalem elimizden tutup, yüreğimizi kaldırıveriyor…