Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Selma Hangül: Sosyoekonomik sömürü sarmalında çocuk proleterler: ‘Kibritçi Kız’ ve ‘Küçük Hasan’ çıkmazı

Selma Hangül:, gazeteduvar.com.tr’de “Sosyoekonomik sömürü sarmalında çocuk proleterler: ‘Kibritçi Kız’ ve ‘Küçük Hasan’ çıkmazı” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazıyı aşağıya alıntılıyoruz.

Selma Hangül: Sosyoekonomik sömürü sarmalında çocuk proleterler: ‘Kibritçi Kız’ ve ‘Küçük Hasan’ çıkmazı

Türk ve dünya edebiyatı, tarihi boyunca farklı zamanlarda farklı akımların, yönelimlerin, yöntemlerin etkisinde kalmış ve bu durum o zamana dek denenmemiş ürünlerin ortaya çıkma sürecine ön ayak olmuştur. Yazarların daha iyiye ulaşmak adına metot ve yöntemlerini farklılaştırmaları, Türk edebiyatında kilit öneme sahip olan bir akımın da boy vermesini sağlamış ve özellikle Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı’nı derinden etkilemiştir. Bu akım bir bakıma Marksizm’in edebiyattaki izdüşümü olan “toplumcu gerçekçilik”tir.

Genel çerçevede bakmak gerekirse “toplumcu gerçekçilik” toplumsal olayların temelinde iktisadi meselelerin yer aldığını söyleyen ve hatta toplumdaki problemlerin asıl sebebinin halkın ekonomik durumuyla alakalı olduğunu ifade eden düşünsel bir akımdır.  Burada asıl olan bir çatışma yaratmaktır ve çatışmayı yaratacak en önemli unsur “adaletsizliğin” tetikleneceği alanlardır.  Bu nedenle de toplumcu gerçekçi yazarlar; eserlerinde konu olarak genellikle “işçi, köylü, ezilen” tarafında durarak bir çatışma yaratır ve bu çatışmalar arasında, toplumdaki “emek” üzerinden ortaya çıkan sınıfsal farklılığı eleştirir. Bu noktada Sabahattin Ali’nin, Türk edebiyatının en bilinen toplumcu gerçekçi yazarlarından biri olduğunu ve onu diğer toplumcu gerçekçi yazarlardan farklı kılan esas hususun ise, yarattığı karakterlerin toplumun belli bir kesiminden fotoğraflanmış gibi canlı ve güçlü betimlemelerle sunması olduğunu görmekteyiz.  Eserlerini toplumcu gerçekçiliğin etkisi doğrultusunda veren Sabahattin Ali,  olay kurgusunu genel olarak “ezen-ezilen çatışması” üzerine kurar.  Onun “Ayran” hikâyesi de bu minvalde yazılan eserlerine örnek teşkil eder.

Peki, Sabahattin Ali’nin canlı betimlemeleriyle can bulan “Ayran” adlı öyküsü ve Danimarkalı Hans Christian Andersen tarafından yazılan, dünya literatüründe en fazla bilinen masallar arasında yer alan “Kibritçi Kız”ın bir araya gelmesini sağlayan unsur nedir?  Türleri, oluşturulma zamanları farklı olsa da her iki öykünün de ana odağının sosyal adaletsizlik olduğunu görmekteyiz. Bu noktada 1845 yılında kaleme alınan “Kibritçi Kız” masalı ile 1938 yılında kaleme alınan “Ayran” öyküsünün ekonomik adaletsizliğin doğurduğu ezen-ezilen çatışmasını vermesi açısından benzer olduğunu söyleyebiliriz.

 

Kibritçi Kız, H.C. Andersen, çev:Tahsin Yücel, 40 syf., 2022

 

ÇOCUK OLMA STATÜSÜNDEN KOPARILMIŞ KARAKTERLER: KÜÇÜK HASAN VE KİBRİTÇİ KIZ

Hans Christian Andersen’ın kaleme aldığı “Kibritçi Kız” babası tarafından şiddet gören, küçük yaşına rağmen evin geçimine destek olması için zorlanan, soğuk kış günlerinde dayak yemekten korktuğu için eve dönmekte tereddüt eden bir karakterdir. “Ayran” öyküsünde ise hikâyenin başkahramanı Küçük Hasan; iki kardeşi ve annesiyle yaşamaktadır. Ancak annesi yerleşik olarak onlarla birlikte kalamaz.  Köyden dört saat uzaklıktaki ilçe merkezinde hizmetçilik yapar ve eve haftada bir kez gelir.  Küçük Hasan, iki kardeşine bakmakla yükümlü olduğu için; tek sermayesi olan keçinin sütünden yaptığı ayranı yaz-kış demeden, sırtına yüklediği güğümle iki saatlik mesafedeki istasyona taşıyarak satmaya çalışmaktadır.

Her iki anlatı,  konuşlandığı yer açısından farklılık taşısa da genel ve yüzeysel olarak aile birliği içinde herhangi bir ebeveynin olmamasının ya da gerekli ilgiyi göstermemesinin büyük bir yıkımı beraberinde getirdiğini, bu süreçten en çok etkilenenlerin ise çocuklar olduğu gerçeğini gözler önüne serer. Elbette burada asıl amaç parçalanmış ya da ebeveynlerinden bir sebeple mahrum kalmış çocukların hikâyelerini anlatmak değildir. Asıl amaç, toplum içindeki sosyoekonomik adaletsizliği gözler önüne sermektir.  Öyle ki birbirinden farklı coğrafyalarda ve şartlarda beslenen bu iki yazar; edebî olarak çocukları soğuğa, ayazın handikabına sürüklerken diğer yandan hayatlarını biraz daha devam ettirmelerini sağlayacak nesnelerin gün boyu hiç satılmamasına mahkûm eder. Biri; sosyal adaletsizlik içinde yer alan küçük kızın ayağındaki terliği, akıp giden trafikte kaybettirir; diğeri, baş karakteri olan çocuğun ayakkabısını korkudan koşarken bir çamura saplanmasına neden olur. Ve her iki yazar da  iki çocuğu kışın ortasında çıplak ayakla yürütür. Bir bakıma, zaten zor olan hayatlarının daha da zor olmasına yönelik unsurlar eklerler. Çünkü gerek Küçük Hasan’ın gerekse Kibritçi Kız’ın ziyadesiyle korkmuş, gün boyu büyük bir hezimete uğramış, yılmış ve mücadele etmekten yorulmuş hâli gerekir her iki yazara da.  Ancak burada Sabahattin Ali ile Anderson keskin bir ayrıma girer.

Sabahattin Ali, Küçük Hasan’ın içinde bulunduğu bu fakirliği, yoksulluğu çok daha sınırları belirginleştirilmiş, keskinleştirilmiş bir gerçekliğe dayandırır. Anadolu’nun sert havasına yönelik yaptığı uzun, detaycı betimlemeler, alışılagelmiş romantik betimlemelerinden son derece farklı bir çizgidedir. Nitekim hikâyenin ana kurgusu içinde önemli bir yere sahip olan mekân, gözle görünür bir detaycılıkla ancak romantiklikten uzak bir bakış açısıyla sunulur.

Sabahattin Ali, bağlı olduğu toplumcu gerçekçi akımdan yola çıkmasına rağmen beklenenden farklı olarak zorlu şartlar içinde Küçük Hasan’ı idealize bir kimlik hâline getirmez. Onun bunca zorlu şartlar içinde hırslı, çarpık düzeni değiştirmeye çalışan bir idealize- isyankâr kimlik olmasının önünü tıkar. Aksine mücadele etmesine rağmen kendisine karşı yapılan haksızlıkta dahi ses çıkarmayan taraf olarak çıkar karşımıza Hasan. Öyle ki içtiği ayranın parasını ödemeyen adama karşı sinen bir karakter hâline getirir onu.  Bu yönüyle Sabahattin  Ali, çarpık düzenle küçük bir çocuğun elinden alınan insanca yaşam hakkını sorgulatır. Ve öykünün sonunda soğukta kendinden geçmiş, nihayetinde defalarca yapmış olmasına rağmen ev yolunu bulmakta zorlanan ve direncini kaybetmiş bir Küçük Hasan’la karşılaşmamızı ister.  Ölüp ölmediğine dair net bir çizgi çizmek güç olsa da köydeki hiç kimseyle bağlantılarının olmaması ve kardeşlerinin küçük olması detayı gerekçesi ile Hasan’ın yaşamdan koptuğu fikrinin ağır bastığını söylemekte yarar var.

Kısaca Anderson ve Ali bu noktada keskin çizgilerle ayrılır. Anderson son anlarında Kibritçi Kız’ın mutluluk kaynağı olarak babaanneyi hayaller arasına ekler, yakılan her kibrit aslında babaanneye kavuşmak içindir artık. Oysa Küçük Hasan bir süre “Ana…” diyerek dayanmaya çalışsa da son sözleri  “Ana… Anacığım” ya da “Ana… ahhh…” şeklinde olur ve yenilgiyi temsil eder. Ayrıca Kibritçi Kız masalında kızın ayağına büyük gelen terlik Küçük Hasan’ın ayağından çıkan ayakkabıya evrilse de üşüyen eller, ayaklar çocuklara yönelik istismarı ortaya koyması açısından kilit bir önem taşır. Yine toplum içinde ikisinin de genel çerçeve haricinde de spesifik bazı haksızlıklara uğradıklarını görmekteyiz. Kibritçi Kız’da karşıdan karşıya geçerken kızın ayağından çıkan terliğini alıp götüren oğlana karşılık Ayran’da paranın üstü olmadığı için iki bardak ayranın parasını vermeyen ve üstelik helallik isteyen adamı yaratan yazarlar bu spesifik haksızlıklara dikkat çekmek ister. Her iki açıdan da yaşamını/geçimini kazanmak zorunda kalan çocukların güvenden uzak bir ortamda çalışıyor olmaları, üstelik bunu en çok ailelerinin yanında olması gereken zamanda- akşamları- yapıyor olmaları toplumun açık yarasına tuz basması açısından önem arz eder.

Bu noktada egemen gücün dayattığı bazı yaşam şartlarıyla karşımıza çıkan Küçük Hasan ve Kibritçi Kız toplumsal işlevini çoktan yitirmiş olan adaletin içinde çocuk olma statüsünden koparılmış kimlikler olarak bir çıkış yolu arar. Kibritçi Kız’ın her yaktığı kibrit çöpünde artan bir umutla ve geçmişe dair istek ve arzusuyla şekillenen alev, günün sonunda Kibritçi Kız’ın ısınmasını; akşama kadar beklenen tren de Küçük Hasan’ın ayran satmasını sağlayamaz.

Peki, nedir benzer konu minvalinde birbirlerinden kilometrelerce uzak ve tarihsel olarak nerdeyse yüz yıl öncesinde yaratılan Kibritçi Kız’ı Küçük Hasan’la buluşturan? Andersen’dan Sabahattin Ali’ye kadar uzanan bu yolculukta değişen ya da değişmeyen şey nedir? Bireysel bellek ile kolektif belleğin kesiştiği ve hatta çatıştığı alanlar nelerdir? Her iki anlatı da yaşları küçük olan iki çocuğun omuzlarına kendilerinden daha ağır yükler yüklenir. Çünkü burada amaç egemen gücün etkisinde olan insanların ne yaptığını ya da egemen güç olan sistemin küçücük çocukların bile çarkın içine itilmesinde beis görmeyen tavrını sorgulatmaktır. Ve Sabahattin Ali de Hans Christian Andersen de gerçeği yumuşatmak yerine tüm çıplaklığı ile sunarlar, üstelik bir kış vakti… Bu noktada rahatsız olan ya da merhamet duyanlar için tek çözüm vardır: Anlatıyı olumsuz olanla noktalamak, onlara mutsuz son biçmek…  Çünkü ancak böylesi bir sonla küçük proleterler üzerinden ne tür acılar yaşandığını, toplumdaki egemen gücün kendini kuvvetlendirirken hayatları nasıl heba ettiğini, toplum terazisi içinde bir “öge kaybı”nın bir diğer “öge aşınması”nı da beraberinde getireceği gerçeğini gözler önüne serer. 

Her iki anlatıda da çocuklar,  yaşlarının çok üstünde sorumluluklar yüklenmiş karakterler olarak karşımıza çıkar. Küçük Hasan ve Kibritçi Kız; hiçbir fırsatın tanınmadığı, bozuk toplumsal düzenin kurbanı olmaya mahkûm bırakılmış çocukların temsilciliğini üstlenir. Her ne kadar her iki karakterin anlatım yolu, stili farklılık taşısa da yazarlar, onların çaresizliğini hissettirecek ince detaylar üzerinden ilerlerler. Verilen detaylar, anlatı sonunda sunulacak mesajın etkisini kuvvetlendirmek için zemin hazırlar.

 

‘KİBRİT’ VE ‘GÜĞÜM’ ARASINDA EZİLEN PROLETER ÇOCUKLAR VE TOPLUMUN DUYARSIZLIĞI

Gerek Hans Andersen gerekse Sabahattin Ali’nin ekmeğini kendi çıkarmak zorunda kalan karakterler yaratması, proletaryaya yönelik birçok soruyu ve sorunu da beraberinde getiriyor. Andersen ve Ali; çocuk işçi olan karakterlerinin toplum tarafından fark edilmesini, onlara bir yardım eli uzatılmasını istiyor. Ancak ne garda ya da trende  “Ayran… temiz ayran…”  sözünü ne de kızın gezdiği caddede incecikten yükselen “Kibritlerim var…” sözlerini duyar toplum ve iki küçük çocuğun karlı bir akşamda hayatlarını idame ettirmek için sattıkları küçük nesnelere sırtını çevirir. Bu açıdan toplum, tam bir körleşmenin eşiğindedir. Her iki anlatıda da soğuktan donmak üzere olan çocuğu dahi fark etmek istemeyecek kadar bireyselleşmiş, toplum bilincini kaybetmiş kişilerle karşı karşıya bırakır bizi yazarlar. Sabahattin Ali öyküsünde içtiği iki ayran beş lira olmasına rağmen verdiği on liranın üstünü almayınca iki ayranın karşılığı ödemekten vazgeçen yolcuyla, yetişkinler dünyasını sembolize eder.  Çünkü yazara göre insanlar bireysel olarak her şeyi kendilerine yontar, kendi taraflarından bakarlar. Oysa her ikisinin de kaybedeceği beş liradır. Soğukta bekleyen çocuğun beş lira kaybetmesini ve ayranında da olmasını daha adil bulur yetişkin yolcu. Bu noktada her iki eserde de toplum; uyuyan, kendi minvalinden uzaklaşamayan tarafta sunulur. Sosyal eşitsizlikler ve duyarsız bir toplum üzerinden iki küçücük karakterin gözlerini -ama son nefesini verirken ama derin bir uykuya dalarken-yummasını ister. Bu açıdan bakıldığında “Kibritçi Kız”, okuru son ana dek –belki- umutlandırarak dramatik bir son hazırlarken “Ayran”da yazar, sert bir sonla okurun soğukluğu ayaklarında hissetmelerini ister. Anlatım açısından bakıldığında “Ayran”, sert realizme dayanan bir anlatımı tercih ederken “Kibritçi Kız” yer yer şiirsel bir üslupla masal dilini kullanır ve romantik bir bakış açısıyla noktalar anlatıyı. Ancak her iki anlatı da okuyucuyu sosyal gerçeklerle yüzleştirir: Çaresizlik, acımasız yaşam koşulları, yetişkinlerin duyarsızlıkları…

Sonuç olarak Hans Andersen ve Sabahattin Ali yoksulluk ve toplumsal duyarsızlık konusunda benzer kapılar açan yazarlardandır. Biri sert gerçekçi toplumsal eleştiri ile karşımıza çıkarken diğeri masalsı unsurlarla yoksulluğun trajedisini sunar bizlere. Farklı kültür ve edebî alt yapıdan gelmiş olan bu iki anlatı, insanlığın temel sorunlarını benzer notalar üzerinden vererek okur kitlesinde hayranlık uyandırır.

 

Kaynak: Farklı Bakış



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER