Şehriyardı adı şairin ve gidedurmuş dünyalık bir muradın peşinden. Tıp talebesiydi darulfünun okulunda. Fakat bu dünyalık murat sevdalığa dönüşmüş. Gönlüne ateşi düşmüş Şah Pehlevi’nin peri kızının. Zindana düşürür onu bu söz geçiremediği gönlü.
Hangi şair kendiliğinden inler ki. Acısını tatmadan dünyanın. Elemini, zehrini kusmadan sevdanın, sevdaların. Sonra ayet, ayet şiiri, geçici sevdaları terk eder hürmetine kutlu bir kelamın. Adam aşka gelince bahtı, baht-ı yar olur. Ve aşka gelince adam şehir, şehr-i yar olur. Haydar baba der durur. Haydar-ı karar olur. Kükrer lisanıyla şarur olur, bülbül olur. Har olur sinesi gül-i gülistan olur kor, kor yanıp nar olur.
Dünya darılır, daralır göğsünde taşar kabından ufka mihmandar olur. Nardan nura intikal eder, Madde aleminden mana alemine mazhar olur. Masivayı terk etmişken bütün bir alem ona aşiyan olur. Güneşin perçeminde zere, zerre ışıldar dururken bilmez ki bütün bir alem şemsinden tek tek etrafında seyir halinde seyyare gibi akar olur. Kelebeklerin kanadında pervane olmuş. Sevgilinin otağında deli olmuş divane olmuş.
Bak ben geldim kul, kölen, benden geldim hoşamedim (hoş geldim), emrine amade geldim. Sararmıştır benzim yanmaya değil hiç olmaya hiç değil, olmaya ebediyet mülkünde hep, hep olmaya kalmaya geldim. Istırabı tutuşmuştur çerağında kırık şişesinin kalbimin. Lal oldum bi hal oldum hal ve ahvalinle hemhal oldum.
Bana ne uçsuz bucaksız hadsiz hudutsuz fezadan. Ben garip gureba bir mahduttum dört bir yandan çeperimi sarmış durmuş olan şaşmış olan feleğimden. Ben bilirim ben bilmeliyim haddimi de hududumu da hakeza ben bileceğim ben bilmeliyim bila had bila hudut ezel ve ebed olan yüceler yücesi Rabbimi, Rububiyeti ve ulu uluhiyeti.
Ne o beyaz kefeni mi yırtın ey naçar nefsim
Kalmasa da bu dünyadan bir lahza sayılı nefesin
Tüketmesin seni bu malayani bir boşa kürek çeken heva, hevesin
Değil mi ki tüm aşıklar şakıdı durdu
Tüm maşuklar meşk eyleye eyleye mest oldu
Bak şu garip hale şarur-u bülbülün dilinde diken, diken tüy bitti
Haberi mi var ki senden sümbülün sarı safran sorgülün
Şehriyar da olsan bahtına düşmez burnu kaf dağında bir peri gülün
Bütün felek bütün eflak peşinden onca hızıyla koşarken
Gizli bir eldir O ayet, ayet sure, sure seni sana seni kendine getiren
Oysa bir seraba gönül kaptırmıştın
Şehrinde, yollarında yarın, yarenin
Acz ve fakr içinde miskin düştün bitap eczasız düştün
Dermanı kalmadı dizinin, mevlanın kapısına el eman pençe divan fermansız amansız düştün
Hammışsın, pişmiş, yanmışsın
Madde ve malayaniden kabını kabuğunu kırmış taşmış kendini aşmış, kendini bulmuşsun
Bilip bilmeden bir beyaz rahmet bir yeşil murada varmış dayanmışsın
Selamın min rabbin Rahim’in muştusuyla umut ve korku eşiğinde bekleyip duraksamış durakalmışsın
Hak entel hak diye, diye felah bulmuş kurtuluşa ermişsin..
Kaynak: Farklı Bakış