Dünya Anadili Günü’nde Kürtçeye reva görülenlere bakarak, Kurum’un ne dediğine ve yaptığına bakalım.
Başlığı açıklayarak başlayayım: “Ser seran, ser çavan” baş göz üstüne demek Kürtçe, “serê guran” kurt(lar) başı demek. İlk ibare bir selamlama, bir saygı, bir hoşnutluk sözü, ikinci ibare Kürtçede yok, malûm ırkçı el işaretine işaret etmek için uydurdum.
Başlangıçta MHP’nin “ülkücüler” adı altında organize ettiği paramiliter yapıya katılmış kişilerin gösteri işaretiydi, anti-komünist yeşil kuşağın zinde güçleri biz buradayız diyordu elleriyle. Kurdun Türklerin sembol hayvanı oluşuna dair mitolojilere atfen üretilen işaret, zamanla kıyıcı militanlığı da aşıp devletlu olsun, sivil olsun her türden ırkçı milliyetçi mukaddesatçı kişilerin her fırsatta yaptığı bir harekete, bir tür siyasal tike dönüştü. Mülki amirler, asker-polis kişiler dahil. Tik dedik, dahası var: Bu sembol sadece “gösterme”yi amaçlamıyor, bizatihi bir eylem niteliği de taşıyor: Yapılmış (öldürülen kişilerin başında kurt başı işaretiyle verilen pozların haddi hesabı yok mesela) eylemler veya yapılacak (üniversitelerde, sokaklarda eylemlere giden gruplar mesela) eylemler anlamın da geliyor.
CLINTON’A VAR ALTIN’A YOK
Dünya Anadili Günü idi dün. Gün içinde parlamentoda Kürtçe iki cümle kurdu diye konuşmacı milletvekili Beritan Güneş Altın’ın mikrofonu kapatıldı, vekilin sesini kesmekte beis görmeyen kişi TBMM’nin MHP’li başkanvekili Celal Adan’dı. Yok, kurt başı işareti yapmadı tabii ama “devletin dili Türkçedir” kalıbına yaslanarak haklılaştırdı söz kesmesini.
MHP Grup Başkanvekili Muhammed Levent Bülbül de Kürtçe konuşmanın “Meclis’i sıkıntıya düşüreceği kanaatinde olduğunu” söyledi. Hatırlatmak gereksiz ama malûm Meclis için Kürtçe “bilinmeyen bir dil”den ibaret. “Türkçe esas” lafına bakmayın siz, Meclis’e ABD Başkanı Clinton İngilizce hitap etmişti kürsüden, İngilizcesi tutanaklara da geçmişti. Ama o Amerika başkanı, kurt başı yapmasa da hatırı kırılmaz.
YASAKSIZ GÜN GEÇMİYOR
Gün içinde bir gelişme daha: Kürt müzisyenler Metin-Kemal Kahraman kardeşlerin “Anadili Günü” vesilesiyle Bingöl’de verecekleri konser, valilik ve emniyet tarafından yasaklandı. Bu tür yasaklar diz boyu zaten.
Kürtçe yasağının yakın tarihteki en ağır vakalarından biri, İHD Kongresinde Kürtçe konuştuğu için hedef haline getirilen (HEP Diyarbakır İl Başkanı) Vedat Aydın’ın katledilmesiydi; Vedat Aydın, 5 Temmuz 1991'de gece vakti polislerce alındı, iki gün sonra Maden’de bir köprü altında işkenceyle öldürülmüş halde bulundu. Alanlar “polis değildi” denildi ama olsa da olmasa da Kurt başı işareti yapmışlardı muhakkak işkence ederken de öldürürken de.
Kürtçe yasağı sadece siyaset-parlamento katında sorun haline gelen bir şey değil, günlük hayatın her yerinde derin bir sorun: Geçen hafta İstanbul Havalimanı’nda Kürtçe hizmet olmadığı için sıkıntı çeken bir yurttaşın feveranı tartışıldı, tabii ki savcılık isyan eden yurttaşı gözaltına alarak meseleye müdahil oldu.
MURAT KURUM’UN AĞZI VE ELİ
Kürtçe yasağında ana manzara şu: Devlet televizyon ile Kürtçe yayın yapıyor, devlet Anadolu Ajansı ile Kürtçe yayın yapıyor, okullarda seçmeli ders olarak okutuyor, ama Kürtçe eğitim-öğretim yasak, Kürtçe hizmet yasak, Kürtçe sivil faaliyetler de devlet-hükümet ne zaman isterse o zaman serbest, ne zaman istemezse o zaman yasak.
Devlet-hükümet dedik ama devlete, hükümete dahil olmayan “muhalefet” için de durum pek farklı değil; mesela Kürtlerin de verdiği oyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Ekrem İmamoğlu, belediye imkanlarıyla Kürtçe kurs düzenlemekten başka bir şey yapmaya yönelmedi hiç. Milyonlarca Kürt hemşerinin bulunduğu şehrin, şehir rehberlerinde, müze rehberlerinde beş, on, onbeş, yirmi dil var, Kürtçe yok; kaldı ki Kürtçe fatura ve sair hizmetlerden sual edelim.
Dünyanın en büyük Kürt kenti İstanbul, Kürtçeye sağır dilsiz resmiyette, başkan hükümetten başka partiden olsa bile. Aynı şehirde şimdi İmamoğlu ile yarışa girişen iktidarın adayı Murat Kurum, oy almak için bir cümle Kürtçe konuşurken aynı kalıp içinde hareket ediyordu: Kürtçe lazım olursa biz konuşuruz, ama Kürt parlamenter konuşmasın, Kürt müzisyen sussun. Hatırlanacaktır, kısa süre önce İstanbul’da bir “Diyarbakırlılar buluşması”na giden Murat Kurum, haziruna “Ser seran sar çavan” diye hitap etti, neşe içinde. Aynı Murat Kurum, oradan ayrılıp başka bir buluşmaya gidince “Kurt başı” işareti yapmakta beis görmedi. Birilerine “Ser seran ser çavan” derken diğerlerine “Kurt başı” göstermek neyin nesi peki? “Dili Hüseyin’den yana, kılıcı Yezit’ten yana” olma hali bu: Kürtlere sözde/sözle (ser seran ser çavan) selam, saygı diyor gibi, ama Kürt olmasın isteyenlere elde/elle (serê guran, kurt başı) yasaklama, yok etme, bitirme işareti yapıyor.
“Mürai yaş akıtsa aldanma münkir işidir” diyeceğim ama mesele basit bir riyadan ibaret değil: Devletin Kürtçe yayın ya da seçmeli ders yapması Kürtçenin ve Kürtlüğün var kalması amacıyla değil bitirilmesi amacıyla geliştirilen numaralar. İlköğretimden başlayarak 12 yılı zorunlu eğitim sürecini, kamuyla ilişkilerde Kürtçenin hiç olmamasını düşünürsek, eğitim-öğretim yapılmayan bir dilin yaşama kabiliyetinin uzun süreli olamayacağını görmek için kör olmak gerek.
NOT
BENGAL DİLİ İÇİN ÖLENLER
Kürtçe konusunda hem “Anadili Günü”ndeki, hem öncesindeki hem anlaşılan gelecekteki vakalar, UNESCO’nun günü tayin ederken yola çıktığı “Bengalce” meselesini anmayı gerektiriyor: 21 Şubat, fazla eski bir “gün” değil, 1999’da ilan edildi, 2000’den beri kutlanıyor. Vaktiyle Pakistan’da Bengalce yasaklandığında oluşturulan “Bengali Dil Hareketi”ni bastırmak için şiddet kullanılmasına atfen bu özel gün tayin edildi, 1952’nin aynı gününde yapılan bir gösteride Pakistan polisi dört üniversiteliyi öldürmüştü.