Geçen Cuma namazını Şehzâdebaşı Camii´nde kıldım.
Namazdan hemen sonra Kanunî Sultan Süleyman Han tarafından oğlu Şehzâde Sultan Mehmed için 1548´de Mimar Sinan´a yaptırılan Şehzâdebaşı Külliyesi´ni merak ettim; nasıl durumda diye!
Aslında bu merakımın bir arka planı var. Anlatayım;
Yıl; 1982?
Askeri darbenin izlerinin taze olduğu yıllar?
Vakıflar Genel Müdürlüğü, Vakıf Öğrenci Yurtlarında barınan başarılı öğrencileri ödüllendirme kararı aldı.
Bu çerçevede, başarılı öğrenciler Tekirdağ´da, Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesindeki Marmara Ereğlisi Kampı´nda 15 gün boyunca tatil yapacaklardı.
1982 yaz tatilinde bu öğrencilerden biri de bu satırların yazarıydı.
Benimle birlikte aynı yurtta kaldığımız Coşkun Güvercin ve Mehmet Ateş de kampa katılma hakkı kazanmışlardı.
Yalan yok; Vakıf Öğrenci Yurdu Müdürümüz Kadir Akarkaya bu kararı tebliğ ettiğinde çok mutlu olmuştum, diğer arkadaşlarım gibi?
Valizlerimizi hazırlayarak otobüsle önce İstanbul´a geldik.
İstanbul, başka illerden gelen öğrencilerin de bir nevi toplanma şehri idi? Tıpkı, askerde acemilerin belli alanlarda toplanma esası gibi...
Dedim ya; ne de olmasa askeri darbenin en katı şekilde hissedildiği yıllardı ve Vakıflar Genel Müdürü de emekli bir paşa idi; Galip Yiğitgüden?
Hiç unutmuyorum, bu emekli paşa bizim yurdu ziyarete geldiğinde ayakkabıları ile mescide girmişti ve bu manzara karşısında öfkelenmiş ve son derece müteessir olmuştuk; askeriye netice itibarı ile ?Peygamber Ocağı? idi ve de Mehmetçiklerin makamı/mekânı idi? Galip Paşa´nın bu garip ve tuhaf tutumunu yıllarca anlayamadım ve de unutamadım?
***
Neyse?
Kampa katılmak için geldiğimiz ve bir gece misafir kaldığımız yer neresi idi biliyor musunuz; o dönem yine bir Vakıf Öğrenci Yurdu olarak kullanılan Şehzâdebaşı Külliyesi idi?
Şehzadebaşı Vakıf Öğrenci Yurdu ile birlikte Türkiye çapında sanıyorum 70´i aşkın il ve ilçede başarılı bir şekilde hizmet veren Vakıf Öğrenci Yurtları 28 Şubat darbesi ile kapatıldı.
Anadolu´daki başarılı, zeki ama yoksul, kimsesiz çocukların ücretsiz olarak barındığı bu yurtlar Mesut Yılmaz´ın başbakanlığı döneminde mevzuattan çıkarıldı, kapılarına kilit vuruldu. Kimileri başka kurumlara devredildi, kimileri -Şehzâdebaşı Külliyesi gibi- harabe haline dönüştü?
Biraz da bu duygularla Şehzâdebaşı Külliyesi´ni ziyaret ettim.
O anılarım depreşti; acaba, gecelediğimiz kubbeli, tavanı yüksek ve yazın o sıcağında müthiş serin olan odalar hâlâ duruyor muydu?
Osmanlı sultanının şehzâdesine olan sevgisini göstermek ve dünya durdukça adının da yaşamasını sağlamak adına yaptırılan Şehzâde Külliyesi, yangın dahil geçirdiği zorlu aşamalardan sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 2010 yılında Suffa Vakfı´na tahsis edilmişti.
Suffa Vakfı, Şehzâdebaşı Külliyesi´ni amacına uygun olarak eğitim ve kültür hizmetleri vermesi için restore ettirdi, öğrencilerin hizmetine sundu.
Afrikalı öğrencilerin hizmetleri ile ilgilenen Suffa Vakfı çalışanı Uğur Bey´le ayaküstü sohbet ettik, koca avluda...
Öğrenciler, günün belli saatlerinde bu kubbeli, tavanı yüksek ve yazın o sıcağında müthiş serin olan odalarda şimdilerde ders çalışabiliyor.
Keşke, küçük gibi görünen ama öğrenciler için büyük olan çay ve tost hizmeti de verilebilse?
***
Hatırlayalım; Osmanlı vakıf geleneği şöyle der: ?Muhtaç bir insan vakıf bir evde doğar idi, vakıf bir anne tarafından emzirilir, vakfiyeli okullarda okutulur ve meslek sahibi yapılır, ihtiyaç halinde vakıf tarafından evlendirilir, hastalanır ise vakıf şifa hanelerinde tedavi edilir. Öldüğünde ise vakıf bir tabutla, vakıf bir kabristana defnedilirdi.?
Anladığım kadarıyla, Suffa Vakfı, bu geleneklere uygun çalışmalar yapıyor.
Suffa Vakfı keşke, Vakıf Öğrenci Yurtları´nın yeniden neşvünema bulması için de girişimlerde bulunsa?
Keşke!
Şehzâdebaşı´na gitmişken?
Süleymaniye Camii´nin hemen bitişiğinde yer alan İstanbul Müftülüğü´ne de bir çay içimi uğradım.
İstanbul Müftüsü Hasan Kamil Yılmaz´la sohbet ettik.
Hasan Kamil Yılmaz´ın, İstanbul Müftülüğü´ne atandıktan sonra özellikle gençlerle yakın teması, sabah namazlarında gençlerle buluşması ve gençlere yönelik mesajları hep dikkatimi çekti?
Müftü Bey´in İslam dünyasını nasıl değerlendirdiğini, Müslümanların içine düştüğü bu açmazdan nasıl kurtulabileceği hususundaki görüş ve düşünceleri neydi? Son dönemde artık iyice ?dejenere? olan ?aile?nin önemini de konuştuk.
Özetle şunları dile getirdi Hasan Kamil Bey;
* ?Bir zamanlar Mısır Kahire El-Ezher Üniversitesi vardı... Bir zamanlar Suriye Şam´a giderdi öğrenciler... Bir dönem İran´ın Kum kentine... Bir dönem de Medine´ye? Ama şimdilerde bu alanda ciddi bir boşluk var. Bu boşluğu Türkiye doldurabilir bir şekilde. Türkiye olarak, İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesi kurmamız lazım.?
* ?Eğitim fevkalade önemli. İslam dünyasının içinde bulunduğu durumdan kurtulması ancak eğitimle olur. Endülüs bu alanda en çarpıcı örneklerden biri...?
* ?Çocuklarla birebir iletişim çok önemli. Akıllı telefonlar, bilgisayar çağı, ailelerin hassasiyet göstermesi gereken alanlar... Çocuklarla, gençlerle göz teması elzem??
***
Sohbetimize, İstanbul Müftülüğü Basın Danışmanı Sevgili Engin Dinç de eşlik etti.
Kısa ama ufuk açıcı bir sohbet oldu...
Şunu da ifade edeyim son olarak; Hasan Kamil Bey´in Temmuz 2019´da İstanbul´da görev süresi doluyor. Ben de merak ediyorum, sonrasında hangi görevi üstlenecek? Hayırlısı?